Paylaş
İnsan hakları söz konusu olunca, dünyada Uluslararası Af Örgütü’nden daha saygın, daha ciddiye alınacak bir kuruluş yoktur. ‘İnsan hakları ihlalleri’ söz konusu olduğunda da, yine, Uluslararası Af Örgütü’nden daha ‘uzman’ bir kuruluş yok.
Ve, işte bu Uluslararası Af Örgütü, uzun zamandır hazırlamakta olduğu ‘Gezi Olayları’na ilişkin raporunu nihayet dün yayımladı. Dipnotlarıyla birlikte 60 sayfanın üzerinde olan rapor, kendi ifadesiyle, ‘Uluslararası Af Örgütü’nün, İstanbul ve Ankara’daki gösterileri izlemesinden, Türkiye çapında İstanbul, İzmir, Ankara ve Antakya olmak üzere dört ilde polis tarafından yaralanan ya da gayri resmi olarak gözaltına alınan, dövülen ya da gözaltı sırasında cinsel tacize uğrayan birçok insanla görüşülmesinden’ sonra, ‘bazı durumlarda hak ihlallerine uğrayanların akrabaları ya da avukatlarıyla görüşülmesinin’ ardından kaleme alındı.
Uluslararası Af Örgütü, raporda yer alan hususlarla ilgili uzun sürecek bir ‘uluslararası kampanya’ yürüteceğini de bildirdi.
Rapora ilişkin Uluslararası Af Örgütü’nün açıklamasında şu satırlar dikkat çekiyor: “Raporda gerçek mühimmat, biber gazı, tazyikli su, plastik mermi kullanımının ve eylemcilerin dövülmesinin eylemler sırasında 8.000’den fazla kişinin yaralanmasına nasıl yol açtığı detaylı bir biçimde anlatılıyor. Rapora göre en az üç eylemcinin ölümü polisin güç kullanımı ile doğrudan ilgili.”
Hükümetin, eğer tümüyle seçim kampanyasına dönük ve ‘iç tüketim’ amaçlı değil ise Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından hafta başında açıklanmış olan ‘Demokratikleşme Paketi’nin, Uluslararası Af Örgütü’nün ‘Gezi Raporu’nun gölgesinde kalacağını şimdiden bilmesi gerekiyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün ‘Gezi Raporu’nda Tayyip Erdoğan hükümetinin Gezi’de ortaya koyduğu ‘anti-demokratik karakter’, Başbakan’ın açıkladığı ‘Demokratikleşme’ iddialı ‘Paket’i, açıklanmasının üzerinden 48 saat geçtikten sonra, altına almış vaziyette.
Elbette, ‘dünya çapındaki imaj’dan söz ediyoruz; iktidarın yanında saf tutmuş olan ‘değişik giysili ama teksesli’ koro bakımından durum fark etmiyor. Onlar, ‘Paket’i daha açıklanmadan, içinde ne olduğu bilinmeden bile, üzerlerine gitmek istediklerine karşı ‘polemik malzemesi’ halinde kullanmaya başlamışlardı. Açıklandıktan sonra da ‘polemik’e devam ediyorlar. Herkesi ‘Paket’in önünde ‘Demokratikleşme’ namına ‘secde’ye davet ediyorlar.
Şu ‘Küreselleşme’ çağında, -hele Türkiye jeopolitiğinde bir ülke için- ‘içe kapalı’ yaşamak mümkün değil. ‘Küresel ölçüm araçları’, ister istemez, ‘yerel’ olanlardan daha etkili. İşte tam da bu nedenle, Uluslararası Af Örgütü’nün ‘Gezi Raporu’, Erdoğan hükümetinin ‘Reform-Demokratikleşme Paketi’nden ‘Türkiye algısı’ ve değerlendirilmesi bakımından daha önemli.
Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner, hiç kuşkusuz, Tayyip Erdoğan kadar şöhretli ve ağır basan bir kişilik değil ama şu sözleri, ‘Rapor’un ‘Paket’e oranla daha ağır basacağının sinyali gibi görülebilir:
“Gezi Parkı eylemleri bastırılmaya çalışılırken çok geniş çaplı bir dizi insan hakları ihlali gerçekleştirildi. Bunların arasında barışçıl toplanma hakkının tamamen engellenmesi ve yaşam, özgürlük ve işkence ve kötü muameleye tabi tutulmama hakkının ihlal edilmesi bulunuyor. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda, ihtar üzerine dağılmamak gibi, barışçıl bir gösteriye katılımı suç sayan maddeler kaldırılmalı.”
Bunlar ‘Paket’te var mıydı?
Nitekim, Gardner sözlerine şöyle devam etti:
“Öte yandan pazartesi günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan ‘Demokrasi Paketi’ bu hak ihlallerine değinmemekte ya da bu ihlallerin gelecekte tekrar gerçekleşmeyeceğini güvence altına almamaktadır.”
Yani, anlayacağınız, Gezi’den kaçış yok. Bunun, herhalde, en büyük tanığı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Kendisiyle New York seyahatinde katılan meslektaşlarımız, 9 gün boyunca her yerde, her düzeyde Cumhurbaşkanı’nın karşısına ‘Gezi’nin çıktığını ve hükümetin tavrından duyulan ‘hayal kırıklığı’nın kendisine anlatıldığını yazdılar.
Aralarından iki kişiden ayrıntılarıyla dinledim. Hatta onları dinledikten sonra, Gül’ün önceki günkü konuşmasındaki, hükümetinkinden hayli farklı olduğu ayan beyan belli ‘Gezi vurgusu’nun az bile kaldığı hükmüne vardım.
İktidar, Gezi olmamış gibi davranarak veya Gezi’yi bugüne dek yorumladığı gibi yorumlayarak ve topluma o yorumunu empoze ederek, adına ‘Demokratikleşme Paketi’ vereceği nasıl bir ‘vaatler bildirgesi’ yayımlarsa yayımlasın, ‘demokratikleşme’ doğrultusundaki keskin virajı dönebilmiş olmaz. Sözü edilen ‘Paket’te ne sayıda ‘olumlu gözüken unsur’ bulunursa bulunsun.
Kaldı ki, ‘Paket’in asıl muhatabı sayılan ‘Kürt tarafı’nın da, mevcut ‘Paket’i istendiği ve beklendiği şekilde ‘satın almamış’ olduğu anlaşılıyor.
Ahmet Türk ve Gültan Kışanak’tan gelen ‘olumsuz’ tepkilerin ardından KCK Yönetimi –Başkanı Abdullah Öcalan olan- ‘Paket’e ilişkin olarak haftaya bir ‘deklarasyon’ yayımlayacağını bildirmekle birlikte ‘anlayışı’nı açıkça şu cümlelerle ortaya koydu:
“AKP’nin Kürt sorununu anlamadığı ve ciddi yaklaşmadığı bir daha görülmüştür. Açıklanan paket, AKP’nin çözümü değil, çözümsüzlüğü bir politika olarak benimsediğini ortaya koymuştur. Bu pakette açıklananlarla oyalama yapıp bir seçim daha kazanmaktan başka bir şey düşünülmediği anlaşılmıştır. Türkiye’nin en temel sorununa bir seçim hesabı ekseninde yaklaşmak ve oyalamak için toplumun önüne birkaç kırıntı atmak bu hükümetin bu sorunu çözme zihniyeti ve kapasitesinde olmadığını göstermiştir. Zaten yöntemi demokratik olmayan bir siyasi çalışmadan temel demokratikleşme sorunlarını çözmesi beklenemezdi. Demokratik olmayanlar gerçek demokratikleşme adımları da atamazlar...”
Sakın hiç kimse bana, ‘Paket’in Kürtlere ne kadar önemli ‘haklar’ getirdiğini anlatmak ile boş yere vakit harcamasın. ‘Barış Süreci’ için kiminle görüşülüyorsa, kim ‘muhatap’ alınmışsa onun ikna edilmesi gerekiyor.
Yani, yukarıdaki alıntıyı yaptığımız insanları ikna edin. ‘Kürt sorunu’nun doğrudan tarafı onlar değil mi? Öyle oldukları için, bunca zamandır onların ‘Başkan’ı ile görüşmüyor musunuz?
Bir de ‘Gezi’ sakın unutulmasın. Artık Türkiye’de ‘Gezi’ unutularak ‘Demokratikleşme Paketi’ hazırlanamaz.
İnanmıyorsanız, Uluslararası Af Örgütü’nün ‘Gezi Raporu’nu okuyun.
Paylaş