Paylaş
İsrail’in Gazze saldırısı üzerine gelişmeler saate karşı yarış hızıyla, gerek askeri gerekse diplomatik alanda sürüyor. Muhammed Mursi’nin açıklamasından yarım saat sonra Kudüs’te BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile görüşen Avigdor Lieberman, “İsrail, Gazze’ye karşı kara harekatına giriştiği takdirde, bunun geniş ve çok kapsamlı olacağını” söyledi. Lieberman’ın açıklamasından dört dakika önce İsrail uçakları Gazze’ye son bir buçuk saat içindeki üçüncü hava saldırısını gerçekleştirmişlerdi.
Tam bu sıralarda bir üst düzey İsrail yetkilisi, Gazze’ye kara harekatı başlatma kararının, Mısırlılara İsrail ile Hamas arasında bir ateşkesi sağlamaları için daha fazla süre tanımak amacıyla, en az bir gün ertelendiğini bildirdi.
Kahire’de bulunan Hamas’ın siyasi büro şefi Halit Meşal ile İslami Cihad örgütünün genel sekreteri, Mısır istihbaratının başı General Rifat Şehata ile salı günü (bugün) ateşkes anlaşmasının ayrıntılarını görüşmeyi tasarlıyorlardı. Hamas’ın önerilerine cevaplarını bildirmek üzere, görüşmelerde yer alan İsrail heyeti de bugün Kahire’de bekleniyor. Mısır yetkilileri, tarafların ateşkese çok yakın olduklarını, ama İsrail’den daha fazla “esneklik” beklendiğini İsrail gazetesi Haaretz’e açıkladılar.
Bu arada, Güneydoğu Asya’da bulunan Başkan Obama’nın bölgeye gönderdiği Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’un bugün İsrail’e ulaşmaları ve yarın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile görüşmeleri bekleniyor.
Bu “diplomatik trafik” ve Mısırlılardan gelen sinyallere bakılırsa, İsrail’in Gazze’ye “geniş ve çok yönlü bir kara harekatı”na girişeceği, pek gerçekçi gözükmüyor.
Durumla ilgili en çarpıcı gelişmelerden biri, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Gazze’ye giden “ilk üst düzey Türk yetkili” olarak Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi başkanlığında 9 Arap dışişleri bakanıyla birlikte Mısır’ın Rafah kapısından, İsrail hava saldırısı altındaki topraklara girmesi oldu. Davutoğlu, yol boyunca ve Gazze’de Türk bayrakları ve Türkiye lehine tezahürat yapan Filistinliler tarafından selamlanarak karşılandı.
Türkiye’nin “Ortadoğu’da oyun kurucu” olmak gibi iddialı sözlerle uyuşmayan bir konuma girdiğini düşünmekten vazgeçmiş değilim ama Arap ve Müslüman halkın gönüllerinde, özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “İsrail terörist bir devlettir” diye haykırmasından ve İsrail’in Gazze saldırısı üzerine Obama’yı terslemekten çekinmemesinden ötürü, özel bir yere yerleşmiş olduğu da tartışılmaz.
Davos’taki “one minute” ile simgelenen çıkışla başlayan ve Tayyip Erdoğan’ı, İsrail’e öfke dolu Filistin halkı ve diğer bölge halklarının gönlüne oturtan durumda temelden bir değişiklik yok.
Türkiye’nin, Suriye’deki gelişmelerle sorgulanmaya başlayan Arap-İslam dünyasındaki “imajı”nın Gazze’deki gelişmeler sonucunda sağlama alındığını söylemek yanlış olmaz. Gazze’de önümüzdeki 48 saat içinde ister ateşkes sağlansın, ister sağlanamasın, bu “gerçek” değişmeyecek.
Ateşkesin nasıl ve hangi esaslar üzerinde sağlanacağı merak konusu ve sağlandığı takdirde bunun sonuçları başlıbaşına bir “tahlil” konusu. İsrail’in en yüksek tirajlı gazetesi Yedioth Aharanot’a Kahire’den sızan “İsrail’in ateşkes şartları”na inanmak da, bunların yerine getirileceğini düşünmek de, neredeyse, imkansız.
Yedioth Aharanot’a göre, İsrail, 15 yıl süreli ve Mısır’ın siyasi garantisi altında bir ateşkes istiyormuş; bunun yanısıra Gazze’ye silah sokulmasına derhal durdurulmasını. Gazze ile Mısır arasındaki Rafah kapısının açık olmasına itiraz etmeyecekmiş, ama Gazze-İsrail kapısı kapalı kalacakmış. Bu “abluka”nın “kısmi” hale dönüştürülerek, bir tür devamı anlamına geliyor.
Hamas’ın “ateşkes şartı” ise Gazze’nin deniz ablukasının kaldırılmasını, uluslararası sularda Filistinli balıkçıların engellenmesine son verilmesini, İsrail ordusunun sınırötesi harekatlara girişmesinin durdurulmasını ve hedef gözetilerek yapılan suikastlara son verilmesini içeriyor.
Daha şimdiden bu son çatışmayı Hamas’ın kazanmış olduğu genel kabul görüyor. “Filistin-İsrail” dosyasına ilişkin ABD’nin en parlak beyinlerinin başında gelen Aaron David Miller, Foreign Policy dergisine “Hamas Savaşı Nasıl Kazandı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının alt başlığı herşeyi özetliyor: “İsrail’in muharebeyi kazanmasının önemi yok”.
“Sahadaki rakamlar”a bakıldığında, İsrail, Hamas’ın ve İslami Cihad’ın askeri liderlerini öldürdü. Saldırılar sonucunda,100’ün üzerinde Filistinli hayatını kaybetti. Buna karşılık, üzerine atılan yüzlerce rokete rağmen, İsrail’in verdiği ölü sayısı sadece 3. Ayrıca, Hamas’ın fırlattığı 540 roketin 35’inin boş araziye düştüğü, 320’sinin hava savunma kalkanı tarafından havada etkisiz hale getirdiği açıklandı.
Birkaç gün önce Kanada’da Halifax’ta beraber olduğum bir Filistinli bakan, Hamas roketlerinin Gazze’de imal edildiğini, isabet yüzdesi düşük, derme çatma silahlar olduğunu, 600 roket gerçekten isabet etse ortada İsrail diye bir şey kalmayacağını bana söyledi.
Hamas’ın “kazancı”, askeri sahada değil. Sahneye çıkabilmiş, arkasına Türkiye ve Mısır’ı alabilmiş, Katar Emiri’nin ve Davutoğlu ile Arap Birliği Genel Sekreteri ve 9 Arap dışişleri bakanının Gazze’ye ziyaretini sağlamış ve ABD ile bölgedeki temel müttefikleri sayılan Türkiye ile Mısır’ın arasına çatlaklara neden olabilmiş, İran desteğini kaybetmemiş ve içerdeki rakibi Mahmut Abbas’ı (Abu Mazen) giderek marjinalleştirmiş ve devreden çıkartmış olmasında yatıyor. Hamas, uluslararası sahnede etkili bir aktör görüntüsü kazandı.
Ateşkes, sağlandığı takdirde sadece ateşkes olacak. Filistin sorunu, tüm tarafların çatışmadan yarar sağladığını (başta İsrail Başbakanı Netanyahu) tasavvur ettiği ve son gelişmelerden –farklı gerekçelerle- memnun bulunduğu, ABD’nin bölge üzerindeki nüfuzunun daha da azaldığı bir ortamda, “çözüm ihtimali”nin çok daha zayıfladığı bir evreye girmiş olacak.
Gazze’yle ilgili gelişmeleri muhasebesini önümüzdeki günlerde daha net biçimde yapılabilecek...
Paylaş