Paylaş
The Independent’ta Robert Fisk, bu rakamın Ukrayna’da düşürülen Malezya uçağında hayatını kaybedenlerin iki mislinden fazla olduğunu yazdı.
“Acıların karşılaştırması”nı yapmak, hele bunu “nicelik” üzerinden, rakamlara bakarak yapmak isabetli ve doğru bir yol değil; ama Ukrayna’da Malezya uçağının düşürülmesinin yol açtığı masum kayıpların –başta Batı- uluslararası vicdanı ayağa kaldırmasının yanında, yüzlerce Gazzeli Filistinli masumun hayatlarını kaybetmesine ilişkin duyarsızlık da dikkat çekici doğrusu.
İsrail, Gazze saldırısına ilişkin hangi “meşruiyet kalkanı” ardına kendisini gizlemeye kalkışırsa kalkışsın, hayatını kaybedenler arasında İsrail saldırısının temel gerekçesini teşkil eden iki örgütün Hamas ve İslami Cihad’ın mensupları ya hiç yok ya da parmakla sayılacak kadar az olmalı. Zira, İsrail saldırısı sonucunda ölenlerin ezici çoğunluğunun “savaşçı” konumunda olmayan, “siviller” yani “masumlar” olduğu biliniyor. Üstelik, giderek yükselen kayıp sayısında çok önemli bir oranı, kadın ve çocuklar oluşturuyor.
Bayram’da kısa süreli bir ateşkesin yürürlüğe girmesi söz konusuydu. Ne var ki, İsrail ve Hamas’ın karşılıklı birbirlerini ‘ihlal” ile suçlamaları sonucunda, bayramın ilk gününün öğleden sonrasında şiddet müthiş biçimde tırmandı ve ölü ve yaralı sayısını da tırmandırdı.
Türkiye’de insanlar trafik kuyruklarında kilitlenerek bayram rehavetini koşmaya çalışırlarken, Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyasının önemli bir parçası haline gelmiş olan “Gazze protestoları” da “bayram tatili”ne girdi ve aslında olan-bitenin Gazze ile değil, Türkiye’nin iç politika hesaplarıyla daha ziyade ilgili olduğu daha net biçimde anlaşıldı.
Çünkü, Gazze’nin Filistinli halkı için en büyük ve en acı kayıplar, bayram ile başladı. Şu andaki kayıp rakamları, 2008-2009 yılındaki –Türkiye ile İsrail ilişkilerini berbat etmiş olan- Gazze’deki İsrail saldırısının istatistiklerini yakalamak ve hatta geçmek üzere.
27 Aralık 2008’de başlayan “Operasyon Erimiş Kurşun” kod adlı o kapsamlı saldırı, 22 gün sürmüştü. Bu son saldırı, kara saldırısından önceki hava bombardımanı da hesaba katılırsa, o büyük saldırı süresini bugünden itibaren eşitlemiş durumda ve çok yakında sona erecek gibi de gözükmüyor.
2008-2009 Gazze Savaşı’nın kayıp bilançosu Filistin tarafından 1417 olarak gösteriliyor (Bunu 2000’in üzerinde gösterenler de var). 5300 Filistinli de yaralanmıştı.
İsrail tarafında ölü sayısı, 3’ü sivil, 13 kişiydi. Ölen 10 askerin dördü, yanlış ateş nedeniyle kendi arkadaşları tarafından vurulmuştu. 518 asker ve 316 sivil de –Hamas roket atışları sonucunda- yaralanmıştı.
Önceki gün yani bayramın ilk günü sonunda, bu “savaş”ın istatistikleri 1095 Filistinlinin hayatını kaybettiğini, bunların 450’sinin kadın ve çocuk olduğunu ortaya koyuyordu. Buna karşılık, çoğunluğu asker ve İsrail açısından şaşırtıcı oranda yüksek bir şekilde 56 İsrailli öldü.
İsrail’in üzerine 2319 roket inerken, İsrail’in daracık bir şerit olan Gazze’de vurduğu hedef sayısı 3289. Bu rakamlara dünün kayıpları ve bombardıman sayıları –ki, geçici ve kısmi ateşkesin çökmüş olduğunun belirtilmesiyle birlikte şiddet tırmanışı başladı- dahil değil.
Robert Fisk, yukarıda belirttiğimiz The Independent’teki 26 Temmuz tarihli haber-yorum yazısında “Eğer, sadece 35 Filistinliye karşılık 800 İsrailli ölse tepkimiz ne olurdu? Sanırım cevabı biliyorum” diye yazmıştı.
1100’ün üzerine çıkan Filistinli ölümlerine karşılık, askerlerin çoğunlukta olduğu 56 İsrailli ölümü üzerine, İsrail’in cevabının ne olduğunu da biz biliyoruz.
BM Güvenlik Konseyi’nin pazartesinin yani bayramın ilk saatlerine aldığı ateşkes çağrısına uyulmadı. Ban Ki-moon, “derhal ve şartsız ateşkes” isterken, “Gazze, kritik durumda. İsrail füzeleri Gazze’yi yumrukluyor. Hamas roketleri gelişigüzel biçimde İsrail’i vuruyor” demişti.
İsrail Başbakanı Netanyahu, Güvenlik Konseyi açıklamasını eleştirdi ve İsrail’in “güvenlik ihtiyaçlarını gözetmemek” ile, buna karşılık, Hamas’ı kastederek, “İsrail vatandaşlarına saldıran katil terörist örgütün ihtiyaçları ile ilgili olmak”la suçladı.
Dahası, “Gazze’nin demilitarizasyonunun herhangi bir çözümün parçası olması gerektiğini” söyledi. Yani, Hamas ve İslami Cihad’ın silahsızlandırılması amacına işaret etmeyen herhangi bir çözüm girişimine karşı İsrail, Gazze saldırısını devam ettirmeye kararlı görünüyor.
İsrail’in kesin bir askeri başarı elde edebilmesi, bugünün şartlarında –ve bu kafa yapısıyla- pek mümkün değil. Dolayısıyla, önümüzdeki günlerde, saldırının pervasızca sürmesi ve Filistinli can kayıplarının dünyanın tahammül sınırlarına dayanana kadar “ateşkes”in pek zor olacağı anlaşılıyor.
Ateşkes sağlanmasında en etkili “kozlar”a sahip olduğu varsayılan ABD, Dışişleri Bakanı John Kerry aracılığıyla önemli gayret gösterdi ama Kerry’nin –özellikle İsrailliler nezdinde- “kredibilitesi” yok denecek kadar az. Onu da son girişiminde büyük ölçüde tüketmişe benziyor.
Aslında Kerry, tam bir hafta, “kalıcı ateşkes” öncesi, birkaç günlük de olsa “geçici ateşkes” elde etmek için büyük gayret sarfetmiş ve bu gayretlerini, Mahmut Abbas (Abu Mazen) liderliğindeki “Filistin Yönetimi”nin rolünün artmasını öngören Mısır önerisine dayandırmıştı. Bu nedenle, “Gazze krizinin kalıcı ve anlamlı bir yoldan çözümü, Hamas’ın ve bütün terörist grupların silahsızlandırılmasına yol açmalıdır” demişti.
Yolu tıkanınca, Hamas’ın finansörleri olan ve ona “söz geçirebileceklerini” umduğu Türkiye ve Katar’a döndü. O da yürümedi. İsrailliler, Kerry’yi “Hamas’ın tarafını tutmak ve İsrail’e ihanet etmek”le suçladılar. O kadar ki, pazar günü Obama, Netanyahu’ya telefon edip, Kerry’ye “haksızlık yapıldığını” şikayet etti.
Ne var ki, Amerika’nın etkili köşe yazarı David Ignatius, Washington Post’ta, Kerry’nin “bir an önce ateşkes” hevesiyle “dar görüşlülüğe” saptığını ve “Türkiye ile Katar’a dönmek” le, bu iki ülkenin “bölgedeki iktidar oyununda konumlarını güçlendirmiş bulunduğunu” öne sürdü. Kerry’nin söz konusu girişiminin “ABD’nin ve geleneksel müttefiki olan Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Abbas’ın başında bulunduğu ılımlı Filistin kampının çıkarlarına ve arzularına ters olduğunu” da değerlendirmesine ekledi.
Sonuç olarak, Gazze’deki son tırmanışla, Türkiye ile Katar’ın “bölgesel etkileri”nin öne set çekildi, Kerry’nin “ateşkes girişimi” berhava oldu ve Filistinli masum kanı oluk gibi akmaya devam ediyor.
Bu kanı durduracak bir “yol” var mı?
Var. İsrail’in saldırıyı durdurmasını sağlayacak “taviz”, Gazze’deki Hamas iktidarının Filistin Yönetimi’ne devrini sağlayacak bir formül olacak.
İsrail’i Hamas’ın “hisse sahibi” olacağı bir Filistin Yönetimi altındaki Gazze’ye ikna etmek, ABD ve “uluslararası toplum”un ciddi baskısıyla olabilir.
Ama bunun için, Türkiye ve Katar’ın, Hamas’ı Filistin arenasında böyle “ikincil rol”e ikna etmeleri gerekecek.
Bunu yaparlar mı? Şüpheli.
Şüphesiz olan, Filistin halkının devam eden çilesi…
Paylaş