Türkiye, 85 yıllık bir Cumhuriyet ama "Osmanlı miras sorunları"nın hâlâ tam üstesinden gelebilmiş değil.
İçinde yaşadığımız son çalkantılar, bir yönüyle, Osmanlı İmparatorluğu'nu, koca "devlet"i çökertmiş olan ve kuruluşundan itibaren Cumhuriyet'e de bulaşmış olan "İttihatçı genler" ile ilgili.
Kemal Atatürk, "yeni devlet"ten bu "genleri" temizlemek için çok uğraştı. Ne tuhaf bir "ironi" ki, "neo-İttihatçılar" onun adını bu "genler"e bulaştırarak "dokunulmazlık" ve "meşruiyet" arıyorlar. Günümüzün özellikle yabancı medya terminolojisindeki "Kemalistler" sözcüğü, aslında Atatürk'ün amansız bir karşıtı olduğu İttihatçıların "reenkarnasyonu" için kullanılıyor. İttihatçıların temel siyasi özelliği, "Almanya ittifakı" aracılığı ile, Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzlerce yıl sürdürdüğü "Batı'ya dönük" yüzünü ters yöne, Doğu'ya, "Turan hayali"ne döndürmek idi.
İktidarı ele geçiriş yöntemleri "darbecilik", kullandıkları başlıca enstrüman "Teşkilat-ı Mahsusa" adlı gizli istihbarat/güvenlik örgütüydü. Balkan Savaşı'nda yitirilen ve imparatorluğun "heartland"ı sayılan Avrupa topraklarından (Rumeli) sonraki "Turan takıntısı", o dönemin Almanya'sında cari "kan ve toprak" idealinden esinlenmiş, Alman hayat alanı "lebensraum" konseptinin Türk replikası olan "Asya'ya ilerlemek" idi.
Enver Paşa'nın, onbinlerce askerimizin donarak telef olmasıyla bir trajedi halini alan ve bir askeri strateji faciası olan Sarıkamış harekatının amacı neydi?
Kafkasya'ya ulaşmak ve oradan Orta Asya'ya yönelmek. İmparatorluğu, "eski Türk anayurdu"nu ele geçirerek canlandırmak. Sonuç, sadece "hüsran" olmadı. İmparatorluk gitti!
*** Bir "neo-İttihatçılık" türevi olan "ulusalcılık"ın çeşitli tonlarını içinde barındıran ve "Teşkilat-ı Mahsusa"nın genlerini taşıdığı anlaşılan örgütlenmeye "Ergenekon" ismini vermeleri bir şey anlatmıyor mu?
Bu unsurların "ortak noktası" nedir? Ergenekon sanıkları arasında yer alan "sol" etiketlilerinden "sağ" etiketlilerine kadar, hemen hepsinin, Türkiye'nin Batı ufkuna karşı olmakta, "AB karşıtlığı"nda buluşmaları değil mi?
Bu örgütlenme ve faaliyetin "ideolojik arka planı" nda, Rusya, İran ve Çin'le yakınlaşma diye nitelenen "Avrasyacı" safsatalar bulunmuyor mu?
Bunların "ataları" olan İttihatçıların bir bölümü, adını ne koyarsanız koyun, binlerce, onbinlerce Osmanlı Ermenisi'nin kanına ellerini bulamışlardı. İstanbul'daki, gazeteciler başta, siyasi suikastlarda onların imzası vardı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında suikast peşinde koşanlar, yine o İttihatçı artıklarıydı.
Şimdi karşımızda devlet kurumlarına sızmış, devletin içinden ve dışından örgütlenen bir "şebeke" var. Bunların bir "ideolojisi" var. "Batı karşıtı" ve ilhamını Asya'nın arkaik derinliklerinde arayan bir ideoloji.
Yöntemlerinde ise, yüzyıl öncesine oranla farklılık yok. Cinayet planları, sabotajlar, darbe ortamı hazırlıkları. Ergenekon soruşturmasının "start" aldığı Umraniye'de, daha sonra Eskişehir'de "örgüt evleri ve depoları" nda çıkanlar Japon oyuncakları değildi, MKE damgalı bombalardı.
Tüm işaretler, soruşturmanın ve davanın "son derece" ciddiye alınmasını gerektiriyor. Tarih şuuru bulunmayan, yakın tarihimize ilişkin bilgisiz ve kayıtsız olanlar, bu davaya ilişkin "simgeler"i hafife alır, "Agarte"den "Ergenekon"a, çeşitli "kod isimler" karşısında apışır kalır.
*** Türkiye'de şu anda gündemin başına oturan Ergenekon davası eksenindeki konuların önemini, neyse ki, Silahlı Kuvvetler'in komuta kademesi idrak etmiş görünüyor.
Silahlı Kuvvetler'de komuta hiyerarşisini yakın geçmişimizde ilk kez İttihatçılar bozdu. Sonuç, Balkan Harbi bozgunu ve "devletin çöküşü" oldu.
Bunun ikinci kez bozulması, 27 Mayıs 1960 askeri darbesidir. Türkiye, demokrasiye kan kaybettiren askeri darbeler zincirine öyle girdi. 12 Mart 1971, 27 Mayıs'ın tekerrürü korkusunun eseridir. 12 Eylül 1980, komuta kademesinin darbesidir ve Türkiye'ye, hâlâ tamir edilemeyen, yakın tarihinin en büyük darbesini vurmuştur.
Darbeler, Soğuk Savaş dönemine aittir. Günümüz Türkiye'sinde yeri olamaz. O nedenle, Ergenekon ile irtibatlı "darbecilik", bir başka deyimle "neo-İttihatçılık" , dolayısıyla "anakronik" bir haldir. Modern bir devlete sahip olma iddiasındaki bir ülkenin, modern ordusu olma iddiasındaki üst komuta heyetinin, bu nedenle, söz konusu "anakronizm" e izin vermesi beklenemez.
Ergenekon davası ile ilgili gelişmelerde, askerin "hukukun önüne dikilmemiş olması", herhalde, böyle açıklanabilir.
Buna ters düşen CHP'nin konumudur.
Taha Akyol önceki gün şöyle yazıyordu: "CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Ergenekon iddianamesi için 'Dağ fare doğurdu' deyiverdi. CHP Genel Başkanı Baykal'ın 'Başbakan savcı ise ben de Ergenekon'un avukatıyım' diyebildiği bir siyaset anlayışında, Öymen'in bu sözleri adeta ‘filmin devamı' gibi...
Evet ama iddianameyi ve delillerini görmeden böyle hemen 'avukatlığına' soyunmak ve 'Dağ fare doğurdu' diye hüküm vermek, hukuka saygıdan vazgeçtim, hukuku önemseyen bir tavır mıdır?!"
İttihatçılık ya da "neo-İttihatçılık"ın hukukla bir ilgisi var mıdır ki?