Paylaş
Akşam yemeğinde dinlediğimiz, Müslüman Kardeşler’in yeni parti adıyla “Hürriyet ve Adalet Partisi”nin dış ilişkiler sorumlusu Issam Haddad’ın“Tahrir’in yanıbaşındayız. Burada gerçekleşen, sadece Mısır’ın ve bölgenin değil tüm dünyanın çehresini değiştirecek niteliktedir” sözlerini zihnime not ediyorum. Bir önceki konuşmacı Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı’nın“Mısır tarihte ilk kez tarih yazmıyor” sözlerini tamamlayıcı nitelikte.
“Devrim”den sonra Kahire’ye ayak basanın ayakları, kendiliğinden, Tahrir Meydanı’na gider. Ben de öyle yaptım. Nil kenarındaki otele çantamı bırakır bırakmaz, bir kilometre ötedeki Tahrir’e koştum. Tahrir’de çadırlar, sloganlar, insan öbekleri “Devrim iklimi”nin devam ettiğini belgeliyordu.
Adım adım geziyoruz Tahrir Meydanı’nı. 25 Ocak-11 Şubat (2011) arası, ne, nasıl, nerede cereyan etti, olayların içinde yaşamışlardan dinliyor, yerinde, gözümüzde bir kez daha canlandırmaya çalışıyoruz.
Dünyanın en köklü ülkelerinden birinde yepyeni bir dönemin başlangıcına işaret eden çalkantı, geçen yıl 25 Ocak’ta başlamış, 11 Şubat’ta “son Firavun”un, Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle zirveye ulaşmıştı. Mısır, 1917’de Petrograd’da (St. Peterburg) gerçekleşen Bolşevik Devrimi’nin öyküsünü “Dünyayı Sarsan 10 Gün” kitabıyla ölümsüzleştiren John Reed’in yaptığı gibi, hiç değilse, “Ortadoğu’yu Sarsan 17 Gün”ün öyküsünün yazılmasını bekliyor.
Tahrir’den bir on dakika yürüme mesafesindeki, Mısır Ulusal Müzesi’nin ve göğe tırmanan Ramses Hilton’un arkasına düşen Radyo-Televizyon binasının önünde çatışma çıkmıştı. Havaya ateş açılmış, üç kişinin yaralandığı söyleniyordu. Oraya yönleniyoruz. Tahrir’dekine benzer görüntüler. Tek fark slogan atıyorlardı.
Tahrir’dekiler ve Devlet Radyo-Televizyon binasının önünde “sol” ve “liberal” olarak nitelenen çoğunlukla genç topluluklar, geçen yılın 11 Şubat’ından bu yana yönetimi eline almış olan Askeri Konsey’in çekip gitmesi için bağırıyorlardı. “İrhal” yani “Çekil” sloganı, bir yıl önce bu zamanlar Hüsnü Mübarek’i hedef alıyordu. Bu kez, “asker” için seslendiriliyor.
“Kahrolsun askeri yönetim”, “Konsey, söyle bana; seni kim seçti? Seni Mübarek’in çetesi atadı” haykırışları göstericilerin ağızlarından yükseliyor.
“Sol” ve “liberal” gençlerin seçmen zemininde önemli gücü yok ama Tahrir üzerinden ülkedeki siyasi gündemi ve gelişmelerin yönünü belirleme güçlerinin bulunduğu anlatılıyor.
Kahire’deki ilk 24 saatin ilk saatleri bunlar. Ama, kimsenin aklında Mısır’ın “askeri yönetim” altında inim inim inlediği gibi bir izlenim doğmasın. Tam tersine. “Bu ülkede devlet yok”, “Bu ülkede devlet ortadan kalktı” sözlerini ilk 24 saatte sık sık işitiyorsunuz. Şehir merkezindeki dinmeyen hareketlilik de, bu sözleri doğruluyor.
Mısır, tam anlamıyla bir “geçiş dönemi” yaşıyor. Devlet hem var, hem yok. “Devrimci enerji” tümden tükenmemiş. “Devrim iklimi” sürüyor. Bir yandan da ülke seçim üstüne seçim yapıyor.
Tam bu satırları yazarken, gözüm El-Cezire televizyonuna takılıyor; “Mısır’da Devrim’in Birinci Yılı” başlıklı programının anonsunu yapıyor ve “Mısır’ı kim yönetiyor?” sorusunu ortaya atıyor.
Mısır’ı görünürde şu anda “Askeri Konsey”in yönettiği farzediliyor ama Müslüman Kardeşler, partileşmiş adıyla“Hürriyet ve Adalet Partisi” yönetmeye hazırlanıyor.
Parlamento seçimlerinde oyların yüzde 38’ini aldılar; sandalyelerin ise yüzde 47’sini elde ettiler. Bizim Kahire’ye ayak bastığımız gün, bir tür iki meclisli sistemde bir zamanlar Türkiye’de olan Senato gibi bir işlev görecek olan “Danışma Meclisi” seçimleri yapılıyordu. “Meclis-ül Şura” adını taşıyan Danışma Meclisi’nin 264 üyesinden 176’sı halk oyuyla seçiliyor. Geri kalan 88 üyeyi, Haziran sonunda seçilecek olan Cumhurbaşkanı atayacak.
Seçim süreci, 28 Şubat’ta sona erecek. 500’ü aşkın üyesi ile Halk Meclisi ve Danışma Meclisi ortak toplanarak, yeni anayasayı yapacak 100 kişiyi belirleyecekler. Yeni anayasanın halk oyuna sunulmasından sonra Haziran sonunda Mısırlılar, yeni cumhurbaşkanlarını seçecekler.
Ülke, muhtemelen Hürriyet ve Adalet Partisi yönetimine girecek ve “Müslüman Kardeşler”, görünen o ki, askerle ilişkilerini Türkiye’de Ak Parti’nin askerle ilişkilerine benzer bir sürece sokacaklar. Buralarda “Türkiye modeli” biraz da siyaset ve ekonomide başarılı olarak algılanan “Ak Parti tecrübesi” anlamına geliyor.
Mısır’ın oturması için en iyimser tahminler 2-3 yıl; 10 yıl sürse de kimseyi şaşırtmayacak. Ne de olsa bir “devrim” bu; bir düzene geçmesi ve oturması zaman alıyor.
Evet, “devrim”. Mısır’da hiç kimsenin ağzında “bahar” sözcüğü işitilmiyor. “Arap Baharı”, Batı medyasının lugatında. Mısır halkının dilinde ise olan “Arap Devrimi”. Halkın, “Arap Baharı” sözcüklerini sinirlendiğini de Kahire’de öğrendik. Başından beri olan-bitene “Arap Devrimi” sıfatını uygun gören benim için sevindirici bir bilgi oldu bu.
Mısır, böyle olduğu ve geliştiği için, “Arap Devrimi”nin alevlerinin Suriye’yi de yakmaya başladığı için Başşar Esad’ın ayakta kalmasının imkanı, ihtimali yok.
Kahire’de, bir yandan da, dikkatle Suriye’de Şam kapılarına dayanan kanlı olayları ve bunun harekete geçirdiği siyasi gelişmeleri izliyoruz.
Türkiye bütün bu fotoğrafın neresinde?
Kahire’de bulunma gerekçemiz de bu zaten. Bu konuyu Kahire’de Mısırlılarla birlikte konuşmaz için bulunuyoruz. Yarın devam...
Paylaş