Paylaş
Belli ki, Gül, Strasbourg’ta ya da Strasbourg yolunda “önemli mesaj” verecekti. Tıpkı 2009’da Tahran yolunda Kürt sorununa ilişkin “yakında iyi şeyler olacak” mesajı cinsinden.
Bizleri fazla bekletmeden verdi de, Bulgaristan hava sahasından çıkmadan başlayan bir saate yakın söyleşi, Hırvatistan hava sahasından çıktıktıktan sonra da sürdü.
Yeni önemli mesaj, tek kelimeyle özetlenecekse “Yeni Anayasa”ya ilişkindi.
Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa Konseyi’nin, dış politika, güvenlik ve ekonomi konularının ele alındığını AB’den farkına dikkat çekerek girdi konuya. “Avrupa Konseyi, demokrasi, hukuk ve insan haklarıdır” dedi, “Üstünlüğünü kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM), Avrupa Konseyi’nin kuruluşudur...”
Türkiye’nin bir dönem demokrasi, hukuk ve insan hakları noktasında Avrupa Konseyi’nde çok hırpalanan bir ülke olduğunu hatırlatarak, “nereden nerelere geldik” anlamında olumlu saptamalarda bulunduktan sonra, “yetmez ama” noktasına ulaştı ve “mesajını vereceği” konuya vardı. Yeni Anayasa!
Seçimden sonra, yeni, kısa, özgürlükçü Anayasa!
Konuya şu sözlerle girdi:
“Daha önce de söyledim. Bu Meclis yeni bir Anayasa için iyi bir Meclis’ti.Ülkenin siyasi akımlarını bünyesinde tutuyordu. Olmadı. Şimdi hiç değilse seçim sonrası yeni bir Anayasa yapmak lazım.İçinde ne olması gerektiğine girmem.Ama Anayasa’da yapılması gereken önemli değişiklikleri tek tek, madde madde yapmak yerine, Anayasayı yeniden yepyeni bir Anayasa ile yapmalı.Problemli maddeler şunlar şunlar, değiştirilsin diye o maddeleri tek tek getirerek değil.Anayasayı yeniden yazıp Anayasa böyle yazıldı demek lazım. Bu kutuplaşmaları o olmazı olmaz eden davranışları önler.”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Yeni Anayasa” üzerindeki “uzlaşma kriterleri”nin neler olacağını, neler olması gerektiğini de şöyle ifade etti:
“Burada alınacak kriterlerin gayet açık olması lazım. En gelişmiş, demokratik, kalkınmış demokratik hukuk standardını uygulayan ülkelere benzer bir Anayasa olmalı.Bu Anayasa’nın çok detaylı da olmaması da lazım. Ne kadar çok detay olursa o kadar kısıtlayıcı olur. Detay, özgürlük vermek için değildir; kısıtlamanın bir aracıdır. Bizim kısıtlayıcı değil özgürlükçü bir Anayasamızın olması lazım.Önümüzdeki 100 yılın Anayasası olması lazım.Gelecek yüzyılın Anayasası olması lazım. Nasıl bazı ülkeler var ki,100 yıl önce yazılan anayasaları hala ayakta ve ufak rötuşla gidiyor. Eğer o kadar detay olsaydı onlar da bugün böyle olmazdı. Temel ilkelerini koyan bir Anayasa olmalı. Önümüzdeki çağı getirecek Anayasa...”
Kim yazacak? Nasıl yazılacak?
Cumhurbaşkanı Gül, “Yeni Anayasa”nın hazırlanışına ilişkin yöntem konusunun ayrıntılarına da girdi. “Metodta hata yaparsak, esasta kaybediyoruz. Metod konusunda epey ders aldık. Anayasalar, ne kadar çok katılımla, ne kadar çok herkese hitap eden bir metodla yazılırsa, kabulü o kadar kolay olur. Bu yapılabilir. Ben, böyle bir Anayasanın temel konularında farklı partilerin, farklı grupların farklı düşündüğü kanısında değilim.Önemli olan şey, Türkiye’yi nereye taşımak istediğiniz. Bu da demin söylediğimiz seviye, muasır medeniyet…” diye konuştu.
Partilerin seçim kampanyası sırasında yeni anayasaya ilişkin temel ilkelerini açıklamalarının “ilk bakışta mantıklı ve iyi bir tavır” olarak göründüğüne işaret eden Gül, bu konudaki sakıncaya da işaret etti, “Ama bu acaba bu kutuplaşmayı, olacak işleri olmaz yapar mı? Çekincem var açıkçası. Genel niyetlerini açıklasınlar… Seçim sonrası ortamı şimdiden düşünmek gerekir. Anayasa yapmak için seçim sonrası ortamı da düşünerek, seçime gitmek gerekir”
Gül, “seçim sonrasını düşünmek” vurgusunu sık sık yaptı. Seçim sonrasını, “yeni anayasa yapma dönemi” ve seçilecek TBMM’yi de “yeni anayasayı yapacak organ” olarak gördüğü için, seçime giden yolda kullanılacak “dil”in, “seçim sonrası düşünülerek” kullanılmasını gerektiğinin altını sık sık çizdi.
“…İkaz eden adam konumuna düşmek istemem. Herkesin aklı başında çünkü…Bazen dil yarası kılıç yarasından daha çok iz bırakıyor.Benim bir çok konuşmamda da siyasetin dili çok önemli.ABD’de de siyasetin dilini gördük.Orada da dert oldu.Avrupa’da siyasetin dili ırkçılığı nasıl tahrik ediyor.Bizde de seçim sonrasını düşünmek lazım.Seçim sonrası Türkiye’yi hazırlamak lazım.Sadece siyasete de yüklemiyorum.Herkesin buna katkı vermesi lazım. Baştan sona yeni bir Anayasaya herkes katkı vermeli.”
Cumhurbaşkanı, “Anayasa’yı yapacak olan TBMM’dir. TBMM dursun, başkaları yapsın olmaz” diyerek “Anayasa yapıcısı”nın adresini de ilan etti. Kaleme alacakları kastederek ise, “O metod çok önemli. Anayasa yapıcılar, profesyonel bir heyet olur, onlar baştan tatmin eder. Öyle bir heyet olur ki, herkesin müktesabatı herkesi kapsar… Sivil toplum örgütleri hazırlıyor, partilerin de var. Bunların hepsini alıp, Anayasa uzmanlarından bir heyet olabilir” şekinde konuştu.
TBMM’nin kabul etmesinin yeterli olacağını, TBMM’nin kabul edeceği “Yeni Anayasa”nın halkoyuna sunulmasının gerekli olmadığı üzerinde de duran ve “TBMM’ye asla gölge düşürtmem” vurgusunu yapan Cumhurbaşkanı, “Başkanlık Sistemi”ne ilişkin olarak “çekinceniz var mı?” sorusuna “şüphesiz çekincem var” cevabına verdikten sonra, bu konudaki soruları “avantajları da var, dezavantajları da; bunu isteyen, ne istediğini gayet net biçimde ortaya getirmeli” sözleriyle karşıladı.
Cumhurbaşkanlığı süresiyle ilgili sorulara kategorik biçimde “Bu konulara girmem” karşılığını veren Gül, mevcut 1982 Anayasası’na ilişkin “askeri yönetimin Türkiye’ye giydirdiği deli gömleği” tanımı için de “güzel bir benzetme” ifadesini kullandı.
Avrupa ölçülerinde bir Yeni Anayasa
Abdullah Gül’ün –bence- en çarpıcı vurgularından biri “Yeni Anayasa” için “neresinin örnek alınması gerektiği”ne ilişkin olanıydı. Bunu “Güney Afrika modeli”ne ilişkin bir soruya verdiği karşılıkta ortaya koydu. Şöyle dedi:
“Güney Afrika bize niye model olacak? Biz Avrupa Konseyi’nin kurucusu bir ülkeyiz.AİHM bizi bağlıyor. AB ile müzakere yapan, Avrupa müktesabatını adapte eden ülkeyiz. Bunlar varken… Bizim tabii ki, kendi doğru değerlerimiz var. Ama tabii ki, her gelenek de doğru değil…”
Kısacası, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Avrupa yolunda “yeni, özgürlükçü, kısa v eçağdaş uygarlığa erişmiş, gelişmiş Avrupa ülkelerinkine benzer, katılımcı yöntemle hazırlanmış, önümüzdeki TBMM’nin kabul edeceği” bir “Anayasa” çağrısı yaptı.
“Strasbourg seferi”nin 2011 ilk ayında tarihe düşürdüğü kayıt budur.
Paylaş