Çankaya yürek çarpıntıları...

Haber önceki gün akşamüstü patladı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Ankara’da orgeneral rütbesi taşıyan kim varsa, akşam yemeğine Çankaya Köşkü’ne davet etti.

Haberin Devamı

Bir heyecan, bir heyecan. Gazetelerin Ankara büroları alarma geçti. Televizyon kanallarının kameraman ve muhabir müfrezeleri, Köşk çevresinde mevzilendiler.

İstanbul ile Ankara arasında yoğun telefon trafiği gece geç saatlere dek yaşandı. Ne oluyordu? Bu yemek ne anlama geliyordu?

Bir iddia, bunun Sezer’in çok yakında görevinden ayrılacağı için düzenlediği bir “veda yemeği”nden başka bir şey olmadığı yolundaydı. Bir başka iddia ise, Sezer’in geçen yıl aynı tarihte aynı şekilde bir akşam yemeği verdiğini ileri sürüyor ve Ankara’nın apoletleri dört yıldızlı sekiz askeri Köşk’te bir araya getiren bu akşam yemeğinden bir fevkaladelik üretmenin gereksiz olduğuna işaret ediyordu.

Çankaya’dan buluşma konusunda bilgi verilmezken, bir ajans Köşk kaynaklarına dayandırdığı haberinde şöyle diyordu: “Sayın Cumhurbaşkanımızın bugün için planlanmış programında böyle bir yemek yer almıyor. Programda yer almadığı için bu bilgiyi doğrulamamız mümkün değil.”

Haberin Devamı

Ankara Devlet Türkçesinin muhteşem bir örneği!Türkiye’nin gözleri, “medya alarmı” nedeniyle zaten Köşk’e çevrilmişken, yani herkes artık, Cumhurbaşkanı Sezer, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Genelkurmay İkinci Başkanı ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı ve bir orgeneralin daha Çankaya’da buluştuğunu bilirken, “Cumhurbaşkanımızın bugün için planlanmış programında böyle bir yemek yer almıyor. Programda yer almadığı için bu bilgiyi doğrulamamız mümkün değil.”

Bu cümleler, “Çankaya buluşmasının gizemi”ni ve “heyecan”ı daha da arttırdı doğal olarak.

 

***         ***      ***

 

Birşeyler döndüğü kesin olmalıydı. Sezer, koca Nisan ayının geceleri sanki torbaya girmiş gibi, niçin Ankara’nın tüm orgenerallerini 21 Mart gecesi Çankaya’ya çağırsın?..

Gece yarısına doğru, hükümete karşı askeri hareketliliğe en fazla sempati duyan, hatta bel bağlayan bazı meslektaşlardan, bir nebze hayal kırıklığı içeren bilgiler gelmeye başladı. “Sezer’in yemeğine komutanlar eşleri ile katılmışlar. Sosyal bir olay imiş; siyasi değil...”

Haberin Devamı

Çarkları normal çalışan bir demokratik ülkede asla garipsenmeyecek böyle bir yemek buluşmasının, Cumhurbaşkanlığı seçiminin gerginliğiyle irtibatlanarak heyecan üretmesinde şaşılacak bir şey olmamalı.

Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sıfatı kazanmasını, ana muhalefet partisinin provokatif ve ateşli demeçlerinin önlemesinin mümkün olmadığı malum. Sonuçta, bu, yazılı kurallara uyulduğu takdirde bir “aritmetik” meselesi. Cumhurbaşkanı’nın nasıl seçileceği belli.

Tayyip Erdoğan’ın seçtirilmesi kararlılığı ortaya çıkarsa, bunu önlemeninde, son kertede, tek yolu var: Askeri müdahale.

Askeri müdahalenin ise çeşitli biçimleri var. 12 Mart, bir “muhtıra”idi; 12 Eylül, “darbe”, 28Şubat ise “süreç”. Hepsinin anası olan 27 Mayıs, en tehlikeli cinsinden, ordunun hiyerarşik düzenini bozan bir “darbe”...

Haberin Devamı

Bütün bu nedenlerle, şu günlerde Ankara’da askerlerin dahil olduğu her etkinlik, özel bir merak ve heyecan konusu olabiliyor...

 

***     ***    ***

 

Türkiye’ye egemen olan bu atmosfer, Başbakan sıfatını taşıyan seçmen popülaritesine sahip bir siyasi kişiliğe, bir “rejim tehlikesi” muamelesi yaparak, “asker görev başına” duygusuyla “Cumhuriyet ve devletin yüksek çıkarları”nı koruma altına almaya kalkışmak, kabul edilmez bir “demokrasi sapması”nı da beraberinde getiriyor. En azından, ihtimalini.

Atmosfer bu hale gelince, Tayyip Erdoğan yönünden bakıldığında ise, Cumhurbaşkanı seçilmesi, bir “mecburiyet”e, hatta “zaruret”e dönüşüyor. “Kritik kütle” hali (critical mass) tam da bu. Bu noktadan geri basması, siyaseten onu iflah etmez hale sokar.

Haberin Devamı

Türkiye’nin yakın geleceğini bekleyen asıl “tehlike” ise, Ankara’da kışlaya bel bağlayan politikanın sonuç vermemesi halinde, ortaya çıkacak “iktidar tekeli”. Çankaya’nın, hükümetin ve seçimler sonucu büyük bir ihtimalle parlamentonun, aynı partinin kontrolü altına girmesi. Türkiye, buna benzer bir hali, sadece 1950-1960 arasında Demokrat Parti iktidarı altında yaşadı ve malum, o, 27 Mayıs askeri darbesiyle noktalandı.

Ak Parti’yi, böyle bir gidişatta “iktidar sarhoşluğu” ve “iktidar küstahlığı”ndan koruyabilecek olan nedir? “Demokratik denetim mekanizmaları” nasıl çalışabilecek veya çalıştırılabilecektir?

“Demokratik güvenceler”, kişilerin sözlü taahhütlerine veya kişilik özelliklerine bel bağlanmaksızın nerede bulunacak? (Zaten, Tayyip Erdoğan hükümetinin, özellikle Hrant Dink’in öldürülmesinden bu yana ortaya koyduğu performans, hükümet liderlerine her türlü güvensizliği haklı çıkaracak cinsten bir hayal kırıklığı...)

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı-komutanlar (eşli veya eşsiz) yemek buluşmalarından ziyade, heyecan ve merak uyandırması gereken, bu soruların cevapları olmalı...

“İktidar tekeli”nin –başta “askeri” olanının önlenmesi ve “checks & balances” sisteminin oluşabilmesi...

Yazarın Tüm Yazıları