Paylaş
Bayramın ikinci günü yani dün medyanın peşinden gitti konu, Mesut Barzani ziyareti sonrasında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamaydı. Başbakan, Sultanahmet Camii’ndeki Bayram Namazı’ndan sonra konuşmuştu ve medyaya bakıldığında, aynı açıklamadan farklı anlamlar çıkartılmıştı.
Özellikle iki gazeteye “savaş dili” egemendi. Habertürk, Başbakan’ın açıklamasındaki bir bölümü öne çıkartarak, “Hareket etmezse gereğini yaparız” diye manşet atmıştı.
Yani, Kuzey Irak’ta peşmerge PKK’ya karşı harekete geçmez ya da TSK ile birlikte PKK’nın üzerine çullanmazsa, “Türkiye gereğini yapacaktı”; ima yoluyla, Türkiye, Kuzey Irak’a girip, PKK’nın işini bitirecekti.
Habertürk’ün Tayyip Erdoğan’ın açıklamasından çıkarttığı anlam buydu.
Buna benzer bir manşet, Taraf’tan geldi. Birinci sayfasına, kocaman “Ya Peşmergeyle, Ya Peşmergesiz” başlığını yerleştirmişti. Alt başlıklarda Başbakan’ın, Habertürk’ün de öne çıkarttığı sözlerine yer vermişti.
Hürriyet ise “özel haber” görüntüsünde, Mesut Barzani’ye verilen ve buyrukçu bir dille manşetine yansıttığı bir dosyadan söz ediyordu. Mesut Barzani’ye “Sızmayı Önleyin” denmişti ve “Erbil havaalanında sıkı kontrol; Kaçanı kovala-yakala; Arazide istihbarat, Karakollar önemli” diye neler yapması gerektiği bildirilmişti.
Sınır ötesinde “Peşmerge’siz”
Tabii, bunları kendisine bildirmek için Mesut Barzani’nin İstanbul’a gelip Dışişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüşmesinin çok da gerekli olmadığı, manşet haberin yazımında ve yerleştirilmesinde, anlaşılan, pek düşünülmemişti.
Orhan Miroğlu, dünkü Taraf’ta durumu iyi saptamıştı; medya için şöyle yazmıştı: “Mesut Barzani’nin ‘Kürdü Kürde vurdurma’ niyetlerine pek sıcak bakmaması ve ‘Kürt sorunu silahla, operasyonla değil, barışla çözülür’ demesi moralleri bozmuştu anlaşılan.
Kak Mesut, ‘hadi Kandil’e sefer edelim,’ dese, bu medya kimbilir ne manşetler atacaktı!’
Mesut Barzani, benim de dahil olduğum dört kişiyle boşuna görüşmedi. Hem Başbakan ile yapacağı görüşmenin formatını belirlemiş oldu, hem de Türk kamuoyuna kendisinden ne beklenmesi ve ne beklenmemesi gerektiğini önceden ilan etti.
“Askeri çözüm” niteliği taşıyacak hiçbir girişimde “beni bulamazsınız; ben yokum, ben olmayacağım” dedi. Mefhum-u muhalifinden “barış girişimlerinde rol alabilirim” mesajının anlaşabileceği açıklıkta konuştu.
Mesut Barzani, PKK’nın silahlı eylemlerine şiddetle karşı. PKK’dan hazzetmez. Ama, “Kürdü Kürde kırdırmama” pozisyonu alarak ve PKK üzerinde esaslı bir siyasi baskı icra ederek, “askeri çözüm” dışı çözüm rotasına süreci çevirme şansını da elinde tutuyor.
İstanbul’da Tayyip Erdoğan’a verdiği “örtülü” veya açık mesajın bu olduğuna hükmedebiliriz.
Tayyip Erdoğan, Bayram Namazı çıkışında Türkiye’nin Kuzey Irak’ta sıkıntısı olduğunu söylemiş ve “Bunlar nedir?” diye sorduktan sonra şöyle devam etmişti:
“Kuzey Irak yerel yönetiminin özellikle bizim bu bölgede vemiş olduğumuz mücaedelede bizimle beraber Peşmergeler’i bu noktada değerlendirmesi ve gerekli desteği onların da sağlamasıdır. Burada Kuzey Irak yerel yönetimi, bu mücadeleyi verebilecekse, biz kendilerinden bunu bekliyoruz. Aksi takdirde biz kendimiz gerekli olanı yapmak durumundayız. Bunu söylüyoruz.”
(Türk yetkilileri, Kuzey Irak yerel yönetimi diye bir yönetim bulunmadığını kim söyleyecek ya da bu yetkililer bu olmayan sıfatı kullanmaktan ne vakit vazgeçecekler?)
Güzel de, Mesut Barzani de bunları “yerine getiremeyeceklerini” ve gerekçelerini Bayram’dan iki gün önce açıkça söyledi. İki açıklamayı birleştirip, Başbakan’ın “Biz kendimiz gerekli olanı yapmak durumundayız” sözünden ne anlamalıyız?
Askerin Kuzey Irak’a tek başına dalmasını mı?
İşin burası muğlak. Ayrıca, önümüz kış. 2008’deki operasyonun başına neler geldiğini Başbakan da gayet iyi biliyor. O nedenle, bazı gazetelerin öne çıkarttığı ve “savaş çığlığı” yorumu katarak sundukları, Tayyip Erdoğan’ın Mesut Barzani ile görüşmesi sonrası yaklaşımını çok isabetle yansıtmıyor.
Bir süredir Başbakan’ın doğrudan organları olarak dikkat çeken gazetelerin attıkları başlıklar “doğru”yu bulmakta daha yardımcı olabilirler. Yeni Şafak, “Silahlar Susarsa İyi Şeyler Olacak”; Türkiye, “Silahı Bırak İyi Şeyler Olur” ve en önemlisi ve doğruya en yakını Star: “Sınır Ötesine İki Mesaj: Silah bırakırlarsa olumlu adım atılır; Peşmerge yapmazsa biz yaparız”...
Radikal de aynı dalga boyunda yakalamıştı olan-biteni: “Silahı bırak çok şey değişir”.
Ateşkes ipuçları mı?
Bu başlıklar, Başbakan’ın aynı açıklamalarının son bölümüne dayanıyor; “Silah bırakması gereken birileri varsa bunlar terörist gruplardır. Bunların silahı bırakması lazım ve silahın bırakılması halinde birçok şeyin olumlu istikamette gelişeceğini de rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun için de, eğer olay siyasetse, bunun yeri de parlamentodur. Parlamentoda herkes bu işin mücadelesini verir ve kazanılacak haklar varsa orada dile getirilir ve bu hakların gereği de orada verilir.”
Başbakan’ın açıklamasının bu bölümünü de Mesut Barzani ile yaptığı iki saatlik görüşme bağlamında anlamak uygun olabilir. Mesut Barzani, PKK’ya “siyasi baskı” ile sonuç alınabileceğini bize söylemişti ve “Türkiye, istese de istemese de, PKK’ya silah bırakması için bastıracağını” bildirmişti. “Arabuluculuk” için ise, Türkiye’nin bu yönde bir talebi olursa, bunu yapabileceğini belirtmişti.
Mesut Barzani’nin bizimle görüşmesinden sonra, Başbakan’la görüşmesinden önce BDP’lilerle çok uzun bir görüşme yaptığını hatırlayalım. Gültan Kışanak, Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk ve kendisiyle yapılan görüşmeden sonra Aysel Tuğluk’un, görüşmenin çok olumlu geçtiğini ve pek çok konuda hemfikir olduklarını söylediğini not ettikten sonra, kendisine, Mesut Barzani’ye yönelik, “Barış için rol oynaması öneriniz, arabuluculuğu da kapsıyor mu?” sorusuna verdiği şu cevabın altını çizelim:
“Tabii, tabii... Çözüm için böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu söyledik. Barzani’nin de çabaları önemli. Öcalan’ın da Celal Talabani ve Barzani’nin çabalarını önemseyeceğini düşünüyorum.”
Sonuç olarak, Tayyip Erdoğan-Mesut Barzani görüşmesi sonrasında, Barzani’nin ve bu arada Talabani’nin de “PKK’nın silahlarının susturulması” yönünde rol alacağı, ardından Abdullah Öcalan’a dönük tecridin sona erdirileceği ve BDP’nin işlevsel biçimde rol üstleneceği, yeni bir sürece doğru yol almamız ihtimali mevcut.
Savaş kısır döngüsünden çıkılması ve “üç ila altı aylık süre içinde yüksek teknolojiye dayalı silahlarla PKK’yi bitiririz” ham hayalinin yerine, “siyasi çözüm süreci” için zeminin hazırlanması, belki de bu Bayram’ın en hayırlı haberi olacak...
Paylaş