Paylaş
Böyle bir ülke açısından “11 Eylül tipi” bir saldırıya hedef olmak, dünyanın gözlerini Alt-Kıta’ya çevirdi. Yeni Amerikan Başkanı Barack Obama’nın önceliği Afganistan-Pakistan ekseninde yerleşik İslam köktendincisi terör odaklarına vereceğini açıklamasıyla, zaten uluslararası sistemin radar ekranında, Alt-Kıta, Ortadoğu’nun önüne geçeceği izlenimini vermeye başlamıştı. Bu bakımdan, söz konusu terör eyleminin yeri, zamanlaması ve ardında “Pakistanlı parmak izleri”nin bulunması, önümüzdeki dönem Alt-Kıta’daki gelişmelerin dünya siyasetinde ön plâna çıkacağına delil teşkil ediyor.
Bu arada, Hindistan’daki çok önemli terör eyleminden birkaç gün önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sekiz yıllık bir aradan sonra Hindistan’ı ziyaret eden ikinci Türkiye Başbakanı olduğunu da kayda almamız gerekiyor. Başbakan Erdoğan’ın Hindistan ziyaretinin “jeopolitik” anlamı ve “stratejik ufukları” bizim medyada pek dikkat çekmedi. Türkiye, daha ziyade Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinde Başbakan’ın iç politikaya izdüşümü niteliğindeki yerel seçimlerde Ak Parti’nin ikinci parti olması halinde genel başkanlıktan çekileceğine ilişkin açıklamalarını öne çıkarttı.
Ya da, Tayyip Erdoğan’ın Taç Mahal gezisi, Yeni Delhi’de Türkiye Büyükelçilik binasının ek inşaatına açması cinsinden görüntülerle oyalandık. Oysa, Başbakan’ın Hindistan ziyaretinin “asıl yönü”, onu izleyen Mumbai’daki terör saldırısıyla birlikte ele alındığında, Türkiye’nin yakın siyasi geleceği açısından önemli ipuçları taşıyordu.
Bu “asil yön” Türkiye-İsrail-Hindistan arasında bir “enerji köprüsü” kurulmasını ifade ediyor ve böyle bir “enerji köprüsü”nün siyasal anlamı olmaması imkânsızdır.
*** *** ***
Tayyip Erdoğan, Yeni Delhi’de TOBB’un Hindistan muadili olan FICCI’de (Hindistan Sanayi ve Ticaret Odaları Federasyonu) yaptığı konuşmada, Rusya’dan tankerlerle Karadeniz’i aşarak gelen petrolün Hindistan’a ulaşmasının 39 gün sürdüğünü, Türkiye üzerinden ulaşmasıyla sürenin 16 güne ineceğini söyledi. Ayrıca, “Bunun navlun fiyatında meydana getirdiği olumlu tesiri, her halde kimse, hiçbir uyanık yönetim, iktidar elinin tersiyle itmez” dedi.
Başbakan’ın bu açıklamasından önce, kendisine Hindistan ziyaretinde refakat eden Hilmi Güler, Türkiye ile İsrail arasında kurulacak nakil hatları konusunda bilgi vermişti. Güler, söz konusu hattan sadece petrol değil; doğalgaz, su, elektrik ve fiber optik kablolarla data taşınmasının plânlandığını, Samsun-Ceyhan hattıyla Hazar ve ileride Orta Asya petrollerinin karıştırılarak Hindistan, Çin, Japonya ve Malezya gibi büyük enerji tüketicilerine İsrail üzerinden aktarılmasının mümkün olacağını belirtmişti. Yaklaşık 6 milyar dolara mal olması beklenen bu cüretkâr “stratejik” projeyi Türkiye, Hindistan ve İsrail ortaklığında kurulacak bir şirket gerçekleştirecek.
Dolayısıyla, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Hindistan ziyaretini, bu “stratejik ufuklar” çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Mumbai’deki büyük çaplı ve “Pakistan kökenli” olduğu görülen terör eyleminin Erdoğan’a (ve Türkiye’ye) gayet işlevsel bir rol kazandırması şansı da ortaya çıkıyor.
Tayyip Erdoğan, Hindistan ziyaretine çıkmadan birkaç gün önce Ankara’da Pakistan Başbakanı ile görüşmüştü. Mumbai olayı üzerine hemen devreye girmesi ve Hindistan-Pakistan arasında “yatıştırıcı” bir rol oynama amacı taşıyan “telefon diplomasisi”ni de doğal karşılamak gerekiyor.
Uluslararası sistem nezdinde Başbakan’ın sahip olduğu “işlevsellik” akıllıca değerlendirebildiği takdirde, Tayyip Erdoğan’a iç kamuoyundan başlayarak, giderek dış dünyaya da yayılmakta olan “itibar erozyonu”nu kompanse edebilecek bir şans verebilir.
*** *** ***
Geçen hafta önce New York Times’da, arkasından The Economist gibi Batı dünyasının en önemli yayın organlarında yayımlanan Başbakan Erdoğan ile “liberaller” arasında iplerin koptuğuna ilişkin onun uluslararası imajına hayli zarar verecek cinsten yazıların etkisi, Tayyip Erdoğan’ın dünyanın en kritik ihtilâflarının başında gelen Hindistan-Pakistan geriliminde –İsrail onaylı- yatıştırıcı bir role soyunması halinde en azından Batı yönetici çevrelerinde iptal olabilir.
Hindistan-Pakistan gerilimi, ardında Mumbai’yi hedef alan ve “İslâmcı terör” diye nitelenen eylem nedeniyle klâsik “Medeniyetler Çatışması” fay hattı üzerinde yol alıyor. Unutmayalım ki, Tayyip Erdoğan, dünyada “İslâmi kimliği” ile algılanan bir siyasi şahsiyet ve ayrıca BM patentli “Medeniyetler İttifakı”nın İspanya Başbakanı Zapatero ile birlikte eş-başkanı.
Hindistan-Pakistan geriliminin hacmi ve cesameti, “oyun” yanlış oynandığı ya da akıllıca oynanmadığı takdirde Tayyip Erdoğan’ı altına alıp ezebilir. Ancak, ustaca ve ince biçimde oynadığı takdirde –bir çözüm getiremese dahi- Başbakan’ın “uluslararası imajı”nı bir kez daha parlatabilir.
Öyle bir durumda, “Tayyip Erdoğan-Liberaller ihtilâfı” pek yerel bir görüntü verir. Dahası, Tayyip Erdoğan’a “işlevsel üstünlük” şansı taşır.
Tayyip Erdoğan için bir çok dönemeç noktasında “dört ayak üzerine düştüğü” yaygın bir hüküm. Mumbai saldırısı da, bir ihtimal, bu hükmü doğrulayacak…
Paylaş