Aziz Yıldırım savunması: Fenerbahçe, “iddia makamı”na...
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
“Devlet krizi” sürüyor ama Türkiye’nin hatırı sayılır bir bölümünün “yargı”yla ilgili kilitlendiği bir başka gelişme var. “Şike davası” diye genelleştirilen, aslında tüm kamuoyunun “Fenerbahçe davası” ya da “Aziz Yıldırım’ın yargılanması” diye algıladığı Silivri’de başlayan mahkeme.
İddianamenin okunması bugün tamamlanacak ve mahkeme hafta başı Silivri, İstanbul’un ortasına, Çağlayan’daki adliye binasına taşınacak. Çağlayan sürecinde Türkiye’nin bir kez daha sarsılmaya başlamasına hazır olun. Çünkü, muhtemelen salı günü Aziz Yıldırım savunmasına başlıyor. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, önümüzdeki haftasının sinyalini dün duruşmaya ara verildiği sırada ayaküstü konuştuğu gazetecilere, “Öyle bir savunma yapacağım ki, hepiniz şaşıracaksınız” sözleriyle verdi. Sayılara milyonlara varan Fenerbahçe taraftarları ise önümüzdeki günleri “şaşırma” duygusundan ziyade “heyecan”la bekliyorlar. Başkan’ın kendisine ve Fenerbahçe’ye yönelik iddiaları (daha doğrusu iftiraları) darmadağın edeceğine kuşkuları yok; sadece nasıl, ne diyerek bunu yapacağını heyecanla bekliyorlar. “Söz savunma” aşaması başladığı andan itibaren yaklaşan “Aziz Yıldırım bombardımanı”na öncelik eden “keşif uçuşları” başlamıştı zaten. Aziz Yıldırım, Pazartesi günü avukatları aracılığıyla görülmemiş sert içerikte bir açıklama yapmıştı. Kullandığı bazı sözcükleri ve ifadesini hatırlamakta ve hatırlatmakta yarar var: “... Öncelikle bu yargılamayı takip ve buna tanıklık eden herkes bilmelidir ki, ‘mücadelemiz zulüm ve zalimledir’... Suçlandığımız asılsız iddialar, yanlı ve yanlış her bilgi kamuoyuna servis edildi ve sızdırıldı... Bu davanın şikayetçisi olduğunu yani yargılamada taraf olduğunu bağıranlar, 8 aydır hakkımızda televizyonda programlar yaptılar... Bize saldırdılar... Futbol takımımız darmadağın edildi. Kulübümüz basıldı. Hemen hemen her talebimiz, gerekçesiz reddedildi... Hiçbir hukuki suç içermeyen konuşmaları gerekçe göstererek hakkımızda dinleme kararı aldılar. Birileri düğmeye bastı. Amaç, Fenerbahçe’yi ele geçirmekti ve bunun için önce ona hizmet eden, onun başarısı için uğraşan Fenerbahçeliler ele geçirilmeliydi. Öyle de yaptılar... Ancak karşılarında Fenerbahçe’nin o büyük taraftarını buldular. Sonra bizlerle Başbakanımızın irtibatını koparmaya kalktılar.. Ama yapamadılar. Sonra oklarını Fenerbahçe’ye çevirdiler. Takımımızın Şampiyonlar Ligi hakkını, emeğini, parasını çaldılar...” Aziz Yıldırım, 3 Temmuz’dan (2011) yani kendisi ve bir kısım Fenerbahçe yöneticisinin gözaltına alınmasıyla harekete sürecin ne olduğunu ve “aktörleri”ni teşhis ettiğini ima ediyor. Sürecin arkasında yer alan “birileri”nden söz ediyor. Tayyip Erdoğan’ı bu sürecin “arkası”ndan ayırıyor ve hatta “bizlerle Başbakanımızın irtibatını koparmaya kalktılar” diyor. Söz konusu sürecin, “Fenerbahçe’yi ele geçirmek”le ilgili olduğunu, bu amaçla öncelikle kendilerinin “ele geçirilmesi” yoluna gidildiğini vurguluyor. “Oyun”u kim bozdu? Süreci, bir anlamda “oyunu bozan” unsurun Fenerbahçe taraftarları olduğunu özenle belirtiyor. İsimsiz milyonlar, sokaklara taşan isimsiz onbinler. Konunun özü de bu. Gerçekten de, bu sürecin “belirleyici unsuru”, Fenerbahçe taraftarları. 3 Temmuz’da milyonlarca Fenerbahçeli, ortaya savrulan iddialar ile, bunlara inanmak istemeseler de, donup kaldılar. Medya üzerinden Aziz Yıldırım’a, onun üzerinden Fenerbahçe’ye yönelik muazzam bir “yargısız infaz” yapıldı. “Müthiş belgeler, görüntüler, ses kayıtları var” denilerek medyaya kanun çiğnenerek servis edilen ve manşetlere taşınan iddiaların dayanıksızlığını taraftar kitlesi birkaç gün içinde gördü. O “belgeler”in bir kısmı hiç ortaya çıkmadı, çıkarılanların kofluğu ise derhal fark edildi. Bunun üzerine “Fenerbahçe halkı” sokağa çıktı. 10 Temmuz günü onbinlerce kişi Bağdat Caddesi’ne döküldü. Fenerbahçe futbol takımına ceza verilmesi üzerine sadece kadın ve çocuk seyirci alınarak oynatılan futbol maçını 20 Eylül’de 50 bin kadın ve çocuk stadyumu tıklım tıklım doldurarak izledi. Bir o kadarı da dışarıda kaldı. Mahkemenin başladığı 14 Şubat gününe binlerce Fenerbahçeli, sabahın 6’sında kalkıp Silivri’ye akarak girdi. Nasıl “faullü” çalıştığını, son aylarda –özellikle geçen hafta- ortaya koymuş olan “polis-yargı ekseni”, esas olarak “apolitik”karakterdeki onbinlerce kişiyi baştan itibaren “faullü görüntüler”le yürütülen “Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım operasyonu”ndan ötürü öfkeli ve canlı bir kitle olarak seferber etti. Bir anlamda, Fenerbahçe adındaki büyük camia, 1907 yılında değil, 3 Temmuz 2011’de doğdu. Ne kadar büyük olduğu bu “doğum”la, “haksızlığa karşı isyan”la ortaya çıktı. Büyüklüğünü gerçekten fark ettiği andan itibaren, her vesileyle gücünü ortaya koydu. Fenerbahçe Yönetim Kurulu tarafından yönetilmeyen, kendi kendini yöneten bir “dip dalga” ve “simge” olarak Aziz Yıldırım’ı öne alan bir kitle olarak. İşin siyasi yansımasına gelirsek; bu kitlenin, bu eksenin damgasını taşıyan Ergenekon’dan başlayarak KCK’ya uzanan “operasyonlar”a ve “adalet kavramı”na inancı sarsıldı. Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’ı hedefine oturtan “operasyon”, Ergenekon ve türdeşi davalar konusundaki “moral meşruiyeti”maalesef sarstı ve bu bakımdan da kamuoyu açısından “tehlikeli” sonuçlar üretecek bir nitelik kazandı. Dava nitelik değiştirecek “Söz savunma”ya geçeli, yani mahkeme başlayalı beri, bu artık bir “şike davası” olmaktan çıkıp, “Fenerbahçe’ye karşı tertip”in yargılanacağı bir davaya dönüşüyor. Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım operasyonunun başından beri, medyaya bakarak, 28 Şubat’ta beni ve birkaç kişiyi hedefine almış olan ünlü “Andıç” yönteminin uygulandığını gördüm. Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe’ye yapılanlara “yöntemi” tanıyarak karşı çıktığım vakit, bazı –ve Fenerbahçeli olmayan- bazı meslektaşlarım “Sen bu işe girme. Ne yani Aziz Yıldırım’ı mı savunuyorsun?” gibi uyarılarda bulundular. Kimisi alaycı tavırlar takındı. Aziz Yıldırım’ın sesi duyulmaya başlayalı beri, bakıyorum, bunlar yazılarına “Aziz Yıldırım’ın suçsuz bulunmasını ve beraatini istiyorum... Fenerbahçe’ye haksızlık etmeyelim” cümlelerini yerleştirir oldular. Böyledir, “gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” ne de olsa. Bunu sezmeye başladılar. Bir toplumun “vicdanı”nı “adalet kavramı” üzerinden incitirseniz, tahmin edilemeyecek kadar derin sorunlar yaratmış olursunuz. Bu “dava”, onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca Fenerbahçeli nezdinde çoktan sonuçlanmıştır.Mahkeme sonucu, kararın bu Fenerbahçeli milyonların vermiş olduğu hükümle örtüşüp örtüşmeyeceğini ortaya koyacak. Örtüştüğü takdirde, “polis-yargı operasyonu”nun açmış olduğu yaraları bizzat yargı sarmış olacak. Aziz Yıldırım’ın savunması, bir “sanık”ın savunmasının çok ötesinde anlamlar taşıyor. “Şaşırma”ya hazır olun. Biz de “heyecan”la o günü bekliyoruz. O gün, Aziz Yıldırım savunması, bir “tertip”in yargılanacağı “iddianame”ye dönüşecek. Aziz Yıldırım da, “sanık” konumundan, kendiliğinden “iddia makamı”na. Türkiye için hayırlı olacak.