“Ayaklar baş olunca”... “Sembolizmler”...

İlerde tarih yazıcıları için, 28 Ağustos 2007 tarihinin “özel” anlamı ve değeri olacağına benim kuşkum yok. Şunun ya da bunun açısından değil, bizzat “tarih” açısından gerçekten “tarihi” bir gündü. Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nde “ayakların baş olduğu”nu simgeleyen bir gün olduğu için...

Haberin Devamı

“Ayakların baş olması”, kimileri için kabul edilemez, tahammül edilmez bir durum. Benim için öyle değil. Tam tersine, Kemal Atatürk’ün bir imparatorluğun küllerinden yarattığı sürekli vurgulanan “Cumhuriyet projesi”nin kendini sürekli üretebilen “yenilenme” ve “gelişme dinamiği”ni mayasında barındırdığı, “genleri”ne yerleştirmiş olduğu anlamında, muazzam bir Cumhuriyet başarısı bu.

Ayakların baş olabilmesine imkan verecek bir “dinamik”i barındırdığı ölçüde, ayakları başa getirebilerek “çağdaşlaştırabildiği” anlamda, Cumhuriyet, gerçekten çağdaş, gerçekten demokratik, gerçekten yıkılmaz, gerçekten bir başarı öyküsü.

 

***      ***     ***

 

Haberin Devamı

Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkması, bir çok bakımdan bir yığın “sembolizm” yüklü.Türkiye Cumhuriyeti’ni bir deyimle “Anadolu İhtilali” kurdu. Ve, Cumhuriyet’in ilan edildiği gün doğan,bu nedenle ilk adı “Cumhur” olan Abdullah Gül, Anadolu’nun ortasından, Kayseri’nin mütevazi bir ailesinin ferdi olarak yola çıkarak, Cumhuriyet’in ona açtığı yoldan ilerleyerek 2007 yılında Cumhurbaşkanı oldu.

Cumhuriyet, kuruluşundan 80 küsur yıl “yeni seçkinleri”ni, halkın bağrından çıkıp, demokrasi sayesinde yükselerek “yönetici sınıf” oluşturabilecek “yeni seçkinleri” üretebilecek niteliklere sahip.

Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasının bir anlamı ve bence en önemli anlamı budur ve köken itibarıyla Türkiye’nin geleneksel “eliti”ne ait olan ben, bu muhteşem gelişmeyi büyük bir mutluluklu selamladım ve selamlıyorum. Çünkü, ben, Türkiye’nin geleneksel ve eski “eliti”ne mensup olmakla birlikte, gözünü ülkemiz ve dünyanın başdöndürücü değişim dönemine açmış bir kuşağın ferdi olarak, her vakit, o “eski elit”in “mazlumlardan yana” olan bölümü içinde yer aldım.

“Ayakların baş olması”bu yüzden bütün bir “hayat pratiğim”in kendi ülkemde doğrulanması ve başarıya ulaşması benim için.

Tam da bu nedenle, böyle “tarihi” bir günde, geceyi Ankara’da, genellikle böyle günlerde başıma geldiği gibi, televizyon kameralarının önünde geçirmedim ve İstanbul’da evimde televizyon kanallarında 28 Ağustos günü ve Abdullah Gül’ün “yaşam serüveni”ni duygulanarak izlemekle geçirdim.

Haberin Devamı

Bu vesile ile, 28 Ağustos gününe sıkışan bir dizi “doğal ve beklenir ayıp”ı da görmek fırsatını buldum.

Örneğin, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı yemini ettiği sırada, Silahlı Kuvvetler mensupları ile bazı yüksek yargı organlarının yöneticilerinin, CHP’nin koltuklarının boş kalması, aynı şekilde Abdullah Gül’ün hayat arkadaşının orada bulunamamış olması –ki, bu iki boş bırakma durumu birbiriyle ilişkili- “ayıplı” bir görüntü idi.

Aynı şekilde, 10. Cumhurbaşkanının, Çankaya’daki devir-teslimi, sanki kendisine ait bir makamı devrediyormuş gibi, kamuya ve yani basına kapalı biçimde 10 dakikalık zoraki bir kabul ile yapması, hem bir başka “ayıp”, hem de “devlet geleneklerimiz”e aykırı idi.

Haberin Devamı

Bunun yanısıra, Abdullah Gül’ün TBMM’ye geliş gidişindeki düzen, yanında Kurmay Albay Başyaver ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü ile birlikte TBMM ve Anıt Kabir’e gitmesi, sırım gibi bir subayın Şeref Kıt’asının denetlenmesi sonunda verdiği tekmil, bütün bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “devlet” olduğunun, kurallara göre işlediğinin göz kamaştırıcı güzellikleriydi.

Abdullah Gül’ün Köşk’e çıkmasından itibaren ise, Çankaya Köşkü’nün yedi yıldır eski Çin’de imparatorların yaşadığı “Yasak Şehir”i andıran halinden “Cumhur”a açılacağı” görüntüsü de, mutluluk vericiydi.

Yukarıda “doğal ve beklenir ayıp”tan söz ettik. Bu, şu demek; Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na tırmanışının hayli “sancılı” bir sürecin sonunda geldiği malum. Bunun nedeni, gerçeği yansıtmayan biçimde sunulan “laiklik-din” ikilemi değil. Sınıfsal bir yönetim değişikliği. “Yönetici elit”in “geri dönülmez biçimde değişimi”nin ivme kazanmasına işaret etmesi. Onlarca yıllık “imtiyazları”nın “erozyon”a uğradığını gören “eski elit”, elbette, “direnç” gösterecek ve “hoşnutsuzluğu”nu çeşitli biçimler ve “semboller”le ortaya koyacaktı. O yüzden, “doğal ve beklenir ayıplar” da, 28 Ağustos’a denk geldi. TBMM’deki boş koltuklar, “sivil-asker bürokrasi”nin, halkı protestosu gibiydi. Bunun zamanla aşılması, özellikle Silahlı Kuvvetler’in bir zümrenin eğilimlerinin sözcüsü değil, açıklamalarında sürekli olarak vurguladıkları gibi bu “milletin ayrılmaz parçası” gibi davranmaları beklenecektir. Bir “zümre”yi okşayan davranışlar, “millet”in hatırı sayılır bir bölümünde kırgınlık duygularına yol açıyor.

Haberin Devamı

Dolayısıyla, “değişim davetiyeleri”nin, Çankaya’ya çıkan Abdullah Gül’den ziyade, başka adreslere gönderilmesi, ülkemizin “iç barışı”na daha fazla hizmet edecektir.

Bu arada, sözünü ettiğimiz “ayıplar”dan hiçbiri, bir insanın, tüm hayatını paylaştığı eşinin Cumhurbaşkanı olduğu gün, orada bulunamayacak bir hale sokulmasından daha büyük bir “ayıp” değil. Hayrünnisa Gül, tüm gün boyunca, konutundan çıkmadı. Kimse yüzünü görmedi. Cumhuriyetçi seçkinlerin pek karşı çıktıkları, “kadının eve kapatılması” hali tam da, onların yol açtığı bir durum oldu.

 

***     ***    ***

 

Abdullah Gül’ün yeminin ardından yaptığı konuşmada, “kadın-erkek eşitliği”ne yaptığı çok kuvvetli vurguyu ve laiklik kavramına yaklaşımında, bunun bir “sosyal barış kuralı” olduğuna ilişkin tanımlamasını, tam da, 28 Ağustos’un “ayıplı sembolizmi”nden ötürü özellikle önemsedim.

Haberin Devamı

“Ayakların baş olduğu” bir ülkede, demokrasi tahkim edilecektir. Demokrasinin tahkim edildiği bir ülke, “modernleşme ve çağdaşlaşma” yolunda daha da hızla ilerleyecektir.

Bir “sembolizm” daha. “Büyük Taarruz”un başladığı 26 Ağustos’da başlayan Zafer Haftası, bugün Zafer Bayramı ile noktalanıyor.

Ve, Cumhuriyet’in ilan edildiği günün 27. yıldönümünde doğan Cumhur Abdullah Gül, Cumhuriyet’i getiren Anadolu İhtilali’nin Zafer Haftası’nın tam ortasında, 28 Ağustos günü Çankaya’ya çıktı.

30 Ağustos Zafer Bayramı, tüm ulusumuza kutlu olsun!

 

 

Yazarın Tüm Yazıları