Paylaş
Bir hafta sonra bir kez daha Ankara’ya, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile görüşmeye gitti, “Haşim Kılıç’ın umudu” başlıklı yazısı dünkü Referans’ta yayınlandı, gün boyu telefonları susmadı.
Eyüp Can, kaynaklarını koruyor, hatta ismi geçen kaynak ile yaptığı görüşmeyi bile ona atfen yazmıyor.
Dikkatli uslûbundan, dünkü yazısına Haşim Kılıç’ın ağzından yansıyan şu cümle, “haber ve yorum spekülatörleri”ni haraketlenmeye yetti:
“Eyüp Bey inanın çıkacak karar ne olursa olsun, göreceksiniz hem demokrasimiz, hem laikliğimiz, hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş çıkacak. Ve yine inanın bu söylediğim temenni değil.”
Bu sözler Anayasa Mahkemesi Başkanı’na ait olunca, haliyle, “kapatma davası”na ilişkin muhtemel karar üzerinde spekülasyonları tetikliyor.
Buradan ne anlaşılabilir?
Ak Parti’nin kapatılmayacağı, Tayyip Erdoğan’ın “siyasi yasaklı” konumuna düşmeyeceği mi?
Öyle anlamak isteyenler olabilir ama illa da o sözlerden böyle bir anlam çıkmaz.
Zaten, Ak Partililer-Reuters haber ajansına bakılırsa- tam aksi kanaatteler.
*** *** ***
Uluslararası saygınlığı tartışılmaz Reuters,19 Mayıs tarihli, Ankara çıkışlı ve Paul de Bendern imzalı, “isminin açıklanmasını istemeyen” bir bakana dayandırdığı haberinde, söz konusu bakanın “Ak Parti kapatılacak, Erdoğan ve bazı AKP’liler yasaklanacak” dediğini ve “Bu görüşün hükümetteki bir çok insan tarafından paylaşıldığını” söylediğini bildirdi.
Haberde, bir başka “üst düzey Ak Parti yetkilisi”nin “Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin sona ermesinin ardından beş yıllık bir siyaset yasağına uğraması ihtimalinin çok yüksek olduğunu” söylediği yer aldı.
O Ak Parti üst düzey yetkilisi de “isminin açıklanmasını istemiyor” ve “Türkiye’nin geleceği için çok kaygılım, ama kaderimiz 11 yargıçın ellerinde ve ne karar verebileceklerini sadece tahmin edebiliriz.
Partideki hava çok kötümser, karanlık” diyor.
Reuters’in bu haberi üzerineBaşbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, tepki göstererek, “Kim söyletiyorsa falcılık yapıyor demektir. Kimse kendisini Yüksek Mahkeme’nin yerine koyarak fitne fesat çıkarmasın” açıklamasını yaptı.
AKP’li milletvekillerinin kendi aralarında ve bizlerle sohbetlerinde partinin kapatılma ihtimaline vurgu yaptıklarını biz de biliyoruz.
Milletvekillerinin önemli bir bölümünün, “Dava siyasi olduğu için mutlaka kapatma sonucu çıkacak. Bunu önlemeye yönelik anayasa değişikliği yapmak lâzım ama Başbakan siyaseti gereceği için bunu istemiyor” dediklerini de biliyoruz.
Ayrıca, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “kapatma davâsı süreci”ni Cemil Çiçek’in yönetmesini kapıyı açtığını, sürecin Cemil Çiçek tarafından yönetildiğini de biliyoruz.
Söz konusu süreç, kapatmanın önüne geçmek veya –buraya dikkat- kapatma kararı halinde Tayyip Erdoğan’ın siyasette önünün kesilmemesini sağlayacak bir “uzlaşma” üzerinde odaklaşmış vaziyette.
“Uzlaşma”dan, nüfuzunu Anayasa Mahkemesi’nin üzerine yayacağı varsayılan kurum ve onun başındakiler ile yapılmasının kastedildiğini “sağır sultan” duydu; herkes biliyor.
Reuters, imzalı bir haber ile sorumluluk aldığına göre, haber içeriğinin “yalan” ya da “yanlış” olması imkânsız. Dolayısıyla, Cemil Çiçek’in tepkisini “pişirmekte olduğum aşa, hükümetteki ve partideki arkadaşlarım su katmasın” şeklinde anlayabilir miyiz?
Öyle anlamak gerek.
Ancak, gerek hükümet ve gerekse partinin hatırı sayılır bir bölümünün, Cemil Çiçek’in izlediği ve Başbakan’ın da kabullenmiş göründüğü rotayı içlerinden benimsemediği de, Reuters haberinden anlaşılabiliyor.
*** *** ***
Bu durumda, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, dünkü Eyüp Can yazısına yansıyan, durumdan “demokrasimiz, laikliğimiz ve hukukumuz”un güçlü çıkacağı beyanı ve “inanın bu söylediğim temenni değil” sözlerini okuyunca, bunun tam da “temenni” olduğunu anlamak mümkün.
Zira, şu kertede, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesi de, o karar günü geldiğinde nasıl bir karar vereceklerini tam olarak bilmiyorlar.
Verecekleri karar ile, “demokrasimiz, laikliğimiz ve hukukumuz”un güçlü çıkmasını istiyor olabilirler ama bu, nasıl olacak?
Bunu, kimse bilmiyor, Anayasa Mahkemesi 11’i de, şu gün itibarıyla, bilemez.
O nedenle, “dış dinamik” özel önem taşımaya devam ediyor.
Amerika’nın ibresinin, “kapatma davası”na ilişkin olarak AB tutumuna doğru dönmeye başlaması bu yönden özellikle önemli.
Nitekim, Zaman’da Washington’u en iyi okuyan gözlemcilerden biri, Ali Aslan, Bush yönetiminin kapatma davası konusundaki gelgitlerine yönelik eleştirel hükmünü şöyle ifade ediyordu:
“Umarım, Başkan Bush... İslam dünyasının en başarılı demokrasisinin köküne kibrit suyu dökme gayretlerini çok daha ciddiye almalı. Tabii bunu yapabilmesi için, anti-demokratik ve İslamofobik lobilerle içli dışlı olan sevgili yardımcısı Dick Cheney'ye bir kez olsun kulak tıkamayı başarması gerekiyor.
Belli ki ABD'nin Ankara Büyükelçiliği ve Amerikan yönetimi öğüdünü Mark Parris ve Morton Abramowitz gibi makul Türkiye uzmanlarından almıyor.
Onlara kimlerin akıl verdiğini ya da kafalarını karıştırdığını çok iyi biliyoruz.
Ancak Amerikan kamuoyundaki ilgisizlikten de istifade ederek Türkiye'den sorumlu küçük Amerikalı yetkili grubunu tesirleri altına alan ve telkin ettikleri 'tarafsızlık' politikası adı altında demokrasinin altının oyulmasına seyirci bıraktıran o çevrelerin oyunu artık bozulmaya başlıyor.
Çünkü Amerikan yönetiminin Türkiye'de demokrasinin geleceği konusundaki aymazlığı, bağımsız aydınların ve büyük yayın organlarının dikkatini çekmeye başladı.
Washington Post'un, Dışişleri Bakanı Rice'ın kapatma davasına tepki göstermemesini sertçe eleştiren başmakalesinin etkili olduğunu söylemiştim.
Geçen hafta Matt Bryza'nın 'ne AKP yanlısıyız, ne AKP karşıtı, demokrasi tarafındayız' sözünü etmesinin o makalenin ABD Dışişleri'nde çıkardığı tartışmanın ürünü olduğunu düşünüyorum.
Demokratik süreci baltalama ve yüksek yargıyı tesir altına almayı hedefleyen (ve bunu büyük ölçüde başaran) 27 Nisan e-muhtırasından sonra bile 'taraf tutmuyoruz' diyen Dışişleri Bakan Yardımcısı Dan Fried ekibi için hâlâ çok yetersiz dahi olsa, olumlu bir adım.
Şimdiye kadar demokrasiden her bahsettiklerinde önüne 'laik' sıfatını yerleştirerek (sanki laiklik zaten modern demokrasinin tanımı içinde değilmiş gibi) sözde laiklik adına (gerçekte laikliği bahane ederek) hareket eden anti-demokratik kesimlere de çiçek atan Amerikan yönetimi, daha da sıkışacağa benziyor.
Demokrat Parti'ye yakın duran Washington Post'un ardından Cumhuriyetçi çizginin en saygın gazetesi Wall Street Journal'ın da kapatma davası konusunda Bush yönetimini eleştiren bir makale yayınlamasını eminim not etmişlerdir.”
Bu arada, Joost Lagendijk’e kulak verelim; Milliyet’te iki gün üst üste yayınlanan uzun ve gayet açık sözlü röportajında, “Türkiye kamuoyunun bu sürecin (kapatma davası) Avrupa’da nasıl algılandığını bilmesini istiyorum. Buradaki havayı Türkiye’ye yansıtmaya çalışıyorum. Çünkü, eğer gerçekten AKP yasaklanırsa bunun sonuçları olacak. Benim Türkiye’ye bunu anlatmam şart” diyerek kendi “misyonu”nu izah ediyor ve ekliyor: “AB’de ‘AKP bir kapatılsa da biz de Türkiye’yi dışlasak’ diye mutlu olmayı bekleyen ciddi bir kesim var. Onlar, bunu Türkiye’yi dövmek için sopa olarak kullanacaktır ve buna karşı koyabilmek için biz Türkiye dostlarının doğrusu çok yaratıcı olması gerekiyor.”
Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinin, Yargıtay Başsavcısı’nın AKP muhalifi kalemler ve gazete haberlerinden derlediği iddianameyi olduğu kadar, dış basını ve bu davâya ilişkin yabancı şahsiyetlerin açıklamalarını da dikkatle takip etmeleri beklenir.
“Demokrasimiz, laikliğimiz ve hukukumuz”un, bu süreçten güçlü çıkabilmesi için...
Paylaş