Ankara’da çatlak mı? Kuzey Irak’ya yakınlaşma adımı mı?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan yolunda yaptığı açıklama, “Ankara’nın Kuzey Irak’a yaklaşımı”nda “kurumlar arası farklar mı var?” sorusunu beraberinde getirdi.

Haberin Devamı

Erdoğan, "Kuzey Irak'taki bölgesel Kürt hükümeti ile ilişkileri geliştirecek adımlar atılabilir. Neden olmasın? Yeter ki; bu yakınlaşma huzur getirsin, barış getirsin, olumlu gelişmelere yol açsın. Eğer atacağımız her adım bizim için huzur getirecekse, onlar için huzur getirecekse biz buna her zaman varız" dedi.

Oysa, Washington’da önceki gün yaptığı konuşma Türkiye’de olumlu yankılanan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, yine Amerikan başkentindeki bir açıklamasında, “Neçirvan Barzani hasmane konuşmalar yapıyor. Bu haliyle görüşmek mümkün mü?” demişti.

Orgeneral Büyükanıt’ın bu açıklaması üzerine, emekli Orgeneral Edip Başer de ağız değiştirdi. Daha önce “Gerekirse Barzani ile görüşürüm” diyen Başer, “Ben terörle mücadelede faydalı ise görüşürüm” şeklinde ikinci bir beyanda bulundu ve Büyükanıt’a “danışacağını” açıklamasına ekledi.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ise Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’yi ankara’ya davet etmemeye ve görüşmemeye yeminli olduğu ve dolayısıyla, Ankara ile Erbil ve hatta Ankara ile Bağdat arasında ciddi bir “kopukluk” bulunduğu belli.

Bu nedenle, herkes Washington’un kapısını aşındırıyor. Irak’ta Kürtleri es geçerek, atlayarak, hatta “adam yerine koymayarak” Washington üzerinden Kerkük’te istenilen sonuç elde edilebilir mi veya PKK’ya karşı etkili bir karşılık verilebilir mi? Aranan bu.

Ankara’ya ait böyle bir manzara ise, haklı olarak “Ankara’da Kuzey Irak konusunda çatlak” görüntüsü sergiliyor.

 

***           ***         ***

 

Peki, gerçekten Ankara’da Kuzey Irak’a ilişkin yaklaşım konusunda bir çatlak var mı?

Var. Ortada. Apaçık.

Peki, Irak Kürt liderliğini es geçerek, atlayarak, Washington üzerinden PKK ve Kerkük konularında somut netice elde edilebilir mi?

Şüpheli. Amerikan yetkilileri son haftalarda özellikle Dışişleri Bakan Yardımcısı Dan Fried aracılığıyla, bırakın Kerkük’ü, PKK’ya karşı bir “askeri harekat”a bile sıcak bakmadıklarını, Türkiye’nin canını sıkan konuların “üçlü işbirliği” ile ele alınması gerektiğini dile getirdiler. Bu “üçlü işbirliği”, ABD, Türkiye ve Iraklı Kürt yöneticileri kapsıyor. Bu çerçeveden bakıldığında, Başbakan Erdoğan’ın Türkmenistan yolundaki açıklaması, Washington tercihine de uygun bir açıklama.

Haberin Devamı

Zaten bu açıklama, bir süredir hazırlıkları yapılan bir “üst düzey” Türk hükümeti ile Irak Kürt hükümeti arasındaki temasa kamuoyunu hazırlamak için yapılmış izlenimini veriyor. Muhtemelen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak Kürt yönetimi ile “temas adımı”nı başlatacak Türk hükümet yetkilisi olacaktı. Gül’ün bu hazırlığı, Irak Kürt tarafında da biliniyor ve bu konunun, Gül’ün Washington temaslarında gündeme gelmemiş olması mümkün değil.

Yani, “doğru yaklaşım” hükümet tarafından ortaya konuyor. Tayyip Erdoğan’ın açıklaması, hernekadar “Ankara’da Kuzey Irak konusunda çatlak” gibi bir izlenime zemin teşkil edecek olsa da, bu “çatlağın” doğru tarafında duranın hükümet olduğu gerçeğini de ortadan kaldırmıyor.

Haberin Devamı

 

***

 

Bu durumda, Washington’daki açıklamalarıyla Türkiye’de “puan alan” Yaşar Büyükanıt’ın karşıt yaklaşımına rağmen, hükümetin söz konusu “Irak Kürtleri ile yakınlaşma” adımını atması mümkün olabilecek mi?

Öncelikle, Büyükanıt’ın sözlerinin amacını isabetli yorumlamak gerekiyor. Büyükanıt, “Neçirvan Barzani hasmane konuşmalar yapıyor. Bu haliyle görüşmek mümkün mü?” demişti. Bu sözler, pekala “tersten” de okunabilir. Ve, “Eğer, Neçirvan Barzani ve Irak Kürt liderleri söylem değiştirirlerse, kendileri ile görüşülebilir” diye de anlaşılabilir. Yani, Orgeneral Büyükanıt’ın sözleri, Irak Kürt liderlerine “tavır değişikliği daveti” ve tavır değişikliği halinde, “görüşmeye evet” gibi de algılanabilir. Büyükanıt, diplomaside geçerli olan bir yöntemi kullanıyor olabilir.

Haberin Devamı

Türkiye ile yakınlaşma, özellikle Iraklı Kürtlerin yararına. Irak’ın mevcut fotoğrafında, Şii Arapların “İran nüfuzu” altında bulundukları, Sünni Arapların ise tüm Arap dünyasının maddi-manevi desteği altında bulunduklarına bakılırsa, Irak’ı oluşturan ana unsurlar arasında “sahipsiz” ve herhangi bir bölge gücünün kolları kanatları altında olmaksızın bir nevi “öksüz” gözüken sadece Kürtler var. ABD ile yakınlık yetmiyor. Bir “bölge gücü”nün şemsiyesi altına girmek, Iraklı Kürtlerin çıkarına, ve, onlar da bunu biliyor.

Bu bölge gücünün Türkiye olduğunu da biliyorlar ve Türkiye ile yakınlaşmayı istiyorlar.

Hal böyle olunca, Tayyip Erdoğan’ın açıklaması, “doğru yönde” bir adımı ifade ediyor...

Yazarın Tüm Yazıları