“Eylemlilik süreci”nin bitirilmesi, “silahlı mücadeleyi canlandırmaya yeşil ışık” yakmak ise, bunun “zamanın ruhu”na aykırı olduğunu, Kürt siyasi hareketini “anakronik” bir çizgiye yerleştirmek anlamına geleceğini, bundan PKK’nın kendisi dahil, başta Kürtler hiç kimsenin kazançlı çıkmayacağını daha önce yazmıştık.
“Eylemsizlik süreci”nin bitirilmesi açıklaması dikkatle okunursa, bunun bir “savaş ilanı” da olmadığı anlaşılır. Nitekim, “eylemsizlik süreci”nin bitirildiği açıklanıp, bunun günahı Ak Parti’ye yüklendikten sonra, altından gelen paragraf “Etkili Savunma Yapılacak, Saldırı Olmayacak” ara başlığını taşıyor. Söz konusu ara başlık altında şu cümleler dikkat çekiyor: “... Bu durumda güçlerimiz, saldırılar karşısında kendisini daha etkili savunacak, fakat saldırmayan, operasyona çıkmayan ve halka yönelmeyen güçlere karşı askeri eylemde bulunmayacaktır. Önümüzdeki sürecin nasıl bir karakter kazanacağı konusunda AKP hükümeti ve devlet güçlerinin yürüteceği politikaların etkili olacağı açıktır.” Bir ara başlık daha: “Newroz’da Hükümetin Yaklaşım Politikası Önemli Olacaktır”. Ve altındaki bölüm: “Özellikle girmekte olduğumuz Mart ayında 8 Mart Dünya Kadın Günü’nde ve Kürt ulusal değerleri açısından kutlu bir gün olan Newroz sürecinde halkımızın geliştireceği normal, doğal kitlesel etkinliklere hükümetin yaklaşım politikası önemli olacaktır...” Yani, “savaş baltaları”ın çıkartılıp çıkartılmayacağı önümüzdeki hafta ve özellikle üç hafta sonra Nevruz’la birlikte netlik kazanacak. Eylemsizliğin bitmesi, provokasyonların başlaması Yani, 12 Haziran seçimlerine dek, ülkede “istikrar ortamı”nın sağlama alınması için “manevra süresi” mevcut. Dolayısıyla, “eylemsizlik sürecinin bitirilmesi”; 1) Doğrudan doğruya “savaş hali”ne geçilmesini ifade etmiyor, 2) Ayrıca, “eylemsizlik hali”nin yeniden başlamayacağı anlamına da gelmiyor. Bununla birlikte, “geri dönüş” yani “eylemsizlik durumu”na dönüş, karşılıklı ve giderek katılaşan pozisyonlar nedeniyle, imkansız değilse de, hayli zor. “Eylemsizlik sürecinin bitirilmesi”nin kısa vade açısından olumsuz yanı, kanlı çatışmaların, askeri eylemlerin birdenbire başlayacak olmasında değildir. Nedir? Yol açacağı (şimdiden açtığı) siyasi-psikolojik iklimin, Türkiye’yi “provokasyonlara çok açık” hale getirmiş olmasıdır. Kolayını buluyorlar Türkiye’nin iç güçleri de, Türkiye dışı kimi güçler de, karşılıklı hesaplarını defalarca Kürt sorunu üzerinden görmüşlerdir. Kürt sorunu, Türkiye’nin kan dökülmesine, istikrarın bozulmasına en uygun gündem maddesidir. Seçime doğru giden zaman diliminde, ülkeyi karambola sokmak, Kürt sorununun şiddet boyutu üzerinden, “araç” olarak Kürt sorunu kullanılarak, gayet kolaylıkla mümkün olabilir. PKK-BDP hattı işin kolayını bulmuş vaziyette, Ak Parti’nin “inkarcı” siyasetlerini suçlar, Ak Parti’nin kendi “gladiyo”sunu oluşturduğunun altını çizer, bunu yaparken askere onun görebileceği şekilde göz kırpar ve “eylemsizlik süreci”nin sona ermesinin günahını Ak Parti’ye yüklersiniz olur biter. Ergenekon ile bağlantılı, tanınmış basın mensuplarını içine alan operasyonlar, bu argümanları da güçlendiriyor üstelik. Bir “Ak Parti-Cemaat ittifakı”nın devlete hakim olduğu, çok yaygın bir yelpazede dillendiriliyor. Buna karşılık, hükümet ve Ak Parti çevresi de işin kolayını buluyor. PKK’ya “terör örgütü” etiketini yapıştırarak, BDP ile bu gerekçe üzerinden diyalog kurmayarak veya varolan kadarını da keserek, kamuoyu seferberliği oluşturmaya çalışmak işin kolay tarafı. Bir de iktidarın “hukuk sevdası” her derde çare olabiliyor. Abdullah Öcalan ile ilgili “ev hapsi” tartışmasına “hukuki imkansızlık”, “eşitlik ilkesi” gibi kavramlarla hızla nokta konabiliyor. Hele, o basmakalıp devlet söylemi yok mu, “asla pazarlık yapılmaz” sloganını telaffuz eden. Diyalogu ve müzakereyi “pazarlık” sözcüğüyle eş anlamlı hale getiren. İktidarı, Kürt sorununun çözüm yönünde atabileceği adımları atmaktan kaçınmasını kolaylaştırmaktan başka bir değer taşımıyor. Provokasyonlar gri sever Ak Parti iktidarı ile Kürt siyasi hareketi arasında “siyah-beyaz” veya “ak-kara” üzerinden cereyan eden polemik, Türkiye’nin siyasi güç dengelerinin yeniden ölçüleceği ve belirleneceği 12 Haziran seçimine bu kadar az bir süre kalmışken, “siyasi rekabet” çerçevesinde belki anlaşılabilir ama kan dökülmesi ve can kayıplarını beraberinde getirecek provokasyonlar, “siyah-beyaz” zemin üzerinde tezgahlanmıyor. Onlar için geniş “gri alanlar” lazım. “Eylemsizlik sürecinin bitirilmesi” tam da öylesine “gri alanlar” için mükemmel bir iklim sunacağı için kötü. Azami özen ve sorumluluk dönemi. Başta bizim gibiler için. Böyle bir dönemde, taraflardan hiçbirinin “pankartlı tezahüratçıları” yer alamayız. Kim neden olursa olsun, hangi gerekçeye sığınırsa sığınsın, -ister devlet, ister Kürt siyasi hareketi- şiddetin geri dönüşüne karşı koyacağız. Evet, azami özen ve sorumluluk dönemi. Ama herkes için...