Paylaş
Başbakan Tayyip Erdoğan üzerine çullandı. Hadi, seçim kampanyasıdır; düzeysiz ve çirkin cereyan ediyor zaten. İki hafta daha sabredelim, şimdi söylenenlerin iki hafta sonra hükmü kalmaz dedik. Yetmedi, Bülent Arınç, “ihanet” sözcüğünü yöneltti.
Ne oluyorsunuz, kendinize gelin demek gerekiyor.
Aslına bakarsanız, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”, “demokratik özerklik” kavramı çerçevesinde altı doldurulan taleplerin çok gerisinde hükümler taşıyor. Ama, bu, Türkiye’de “ademi merkeziyetçiliğe” gidiş yönünde, Kürtleri –Kürtlerle uzlaşmaya teşne Türkleri de- büyük ölçüde tatmin edecek bir “ara formül”, bir “geçici uygulama” olabilir.
Tek bir olamaz: İhanet!
Hem burada yeni olan ne var? Kılıçdaroğlu’nun Hakkari’de söyledikleri bir ayı aşkın süredir CHP’nin seçim beyannamesinde mevcut. Ayrıca on gün kadar önce iki CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ile Osman Korutürk, yanların partinin genel sekreterini de alarak, İstanbul’da medya karşısına çıktılar, uzun uzun bu konuya izah ettiler.
Yani, Kılıçdaroğlu bunu Hakkari’de damdan düşer gibi söylemedi ki.
Türkiye ta 1988’de, Özal zamanında imzaladı
Gelin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı nedir, bir bakalım:
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Ekim 1985’te imzaya açıldı. Türkiye anlaşmayı 21 Kasım 1988’de imzaladı. 1991 yılında da 3723 sayılı yasa ile TBMM tarafından onaylandı. 1992’de Bakanlar Kurulu’nca onaylandı. 1 Nisan 1993 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.
Yani, Turgut Özal’ın Başbakanlığı, ANAP hükümeti döneminde kabul edilmiş, AB’ye de değil, Türkiye’nin “kurucu üyesi” bulunduğu Avrupa Konseyi tarafından ta 1985’te imzaya açılmış olan bir anlaşmadan söz ediyoruz.
Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde kabul edilmesinden gayrı, TBMM tarafından 7 maddesine çekince konulmuş olmakla birlikte onaylanan, Süleyman Demirel başbakanlığı, Erdal İnönü başbakan yardımcılığındaki DYP-SHP koalisyon hükümetinde ayrıca onaylanmış bulunan ve ayrıca o hükümet döneminde yürürlüğe girmiş olan bir anlaşmadan söz ediyoruz.
Avrupa Konseyi’nin 1981-84 arasında bazı ilkeleri tartıştıktan sonra kabul ederek imzaya açtığı “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı”nın önsözünde şöyle yazıyor:
“İşbu şartı imzalayan Avrupa Konseyi üyesi Devletler,
Avrupa Konseyi’nin amacının üyeleri arasında ortak mirasları olan ideal ve ilkeleri korumak ve gerçekleştirmek için daha ileri bir birlik sağlamak olduğunu düşünerek,
Bu amacın gerçekleştirilmesinin yollarından birisinin idari anlamd anlaşmalar yapmak olduğunu düşünerek,
Yerel makamların her türlü demokratik rejimin temellerinden biri olduğunu düşünerek,
Bu hakkın doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğuna kani olarak,
Gerçek yetkilerle donatılmış yerel makamların varlığının hem etkili hem de vatandaşlara yakın bir yönetimi sağlayacağına kani olarak,
Değişik Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin demokratik ilkelere ve idarede ademi merkeziyetçiliğe dayanan bir Avrupa oluşturulmasında önemli katkı sağlayacağını düşünerek,
Bunun demokratik bir şekilde oluşan karar organlarına ve sorumlulukları bakımından, bu sorumlulukların kullanılmasındaki olanak ve yöntemler bakımından ve bu sorumlulukların karşılanması için gerekli kaynaklar bakımından geniş bir özerkliğe sahip yerel makamların varlığını gerektirdiğini teyid ederek...”
Türkiye, 18 maddeden oluşan “Şart”ın 7 maddesine şerh (çekince) koydu ama “Önsöz”e koymadı. Koyması mantıklı da olmaz. Çünkü, “Şart”ı imzaladı ve yürürlüğe çekinceleriyle birlikte soktu.
TBMM, “Şart”ı onaylarken, gerektiği durumda “şerh”in kaldırılması yetkisini de Bakanlar Kurulu’na tanıdı. Yani, “şerh”i kaldırmak için yeni yasa çıkartmak filan gerekmiyor. Bakanlar Kurulu, tek cümlelik bir kararla istediği zaman bunu yapabilir.
Ak Parti kendi yerel yönetimler reformunu unuttu mu?
Bir de unutmayalım, “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı” henüz Soğuk Savaş’ın sona ermemiş olduğu 1980’lerde şartlarında benimsendi. 2000’lerin içinde bulunduğumuz ikinci on yılında ve Soğuk Savaş’ın bitiminden yaklaşık çeyrek yüzyıl geçmişken hayli demode bile gelir.
Şimdi bunun nesine karşı çıkılıyor? Bu, aslında olması gerekenin gerisinde kalan bir metin halini aldı. Daha Türkiye’nin “şerhleri”ni bile kaldırmamış olduğu geri bir metin.
Türkiye’nin de imzalamış, Meclis’inin ve hükümetinin onaylamış olduğu bir metin nasıl olur da TBMM Başkanlığı yapmış bir insan tarafından ihanet, hükümet başkanlığı yapmakta olan bir başka insan tarafından ağır eleştirilerinin konusu yapılabilir.
Bunu Ak Partililer nasıl yapabilir?
Ak Partili Ömer Dinçer’in hazırladığı “Yerel Yönetim Reformu” baktığınızda, “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı”nın hayli ilerisindeydi ve tutucu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in vetosunu yedi.
“Yerel Yönetim Reformu”nu hazırlamış olan bir Ak Parti iktidarı, “Yerel Yönetimler Şartı”ndan niçin tüyleri diken diken olur? Niçin “ihanet”e varan nitelemelerle ağzından çıkanı kulağı duymaz hale gelir.
Türkiye’nin en büyük dertlerinden birinin bu idari yapı olduğunu bilmiyorlar mı?
Bu kadar “merkeziyetçi” bir yapı ile Türkiye yönetilebilir mi? İkide bir Türkiye, Ankara’dan katı bir merkeziyetçilikle yönetilebilir olmaktan çıktı diyen kendileri değil mi?
Eyalet sisteminin ne kötülüğü var?
Belli ki Kemal Kılıçdaroğlu da tırsmış ki, “Eyalet sistemini filan kastetmedim” diye geri basmaya eğilimli açıklama yapmak mecburiyetini duydu.
Kastetse ne olur ki?
“Eyalet sistemi”, bir başka deyimle Türkiye’yi birkaç büyük eyalete bölme düşüncesi Özal’da da vardı ve ömrü vefa etseydi, mutlaka bunu tartıştıracak ve uygulamaya koyacaktı.
Osmanlılar, koca imparatorluğu yüzyıllarca nasıl idare ettiler zannediyorsunuz?
Bu ne korku, bu ne demagojik polemikler böyle?
Star gazetesinin dünkü manşeti “‘Açılım’ anlatınca nereden çıktı dediler” idi. Başbakan Tayyip Erdoğan, Batman dönüşü beraberindeki gazetecilere 2005 yılında MGK’da açılım konusunu açtığını ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in “Bu da nereden çıktı?” dediğini anlatmış. Erdoğan, Sezer ve MGK’ya bunun 2001 yılında Ak Parti programına konmuş olduğunu göstermiş ve gazetecilere “Biz mücadeleyle ret, inkar ve asimilasyonu aştık” demiş.
Peki, şimdi bu “Yerel Yönetimler Şartı” konusuna, “ademi merkeziyetçilik” ilkesine gösterilen tepki neyin nesi?
Ak Parti, “özgürlükçülük” konusunda iyi sinyaller vermiyor. Turgut Özal’ın yolunda yürümedikleri değil, Mesut Yılmaz’ın ANAP’ına benzer yollara saptıkları izlenimini veriyorlar.
Turgut Özal, Türkiye’yi ileriye taşıyan yolları açmıştı. Onun reddi olan Mesut Yılmaz’ın elinde ANAP, bataklığa çıkan yolları seçti. Ve, ANAP, siyaset bataklığında boğuldu, kayboldu gitti. Hatırlayanı da yok. Arkasından ağlayanı da.
Şunun şurasında 9 yıl önce hükümetteydi oysa.
Türkiye’de zaman çabuk geçiyor.
Paylaş