Paylaş
İslamabad’da Büyükelçilik rezidansında Pakistan başkentindeki üç kitapçıdaki rafları boşaltmış olan Davutoğlu, kendisine şaka yollu söylediğim gibi taşınması için ancak bir kargo uçağı tutmak gereken, satın aldığı çok sayıdaki kitabı, “kitapçılar seferi”ne kendisiyle birlikte çıkmamış olan Taha Akyol ile Soli Özel’e gösteriyordu.
Bir çoğu Hindistan, bazıları Pakistan baskısı olan saymakla bitmeyecek kalın ciltli kitaplar, tarih, kültür, din, anılar, mektuplar, belgeler ile ilgiliydi.Bazıları 19.yüzyılda yazılmış, paha biçilmez değerde bilgi hazineleri. “Kitapçılar Seferi”ne ben de katıldığım için, onunki kadar olmasa bile, onun da katkısıyla bir yurtdışı gezisinde bir seferde aldığım en çok kitap, “Afpak Gezisi”ne gerçekleşti.
Bizi Afganistan’a götürecek Ana uçağının arıza yapması üzerine Türkiye’den Gap uçağı beklenmeye başladı ve fazladan Pakistan’da bir gece daha kaldık. Amerikan Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Jim Jones, Davutoğlu’nu aramaya hesapladığında bizim Kabil’de olacağımızı sanıyordu herhalde.
Pakistan, Türkiye’den 3, Afganistan ise 1,5 saat ilerde. Yemek masasında hararetli bir kültür tarihi sohbetine koyulduğumuz sırada saat 9.30’da Jones’un telefonu geldi. Ahmet Davutoğlu, sohbetin en tatlı yerinde kesilmesine “sırası mıydı şimdi” diye takılarak, kalktı “güncel ve acil siyaset” konuşmak üzere yandaki odaya geçti.
Gerçekten başdöndürücü bir gezi oldu, oluyor bizim Afganistan-Pakistan eksenindeki her yöne “bayrak göstererek” ve dünyanın misliyle en “hard power” görünen bölgesinde Türkiye’nin “soft power”ını yayarak yapılan gezimiz.
*** *** ***
İslamabad ardından Lahore derken, önceki sabah dünyanın en çetrefil bölgelerinin başında gelen Pakistan’ın Kuzeybatı SınırEyaleti’nde Peşaver ve Swat Vadisi yakınlarındaki Swabi’ye, orada Swat’ta Taliban karşısında Pakistan ordusunun giriştiği amansız operasyonda evlerini barklarını yitiren 2,6 milyon insanın 300 bininin yerleştiği çadırlarda süren iç göç kamplarından birine gittik.
Malum güvenlik gerekçeleriyle gizli tutulmuştu. En önde Dışişleri Bakanı’nı taşıyan arabada dalgalanan Türk bayrağı ile uzun bir konvoyla İndüs Nehri’ni aşıp Pencap’tan Afganistan sınırının yanıbaşında uzanan Kuzeybatı Sınır Eyaleti topraklarına girdik. Swabi’ye yaklaşırken,tümüyle Paştunların yaşadığı ve dolayısıyla Taliban ve hatta e-Kaide’nin tabanı olarak addedilen yerleşim noktalarında konvoyumuzu gören halk ya el sallıyor, ya sevecen bakışlarla bizi izliyordu.
Küçük bir çadırın içinde beş kalabalık ailenin yaşadığı kampta, Davutoğlu, üzerine buralarda büyük prestiji olan Türk Kızılayı’nın yeleği, kendisi için düzenlenen törende duygusal bir konuşma yaptı, çocuklara hediyeler dağıttı.
Karşılama töreninin yapıldığı alandan ayrılırken, kalabalık bir topluluk “Zindabad Pakistan-Zindabad Türki” (Yaşasın Pakistan-Yaşasın Türkiye” diye tezahürat yaptı.
Son yılların en büyük insan dramlarından birine maruz kalan ve herşeye rağmen bu sıcak tavırlıPaştun ahali gerçekten Taliban ya da el-Kaide’nin tabanı mı?
Bir deyiş var; “Taliban’ın tümü Paştun ama Paştunların tümü Taliban değil” diye.
Belki onlardı gördüklerimiz!
*** *** ***
Ve nihayet Afganistan’a dün vardık. Yukarıdan yani kuzeyden girdik.Çoğunluğu Tacik olan Mezar-ı Şerif’e indik. Afganistan’ın efsanevi kahramanı Ahmet Şah Mesut’un (Tacik; 11 Eylül’den iki gün önce el-Kaide’nin suikastıyla öldürüldü) en yakın silah arkadaşlarından Atta Muhammed, merkezi Mezar-Şerif olan Belh vilayetinin valisi. Onun makamında yapılan konuşmalar sırasında Konyalı Ahmet Davutoğlu, 22 kilometre ötede, Mevlana Celaleddin Rumi’nin doğduğu evi ve Konya’ya gelene dek 7 yıl yaşadığı evi görmeden o topraklardan ayrılmayacağını söyleyiverdi. Program yine değişti.
Belh’e gittik. Evin yeri harabe. Orası, Türkiye tarafından yeniden inşa edilecek ve yanına bir “Kültür Merkezi” kurulacak.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afganistan’daki birliklerinin koruması altında, askeri araçların da yer aldığı upuzun bir konvoyla Afganistan’da yol alıyoruz.
Belh’ten sonra ver elini 150 kilometre ötedeki Şibirgan. General Dostum oralı. Özbek ağırlıklı, Türkmenlerin, Taciklerin ve az sayıda da olsa Paştunların yaşadığı bir başka vilayet merkezi. Orada Fethullah Gülen cemaatinin, her gittiğimiz yerde önemli ve örnek eğitim merkezi olan okullarından biri, Türk-Afgan Lisesi, ayrıca Türkiye’nin yaptığı ve çalıştırdığı bir sağlık merkezi ziyaret edildi.
Şibirgan’ın başta Özbekler, çeşitli etnisitelerinden ileri gelenleri illa Türk Dışişleri Bakanı ile görüşmek ve isteklerini iletmek istiyorlardı. Özbek Belediye Başkanı, bir cami ve bir de minare yapılmasını istedi. Davutoğlu, Türkiye’ye dönüşte Diyanet Vakfı’na bu isteği ileteceğini ve isteğin yerine getirileceğini söyleyince müthiş bir alkış koptu.
Mezar-ı Şerif’te (Türkiye’nin orada başkonsolosluğu var) Atta Muhammed, park yapılmasını istemekle kalmadı bir de “siyasi mesaj” verdi. Kabil’deki yönetimin yolsuzluklara battığını, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hamit Karzai’ye karşı yarı Tacik-yarı Paştun eski Dışişleri Bakanı Abdullah Abdullah’ı destekleyeceğini ilan etti. Yani, “Türkiye, Abdullah Abdullah’tan yana ağırlık koysun” demeye getirdi.
*** *** ***
Şibirgan’dan Mezar-ı Şerif’e dönerken, yoldan saptık ve Türkmen ağırlıklı Akça şehrine girdik. Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı ve çalıştırdığı 300 öğrencisi ve 8 Türkiye’den sınavla seçilerek oraya gitmiş bayan öğretmenin görev aldığı Türk-Afgan Kız Lisesi’ne uğradık.
İnanılmaz, tam anlamıyla “sürreel” bir manzaraya tanık olduk. Afganistan’ın çeşitli etnisitelerinden ve görülmesi gereken şirinlikteki kızlar bizi “Çemberimde Gül Oya” ve ardından “Vardar Ovası” türküleriyle karşıladılar. Bu türkülerin Türkçenin bu kadar aksansız biçimiyle ve bu kadar mükemmel biçimde icra edildiğini hiç duymamıştım.
Türk bayan öğretmenlerin lojmanı, 2008 Ekim ayında Ali Babacan’ın oraya yaptığı ziyaretten 10 gün sonra Taliban’ın roket saldırısına uğramış. Onlarla hasret giderdik. Dünyanın en unutulmuş köşelerinden birinde tüm kadınların burka giydiği bir mekanda, öğrencileri başlarındaince beyaz başörtüleri, kendileri başörtüsüz Türkiye’nin idealist kahramanları onlar.
Ve küçücük Afgan kızlar, mükemmel bir icra ile “Çemberimde Gül Oya” ve “Vardar Ovası”nı seslendiriyorlar!
Türkiye, Pakistan’ın en sorunlu bölgelerinde Türk Kızılayı ile, Fethullah Gülen cemaatinin pırıl pırıl ve çağdaş eğitim veren okullarıyla, Afganistan’da TİKA ile, Milli Eğitim Bakanlığı ve yine Fethullah Gülen okullarıyla, Silahlı Kuvvetleri ile, iş adamlarıyla mevcut. Seviliyor ve saygın.
Buralara yaydığı “soft power”ı ile dünyanın buralara gelmiş en güçlü askeri güçlerinden, bu nedenle daha güçlü.
Türkiye’nin “gücü”nü Pakistan ve Afganistan’da görüp, mutluluk duymamak mümkün değil.
Şimdi Kabil’deyiz. “Afpak Yazıları”na Kabil’den devam..
Paylaş