Paylaş
Senatör McCain, sadece ABD’nin dış politika alanında en kıdemli uzman siyasi şahsiyetlerinden biri olmakla kalmaz, “dobralığı” ile sözünü eğip bükmemesiyle, açık sözlülüğüyle tanınır ve saygınlığı büyük ölçüde bu özelliklerinden kaynaklanır.
Görev süresini tamamlayan Frank Ricciardone’nin yerine ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi olarak atanan John Bass’ın Senato Dış İlişkiler Komitesi’ndeki “atanmasının onaylanması” oturumunda ortaya koyduğu tavır, tam da bu bilinen dobralığı ve açık sözlülüğünün bir örneğiydi.
John McCain, kendisine “Başbakan Erdoğan’ın gördüğümüz kadarıyla otoriterleşme eğilimi ortaya koyan, anayasayı değiştirme ve diğer eylemlerinden kaygı duyuyor musunuz?” sorusuna kadar, basmakalıp diplomatik dil ile orta sahada top çeviren Büyükelçi Bass’ı köşeye öyle sıkıştırmış ki, top çevirmeye devam etmeye kalkışan yeni büyükelçiyi “Bana bak, böyle davranırsan atanmanı onaylamam; Ankara’ya gitmek yerine Washington’da oturursun” anlamına gelecek “veto tehdidi”nde bulunarak hizaya getirmiş.
McCain’in sorusu İngilizce orijinali ile şöyle: “Are you concerned about Prime Minister Erdoğan’s desire to change the Constitution and other actions that we have seen on the part of Erdogan as a drift towards the authoritarianism?”
Büyükelçi adayı, buna, bizdeki iktidar yandaşlarını pek memnun edecek bir dil ile şu karşılığı veriyor: “The prime minister is the leader of the democratically elected parliamentary democracy. We’ll obviously look closely at whatever steps he takes.”
Yani, “Başbakan parlamenter demokrasinin demokratik biçimde seçilmiş lideridir. Hangi adımları atacağını yakından izleyeceğimiz tabiidir.”
John McCain oralı olmuyor bu cevaptan ve sorusunu şöyle yineliyor: “Whether the Turkish government’s suppression of social media, YouTube and Twitter and restrictions on the freedom of the media represented a drift toward authoritarianism?”
Yani, “Türk hükümetinin sosyal medyayı, YouTube’u, Twitter’ı baskı altına alması ve medya özgürlüklerine getirdiği kısıtlamalar otoriterleşmeye sürükleniş değil midir?”
Bass’ın açık bir cevap vermemesinin “atanmasını tehlikeye attığını” söyleyerek, gayet açık bir şekilde bir daha soruyor:
“It is a pretty simple straight forward question ... Do you believe that the oppression of social media, the desire to change the Constitution to be a more powerful president, which he obviously will be, is a drift towards authoritarianism?”
Yani: “Bu oldukça basit doğrudan bir soru, sosyal medyanın bastırılmasının, daha güçlü bir başkan olabilmek için anayasayı değiştirmek istemesinin ki, böyle olacak, otoriterleşmeye yönelme olduğuna inanıyor musunuz?”
Büyükelçi Bass’ın mırın kırın etmesi üzerine, McCain bu kez, Komite Başkanı’na dönüyor ve “Mr. Chairman, I am not going to support this nomination, and I will hold it until I get a straight answer. I think it is a fairly straightforward question Mr. Bass. Is it a drift towards authoritarianism?” diyor.
Yani, “Sayın Başkan, bu atamayı desteklemeyeceğim ve doğrudan bir cevap almadıkça onayımı askıya alacağım. Kanımca, bu açık bir soru Sayın Bass. Bu otoriterleşmeye doğru bir sürüklenme midir?”
Atanması tehlikeye giren Bass’dan cevap aniden dümdüz biçimde geliyor. “It is a drift in that direction, yes.”
Yani, “O yönde bir sürüklenmedir. Evet.”
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi, Türkiye’ye gelebilmesini, Erdoğan’ın kumandasında ülkemizdeki “gidişatın otoriterleşme yönünde olduğunu” itiraf ederek, gelişmeleri bu yönde gördüğünü belirterek, güvence altına almış oluyor.
McCain, Büyükelçi Bass’ın bu kısa cevabı üzerine alaycı bir tepkiyle konuyu kapatıyor: “Thank you. It took 3 minutes and 25 seconds.”
Yani: “Teşekkür ederim. 3 dakika 25 saniye sürdü!”
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi’nin McCain’in “Türkiye’nin otoriterleşme sürüklendiği”ne dair ısrarlı sorusuna “evet” cevabı vermesi 3 dakika 25 saniye sürdü ama Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına sürüklenmesi halinde otoriterleşmeye sürüklenmesi hem çok daha uzun bir süre alacak, hem çok sancılı olacak ve hem de en önemlisi, otoriterleşmeden kurtulması da çok daha uzun bir süre sonunda ve korkarız hayli yüksek bir maliyetle gerçekleşecek.
Joost Lagendijk, içinde bulunduğumuz durumu, Zaman’da aşağıda alıntıladığımız cümleler ile fotoğraf karesinin içine almış ve Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçilmesi halinde, “otoriterleşme”ye gidişin önlenmesi için umutların genel seçimlere kalacağını ifade etmişti:
“Bilerek ve devamlı olarak her daim sadece nüfusun kendisini destekleyen yüzde 50’sine bel bağlamış, diğer yarısını tamamen hiçe saymış bir politikacı, nasıl kendisini tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak sunabilir? Onunla farklı düşüncede olmaya cüret etmiş herkese karşı cadı avını körüklemeye devam etmiş bir başbakan nasıl kapsayıcı bir cumhurbaşkanı gibi davranabilir?
Önceki siyasi yaşamında, Twitter’ı kapatmış, eleştirel köşe yazarlarının işten çıkarılmalarını çok yakından idare etmiş ve bağımsız yargıyı güvenilir olmaktan çıkarmış bir cumhurbaşkanı adayı, ülkede demokrasiden ve özgürlükten yana yeni bir hayat ilan ettiğinde nasıl ciddiye alınabilir?
Maalesef, Türkiye’de, Erdoğan çoğu Türk’ün normalde prensip olarak destekleyeceği işler yapmayı vaat ettiğinde bile, insanların en az yüzde 50’sinin artık ona zerre kadar güvenmediği bir noktaya geldik. Bu uyumsuzluk ağustostaki seçimi kazanması en muhtemel cumhurbaşkanı adayının yıllardır süren kutuplaştırıcı politikalarının ve söyleminin bir sonucu.
Yeni Meclis bileşiminin, mevcut parlamenter sistemin hayatta kalmasını garanti edeceği ve kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıracak olan topyekûn başkanlık sistemine doğru giden bu koşturmacayı durduracağı umut edilebilir ancak.”
Bu tespit, ancak Tayyip Erdoğan’ın Ağustos 2014’te ve özellikle ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesiyle geçerli olabilir.
Yani?
Yani, Türkiye’nin “otoriterleşme”ye savrulmayı önleme şansı halâ sürüyor. Bu “şansı” kullanmadığı takdirde, en az bir yıl daha didişmeye devam.
Tekrar edelim: Nereden bakılsa, “otoriterleşme”ye sürüklenmek için sağlanacak, en az yüzde 50’lik bir “onay”ın ülkeler ve toplumların geleceğinde yol açacağı tahribatın giderilmesi, “3 dakika 25 saniye”den çok çok daha uzun bir süreyi kapsayacak ve maliyeti çok büyük olacak.
Paylaş