22 Temmuz’un doğal sonucu: AKP, “merkez”e. Gül Çankaya’ya...

Abdullah Gül’ün Ak Parti tarafından, yaratılan beklentilerin aksine “tek aday” olarak Cumhurbaşkanlığı yarışına sokulması, bir yeni “dayatma” mıdır, yoksa Ak Parti’nin “uzlaşma”dan kaçınmaya devam etmesi ve “dediğim dedik” tutumda ısrarı mıdır?

Haberin Devamı

Yoksa, kimilerinin söylediği gibi 27 Nisan’ı izleyen 22 Temmuz’un sonuçlarından yola çıkan bir tür “rövanşizm”in mi göstergesidir?

Ak Parti, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanlığı için “tek aday” göstermekle “merkez” iddiasını terkedip, “Milli Görüşçü” çizgisi namına “Köşk’ü zaptetme”ye mi yönlenmiştir yoksa?

Hiçbiri değildir. 22 Temmuz’u doğru okumak diye, 22 Temmuz’dan beri tam tersine, Ak Parti’nin “merkez” iddiasıyla birebir ilişkili ve bu iddia ile tutarlıdır. Abdullah Gül’ün adaylığı, Ak Parti’nin “merkez”e yerleşmesinin bir göstergesidir.

Yanlış, en başta, Ak Parti’yi “Milli Görüş” çizgisinin devamı olarak görmekte yatıyor ve bu noktada başlıyor. Bu yanlışa, CHP çevresi, askeri-sivil bürokrasi, medyanın bir bölümü ve intelligentsiyanın bazı unsurları müştereken düşüyorlar.

Haberin Devamı

Ak Parti’nin “kurucu çekirdeği”nin, esas olarak, “Milli Görüş” kökenli olduğu doğrudur. Ancak, belki de “paradoksal” biçimde, Ak Parti’nin kendisi öyle değildir. Aksine, Ak Parti, “Milli Görüş” mirasının reddi üzerine doğmuş bir partidir.

Hem “kurucu ve yönetici çekirdeği”, Milli Görüş kökenli olup, hem de kendisi Milli Görüş’ün reddi mirası üzerine doğmuş olabilir mi? Bu, nasıl olabilir?

Olur. Olan da budur zaten. Ak Parti, MNP-MSP-RP ve en son Fazilet Partisi tarafından sürdürülen “siyasal İslam”ın örgütsel hattında bir “kırılma noktası”dır ve bu “kırılma noktası”, daha da önce, Fazilet Partisi Genel Kongresi’nde Abdullah Gül’ün Necmettin Erbakan’a başkaldırması ve “siyasi fetva makamı”nın adayı Recai Kutan’a karşı, aday olmasıyla ortaya çıkmıştır.

2000 yılındaki Fazilet Partisi Genel Kongresi, Ak Parti’nin 2001’de “ana rahmi”ne düşmesine işaret eder.

O “isyan”ın “bayrağı” Tayyip Erdoğan idi, “bayraktar”ı Abdtullah Gül.

Ayrıca, Ak Parti, bir “sui generis” partidir.

 

***          ***       ***

 

Bu bakımdan, Ak Parti, doğumuyla birlikte “siyasi İslam” reddi mirasından hareket ile, Türkiye’nin “siyasi merkez”ine yol alma iradesini ifade ediyordu. 2002 seçimleri bu iradenin geçerliliğini belgeledi. 2002’de alınan yüzde 34 oyun, “siyasi İslam”a mı verildiğini sanıyorsunuz? “Siyasi İslam”, Fazilet’ten doğan iki evlattan birinde, Saadet Partisi’nde kalmıştı.

Haberin Devamı

Mümtaz’er Türköne, önceki günkü Zaman’da, 2002’yi ve bu günlere uzattığı etkisini gayet isabetle şöyle dile getiriyordu:

“AK Parti 2002 yılında artık iflas etmiş devlet merkezinde politika yürüten bir Türkiye'yi devraldı. 2007 yılına geldiğimizde bu yapıyı da kendisini de değiştirip dönüştürdüğünü gösterdi. AK Parti'nin kendisini merkezde tanımlaması da mantıklı; çünkü yelpazenin solu olmayınca sağı da anlamını kaybediyor. Sol'da bir yapı oluşmaya başladığı zaman doğal olarak AK Parti'yi de sağa doğru itmeye; böylece yeni bir Merkez Sol ve Sağ oluşmaya başlayacak. Ancak bu yelpazenin de bugünün CHP'siyle veya eskinin DYP ve ANAP'ı ile şekillenmeyeceği ortada.”

Haberin Devamı

Ak Parti, tam da bu nedenle, 2007’de 2002’ye oranla daha da “merkez”de. Çünkü, “merkez-sağ”ın boşalması ve CHP’nin iflah olmaz seçim yenilgisiyle “merkez”, ardına kadar Ak Parti’nin bugün dolduracağı bir boşluk haline gelmiş durumda.

Bu konuda, Mümtaz’er Türköne şu noktalara dikkat çekiyor:

“Türk siyasî hayatının tarihsel ölçekte bu çok köklü değişimini hâlâ yeteri kadar kavrayamadığımızı düşünüyorum. Belki merkez sağın tasfiyesi, bu köklü dönüşümün de belirtisi olarak okunabilir.

ANAP ve DYP'nin cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis toplantı salonuna girmemeleri, basit bir tavır değildi. Her iki partide b davranışla siyasî sorunları ve gündemleri "devlet merkezli" politik tavır itiyatlarını vurgulamış oldular. Halbuki, siyasî sorunları devlet ile toplumu kutuplaştırarak, devlet katında çözme teşebbüsleri ithal ikameci politikalar kadar geride kalmıştı... Sorun cumhurbaşkanının kim olacağından önce, toplum ve devlet ekseninde vatandaşın haklı olarak çok önemsediği bir mesele idi... Tarih geriye dönüşlerin ancak büyük çöküntülerle mümkün olabildiğini gösteriyor. 2007'den itibaren Türkiye artık farklı bir Türkiye.

Haberin Devamı

Siyasî ölülerin dirilme şansı yok.”

 

***            ***       ***

 

Bugünün Türkiye’sinde, yüzde 47 ile Türk siyasetinin “merkezi”ne yerleşmiş olan Ak Parti’nin, yürütmenin başını, Başbakanlığı eline alması kadar, Cumhurbaşkanlığı’na sahip çıkması, “sosyolojik yeni gerçekler” ve “yeni siyasi denge”nin hem gereği, hem de kaçınılmaz sonucu.

Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül, 2000’de “siyasi İslam rotası”nı terkedip, Türkiye’nin “siyasi merkezi”ne yerleşmek üzere yelken açmışlardı. İlkinin, Başbakanlığı ve “merkez”e yerleşme niyeti ve bu konumu ne kadar meşru ve doğal ise, ikincisi açısından Cumhurbaşkanlığı da öyle.

 

Yazarın Tüm Yazıları