19 Ocak unutulmayacak, unutturulmayacak…

Kar giderek daha yoğun yağmaya başladı. Agos’un önünde toplanan kalabalık hiç umursamadı. Karın şiddetini arttırmasıyla birlikte, sanki kalabalıktaki öfke de daha yükselmeye başladı.

Haberin Devamı

Hrant Dink’in ölümünün, daha doğrusu Hrant Dink cinayetinin üçüncü yıldönümünde, vurulduğu yerin önünde bir araya gelen kalabalık sürekli olarak “Katil devletten hesap sorulsun” diye haykırıyordu. Her şey bundan önceki iki yılda olduğu gibi cereyan ediyordu.Agos gazetesinden, “Sarı Gelin” ve “Yiğidim Arslanım Orada Vuruldu” şarkılarının nağmeleri yükseliyor,aşağıda toplanan kalabalıktan öfkeli sloganlar yükseliyor, “Hrant’ın Arkadaşları”ndan birinin konuşması bekleniyordu.

Hrant’ın eşi Rakel ve çocukları, çiçekler ve mumlarla süslenmiş olan Hrant’ın son nefesini verdiği, uzanıp serildiği kaldırımda en ön sırada yerlerini almışlardı. Herşey, iki yıldır sürdürülen iki yılın “rutin”ine uygun biçimde üçüncü yılda da cereyan ediyor gibiydi.

Haberin Devamı

Bu kez “rutin”i bozan iki şey vardı, birincisi havaydı. Bundan önceki iki yılda da, üç yıl önce Hrant’ın arkasından kahpece vurulduğu o 19 Ocak (Cuma) gününde de, hava böylesine kar yağışlı değildi. Tersine günlük güneşlik idi. İlk kez, havanın “rutin”i bozulmuş, insanların yüzüne kamçı gibi vuran ve giderek şiddetlenen bir kar yağışı etkisini arttırarak sürüyordu.

İkincisi, Hrant’ın hiçbir ölüm yıldönümü bu kadar “simgesel”olmamıştı. Bundan önceki iki yılın hiçbirinde Agos’ta Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi, 1980 askeri darbesine giden günlerde o günün “Ergenekonu”nun cinayetine kurban giden Savcı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz ve ülkesinde yaşayamaz hale getirilen Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya birlikte bulunmamışlardı.

Bu kez, üçüncü yıl, kar altında anılan sadece Hrant Dink olmadı. Hrant, birdenbire Abdi İpekçi’yi, Ahmet Kaya’yı ve Doğan Öz’ü buluşturuverdi.

Buluşma noktası, “adalet arayışı” idi ve Hrant Dink davasında “adaletten uzaklaşma” ve “adaletin asla yerine gelmeyeceği” duygusu soğuk havada toplanan kalabalığı ateşlemişti.

“Rutin” bozuldu. Anma töreni, bildik alışıldık anma töreni olmaktan çıktı.

***         ***        ***

Çünkü “rutin” bir de Hrant’ın üç evladından tek erkek olanı, Arat (Ararat) Dink’in gürleyen sesiyle bozuldu. Sinema Yönetmeni Süreyya Sırrı Önder’in etkileyici konuşmasından sonra kalabalığın dağılması beklenirken, Rakel Dink ile Arat Dink, kaldırımdan Agos’un penceresine çıktılar. Rakel, eşinin cenazesinden sonra ilk kez kalabalığa hitap etti ve onun konuşmasının ardından Arat, konuştu.

Haberin Devamı

Hiçbir hazırlığı olmadan, kararlaştırmadan, hesap olmadan, hesapsız bir konuşmaydı. Yüreğinden haykırdı. “Adalet”ten umudunu kesmiş olan ailenin ve “adalet”in yerine gelmesinden kuşku duyan binlerce, onbinlerce, belki de milyonlarca insanın zihinlerindeki yüreğinden gelen sesle, ateşledi.

Bırakılsa, belki saatlerce konuşabilirdi. Üç yıldır suskun, Hrant Dink’in hiçbir anlamlı sonuç vermeyeceği şimdiden belli olan mahkeme celselerinde sürekli aşağılanan, yürekleri dağlanan ailesinin, dostlarının, Türkiye’de her şeye rağmen adalet arayışını terk etmemiş insanların öfkesiyle haykırdı, gürledi.

Bırakılsa, saatlerce konuşacaktı. Konuştukça belki de başına iş açacaktı. Arkasından, konuşmasını artık bitirmesi için yapılan telkinlere, uyarılara uydu; birden “Bundan yüz yıl önce av idik; şimdi yem olduk” diye noktaladı sözlerini.

Haberin Devamı

Kalabalık kar altında dağılırken, yakındaki Ergenekon Caddesi’nin tabelasını indirip, üzerine “Hrant Dink Caddesi” yazmaktan gayrı –bu da şayet taşkınlık sayılırsa- hiçbir taşkınlık yapmadı.

Ne var ki, dün, 19 Ocak 2010 günü, özellikle Hrant’ın tek erkek evladı Arat (Ararat) Dink, birdenbire, hiç hesapta olmadan Türkiye’nin “adaletsizlik süreci”nin ipini kesiverdi.

Hem de Abdi İpekçi’nin katilinin cinayetin üzerindeki esrar perdesi hiç dağılmadan serbest kaldığı günün ertesinde, Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi’nin önünde. Doğan Öz cinayeti esrarını korur, “kozmik odalar”da araştırma devam ettiği sırada Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz’ün varlığında. Gülten Kaya’nın tam bir adım önünde, Ahmet Kaya’nın ruhunu şad edercesine.

Haberin Devamı

19 Ocak 2010 gününden itibaren, Hrant Dink cinayeti davası eskisi gibi artık görülemez. Hrant Dink cinayetinin Ergenekon’dan bağımsız, bir grup tetikçinin sorumlu tutulacağı bir dava gibi ele alınması artık mümkün olamaz.

İp koptu.

***                  ***              ***

Hrant Dink davasının iki avukatı, Fethiye Çetin ve Deniz Kaya, cinayetin üçüncü yıl raporunu yayımladılar; 14 sayfalık raporun son bölümlerinde şu değerlendirme dikkat çekici:

“Cinayet sonrasında yürütülen soruşturmalar ve yargılama bugüne kadar iki önemli hususu ortaya çıkardı:

a) Devletin bütün istihbarat kurumları Hrant Dink’i izlemektedir.

b) Devletin bütün istihbarat kurumları Hrant Dink’i öldürecek kişileri de izlemektedir.”

Haberin Devamı

 

Yani?

Yanisi şu: Hrant Dink cinayetinin tüm ipuçları, bu cinayetin “devletin içinde” yer alan unsurlar tarafından göstere göstere işlendiğini, devletin cinayeti gördüğünü ortaya koyuyor.

 

Hele hele “Kafes Operasyonu” belgeleri ortaya saçıldıktan ve bu “Ergenekon iddianamesi”ne girecek olduktan sonra, Hrant Dink cinayetini “devlet içindeki çeteleşme” ve Ergenekon’dan ayırt ederek mahkeme konusu yapmak, hasıraltı etmek ile eş anlamlıdır ve bu böyle yapıldığı anda devlet, devlet olma niteliğini yitirir.

 

O nedenle, hükümetin Hrant Dink cinayetinin soruşturması ve davasının ardına, Ergenekon’da koyduğu “siyasi irade”yi koyması şarttır.

 

Aksi halde, “adalet” asla yerine gelmeyecektir. Bu gerçek, dünden itibaren “kamu vicdanı”nda bir bilgi haline gelmiştir.

 

Ve, artık Hrant Dink cinayetini savsaklamak, “adaletin mülkün temeli” olduğu için “devletin dibine dinamit koymak” ile eş anlamlı haldedir.

19 Ocak’ın (2007) unutulmayacağı ve en önemlisi asla “unutturulmayacağı” dün ortaya çıktı.

19 Ocak’ta!

Yazarın Tüm Yazıları