Paylaş
EXPO 2020 adaylığı İzmir’in önündeki en büyük projelerden biri. Bilindiği üzere bu projenin takım kaptanı İzmir Valisi Cahit Kıraç. Vali Kıraç geçtiğimiz hafta içinde Bakanlar Kurulu tarafından Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulan Valiler Kararnamesi ile Diyarbakır Valiliği’ne atanacak. Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak ise yeni İzmir Valisi oluyor.
Bu değişim ile ilgili akıllarda birçok soru işareti oluşurken, en önemli zorlanma EXPO konusunda olacak gibi görülüyor.
Kıraç aynı zamanda EXPO Yönlendirme Kurulu Başkanı. Bu görevle Cahit Kıraç onlarca ülkeyi ziyaret etti, birçok delege ile bire bir temaslarda bulundu ve adaylığımızın desteklenmesi konusunda çok önemli adımlar attı. Sözler aldı, devlet adına sözler verdi. Şimdi bu atama ile takım kaptanlığı yeni valimize devredilecek.
Yeni bir kişinin çok kısa zamanda konuya ve buradaki dinamiklere hakim olması zor gibi görülüyor. Belki kendisi ile birlikte çalışan bir ekip var, ama takım kaptanı bu tür konularda her zaman çok önemli.
Adaylığımız konusunda karar gününe altı ay gibi kısa bir süre kala böyle bir değişime gidilmesi düşündürücü. İlk etapta Haziran ortasında Paris’te EXPO sunumu var. Yeni Valimiz ayağının tozu ile bu toplantıda İzmir’i temsil edecek. Zaten EXPO’nun yapılması planlanan İnciraltı konusundaki belirsizlikler sürece yeterince zarar verirken; rakiplerimizin eline böyle bir koz verilmesi, ‘Acaba iktidarda 2020 EXPO’sunu İzmir’in kazanmasını istemeyenler mi var’ sorusunu istemeden de olsa insanın aklına getiriyor...
Başka bir bakış açısıyla, İstanbul 2020 Olimpiyat adaylığı için çeşme ardına kadar açılırken; aynı zamanda kendi kendimizin rakibi konumuna da düşmüyor muyuz?
Bina yıkımları hangi yönetmelikler çerçevesinde yapılıyor?
İzmir birçok noktadan eskimeye başlayan bir şehir. 1960-70 yıllarında yapılan ve miyadını doldurarak ekonomik ömrünü tamamlayan çok katlı binalar, artık bir bir yıkılarak yerini daha yüksek ve modern binalara terk ediyor. Geçtiğimiz hafta içinde de şehir merkezinde benzer bir binanın yıkımı gerçekleştirildi. Bu yıkım sırasında oldukça tehlikeli saatler yaşanırken, aynı zamanda çevredeki binalara da zarar verebilme ihtimali ortaya çıktı. Yıkımın yapıldığı bulvar bile zaman zaman trafiğe kapatıldı ve yan cephenin bulunduğu sokak tamamen moloz yığını altında kaldı. Tabii yıkımı üstlenen firma bu konuda hiçbir sorunun olmadığını ifade eden açıklamalarda bulundu.
Yukarıdan aşağıya dikine bir yıkım yerine; bir dozer kepçesi ile ön cepheyi yıkıp; yavaş yavaş içeriye doğru ilerlemenin ne kadar doğru olduğunu uzmanların tartışması gerekir. Daha az masraflı olması nedeni ile tercih edildiği tahmin edilen bu sistemin getirdiği risk kesinlikle irdelenmeli.
Geçtiğimiz yıllarda, benzer bir yıkım daha yeni ve çok sağlam olarak inşaa edilmiş bir apartmanda yapılmıştı. Bu yıkım sırasında çevredeki binalarda sürekli bir deprem oluyormuşcasına sarsıntılar hissedilmişti. Burada da duyulan endişeler, binalara verdiği muhtemel zararlar ile ilgili sorular; gerek yıkım yapan firmanın, gerekse belediyenin yetkilileri tarafından cevapsız bırakılmıştı.
Görünen o ki önümüzdeki günlerde İzmir’de benzer yıkımlar artacak... Bu konuda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili odalar ve meslek kuruluşları ile işbirliği yaparak hazırlayacağı bir yönetmelik ile düzenleme getirmesi ivedilik kazanıyor. Kaldı ki çok yakında başlaması beklenen “Kentsel Dönüşüm” projeleri çerçevesinde de, benzer uygulamalar ile karşı karşıya kalacağız.
Daha emniyetli ve doğru bir şekilde yıkımların yapılmasını ve denetlemesi ön plana çıkıyor. Toplumun huzur ve emniyeti için geç kalınmadan tedbir alınması belki de olası bir facianın önlenmesini sağlayacaktır.
Paylaş