Paylaş
Washington’ın Suriye dosyası üzerinde etkisi malum iki kritik ismi Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster ve Savunma Bakanı Jim Mattis ile yapılan görüşmeler kuşkusuz kaybedilen güvenin yeniden tesisi arayışında önemliydi. Ancak asıl sürpriz Washington cephesinde bakanlık performansı devamlı sorgulanan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dan geldi.
TİLLERSON O RİSKİ ALDI
Devlet içinde eleştirilere hedef olacağını bilmesine rağmen Tillerson, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bugün Amerikan kamuoyundaki algısı negatif olan bir liderle görüşmeye yanında bırakın bir diplomatı ne bir tercüman ne de not alacak biri olmadan girmeyi kabul ederek kendi açısından risk aldı. Tillerson geçen yıl mart ayındaki ilk Erdoğan randevusuna da yine yapayalnız, Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun tercümesini kabul ederek girmişti. Ancak bu sefer durum farklıydı. O ilk randevu bir tanışma niteliği taşıyordu ve iki hükümetin uyumlu çalışmasına yönelik temennilerin yüksek olduğu bir dönemde gerçekleşmişti. Oysa geçen haftaki randevu Suriye’deki savaşta düşman saflara savrulmuş iki ülkenin müttefiklik tarihinin en zor randevularından biriydi.
Tillerson’ın herhangi bir diplomatik komplekse kapılmadan o görüşmeye girebilmiş olmasının sırrı, 42 senesini – son 11 senesi de başkanı olarak- dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Exxon’da geçirmiş olmasında gizli. Tillerson, petrol rezervlerini elinde tutan Ortadoğu ülkelerinin liderleriyle yaptığı çetin pazarlıklar nedeniyle idmanlı.
NET FORMÜL YOK PRENSİP ANLAŞMASI VAR
Tillerson’ın Washington ile Ankara arasındaki Suriye darboğazından çıkış için elini taşın altına koymaya hevesli olması Türkiye açısından bir avantaj ancak kendi başına yeterli değil. Trump yönetimi içinde Türkiye dosyasını takip edenler askerler üzerinde tartışmasız bir ağırlığı olan Mattis’in de aynı Tillerson gibi Ankara’nın terör örgütü PKK konusundaki haklılığını teslim ettiğini anlatıyor. Eğer Mattis bu işe gerçekten baş koyarsa ABD işe, Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM’un taktik gerekçelerle sahip çıktığı Menbiç’teki YPG’lileri Fırat’ın doğusuna iterek başlayabilir.
Edindiğim bilgilere göre geçen haftaki görüşmelerde Türk tarafının ‘Fırat’ın batısı-doğusu’ itirazının karşılanması için prensipte bir anlayış birliğine varılmış ancak bunun nasıl gerçekleştirileceğinin detayına girilmemiş. Pazarlık ilki mart ortasında muhtemelen Washington’da yapılacak olan ortak çalışma grubu toplantılarına bırakılmış. Bu aşamada masaya net bir öneri koymaktan kaçınan Amerikan tarafı Ankara’daki görüşmeler sırasında Türk hükümetinin kabul edebileceği formülün ne olabileceği konusunda zemin yoklamaya başlamış.
KÜRTLERLE İLGİLİ ZEMİN YOKLAMASI
Türk tarafına ‘Suriye’de Kürtlerle kesinlikle çalışamaz mısınız?’ diye sorulmuş. Türklerin verdiği yanıt ‘Hayır bizim söylediğimiz bu değil. Ama çok iyi bildiğimiz PKK komutanlarının yönettiği yapılarla kesinlikle olmaz’ şeklinde olmuş. Şimdi Washington’ın başta Menbiç Askeri Konseyi olmak üzere YPG’nin etkin olduğu yapılarda hızlı bir temizliğe girişmesi bekleniyor. Bu işe kafa patlatanlar YPG’lilerin Fırat’ın doğusuna gönderilerek Menbiç Askeri Konseyi içine Ankara’nın kabul edebileceği Kürtlerin ve hatta Afrin’de Türkiye ile birlikte savaşan Özgür Suriye Ordusu saflarından bazı Arapların eklenmesi formülü üzerinde çalışıyor.
Amerikalılar Menbiç’in askeri olarak savunmasını üstlenecek Suriyeli birliklerin yeni kompozisyonunda uzlaşma sağlanırsa Türk ve ABD’li askerlerin birlikte devriye gezerek sınır güvenliğini sağlayacakları bir modelin mümkün olduğuna inanıyor. Ancak bu hemen yarın gerçekleşebilecek bir şey değil. ABD yönetimi muhtemelen yaza kadar bir yandan bu işin altyapısını hazırlamaya çalışacak bir yandan da Türklerle meselenin diğer boyutlarının müzakeresini yapacak. Olası bir Menbiç krizi şu an için askıya alınmış gözüküyor ancak Washington’ın beklentisi ortak çalışma grubundaki müzakere sayesinde TSK’nın Afrin şehir merkezine girme iddiasından da vazgeçirilmesi.
Akut askeri krizler aşıldıktan sonra Kürtlerin bir şekilde Suriye’nin siyasi geleceğinin belirleneceği masada olması ABD tarafı açısından bu müzakerenin kaçınılmaz bir parçası olacaktır. Ancak bunu bugünden dile getirmek yerine yine kervanı yolda düzeltmeye çalışacaklar. Washington yönetiminin, ‘Hangi Kürtler ve nasıl?’ sorusuna Ankara ile birlikte yanıt aramaya hazır olduğu anlaşılıyor. Ankara’nın bu yeni süreçte buna hazırlanması, bunu yaparken de bugüne kadar olduğundan daha gerçekçi ve yaratıcı davranması gerekiyor.
‘JOHN HANNAH İLE ÇALIŞAMAYIZ’ DEMİŞ
Bildiğimiz tek bir şey var o da Türk hükümeti bu zorlu süreçte ABD tarafındaki muhatabı olarak kendisinin yeminli düşmanı olarak gördüğü isimleri görmek istemediği. DEAŞ ile mücadele özel temsilcisi Brett McGurk’ün yakında bu görevi bırakacak olmasının Ankara’yı psikolojik olarak bir nebze rahatlatabileceğini geçen hafta yazmıştım. ‘DEAŞ’la mücadele özel temsilciliği’nin artık kaldırılması ve eskiden olduğu gibi ‘Suriye özel temsilciliği’ ile yola devam edilmesi öngörülüyor. Bu göreve Erdoğan karşıtı görüşleriyle tanınan John Hannah’nın atanacağı yönündeki haberler ise tahmin ettiğimiz gibi Ankara’yı son derece rahatsız etmiş. Çavuşoğlu geçen hafta Tillerson ile görüşmesinde net bir biçimde ‘Hannah ile çalışamayız’ mesajı vermiş. Ne hikmetse bu hafta Washington kulislerinde birden John Hannah’nın Suriye özel temsilciliğine atanmasından vazgeçildiği konuşulmaya başlandı.
Belli ki ABD tarafı Suriye dosyasında Türkiye’yi rahatlatmak için sembolik değeri olacak bazı tavizlere açık. Ancak karşılığında Pastör Andrew Brunson başta olmak üzere Türkiye’de tutukluluğu devam eden Amerikan vatandaşlarından en azından bir kaç tanesinin serbest bırakılması gibi taleplerde daha ısrarcı olacakları kesin.
Paylaş