Paylaş
Hafta başında Washington’da gerçekleşen Çavuşoğlu-Pompeo zirvesinde Amerikan tarafı, PKK’nın Suriye kolu YPG’nin Ağustos 2016’da DEAŞ’tan temizleyerek girdiği Menbiç’ten çıkmasını öngören bir çerçeve anlaşma diyebileceğimiz ‘yol haritası’na onay verdi.
Bunun yazılı bir açıklamayla kamuoyuna duyurulmasını takip eden günlerde ABD’li yetkili ağızlar ısrarla ‘hızla uygulamak istiyoruz ama bir takvim veremeyiz’ dese de aslında bal gibi de bir takvim var. Hem de baştan beri Ankara’nın önerdiği bir kaç aylık zaman diliminden çok da uzak olmayan bir takvim. Yol haritası, 5 Eylül itibarıyla YPG’lilerin Menbiç’teki bütün yerel yapılardan çıkartılmış olmasını öngörüyor. İşin ilk iki aşaması ilk 10 günde yapılacak masa başı hazırlıktan, ikinci aşaması ise ilk aşama bittikten sonra başlayıp bir ay kadar sürecek sahadaki hazırlıktan ibaret.
Somut değişiklikleri kabaca Temmuz ayının ikinci yarısından itibaren görmeye başlamamız gerekiyor. Üç aylık sürecin en kritik ayı ise şüphesiz Ağustos olacak. ‘Yerel yapılarda zaten çoğunluk Araplarda’ diye ağızlarına sakız etmiş olsalar da Amerikalılar elbette meselenin nicelik değil nitelik olduğunu biliyor. Menbiç Askeri Konseyi’nin de Menbiç Sivil Konseyi’nin de bugüne kadar beyni YPG’lilerdi. Yol haritası bu iki yapının da yeniden düzenlenmesini öngörüyor.
ABD tarafının ‘çoğunluk zaten Arap’ vurgusunun asıl nedeni çok iyi çalıştığına inandıkları iki konseyin de tamamen yıkılıp yeniden yapılmasına karşı olmaları. YPG’liler gitse de konseyler içindeki deneyimli diğer kadroların kalması için pazarlık edecekler. Ve bunlar hiç de kolay pazarlıklar olmayacak çünkü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altında yıllardır YPG/PYD ideolojisiyle savaşan Arapların sayısı az değil.
Ankara ile Washington’ın tüm bu unsurları tek tek müzakere etmesi ve her biri üzerinde uzlaşması gerekiyor. O nedenle de üç aylık bir takvim üzerinde prensipte anlaşılmış olması bu işin net olarak 90 günde nihayetleneceğinin garantisi değil. Amerikan tarafı tam da bu yüzden aslında var olan takvimi resmen açıklamama yönünde bir strateji izliyor. İş bir gün bile sarksa hem Amerikan hem de Türk basınının enselerinde boza pişireceğini biliyorlar. Bu kaygıyı Türk tarafıyla da paylaşmışlar.
Özetle, Menbiç pilavı daha çok su kaldıracaktır.
Ancak ‘yol haritası’ hamlesi Türk-Amerikan ilişkileri üzerindeki Suriye kaynaklı zaman baskısını bir süreliğine de olsa kaldırmış oldu. Dolayısıyla da Kürtlerin ve Rojava’nın yeni Suriye’nin geleceğinde yerinin ne olacağına dair asıl büyük soru şimdilik ötelendi. Menbiç’teki yol haritası iyi uygulanabilir de Türk ve Amerikan askerleri arasındaki güvensizlik duvarı aşılmaya başlanırsa bu ilerde iki tarafı bekleyen Suriye’nin kuzeyine ilişkin büyük pazarlık için nispeten ılımlı bir zemin yaratabilir.
Menbiç’ten sonra, ilişkilerde başka bir kriz alanı haline gelen F-35’lerin Türkiye’ye teslimatıyla ilgili tartışmanın da yakında bir nebze hafiflemesini öngörebiliriz. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ’21 Haziran’daki teslimatta problem yok’ derken aslında doğru söylüyor. Yani Amerikan Kongresi’ndeki bütün toz dumana rağmen ilk F-35, 21 Haziran’da üretici firma Lockeed Martin’in Teksas Fort Worth’deki tesislerinde Türk tarafına törenle teslim edilecek. Bildiğim kadarıyla Türkiye’den bu törene kimin katılacağı henüz netleşmedi. Üst düzey bir katılım olup olmayacağına Ankara muhtemelen Amerikan tarafından kimin törende hazır olacağına bağlı olarak karar verecektir.
Normalde bu iş nasıl yapılıyor fikir versin diye en son Güney Kore’nin ilk F-35’i teslim aldığı törenden örnek vermek isterim. Güney Kore Savunma Bakanı Suh Choo-Suk’un katıldığı 28 Mart’taki törende ABD’yi Savunma Bakanlığı Pentagon’da satın almalardan sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ellen Lord ile Amerikan Hava Kuvvetleri’ndeki F-35 programının yöneticisi Koramiral Mathias Winter temsil etmişti. Amerikan Kongresi’nin iki Teksaslı üyesi de hazır bulunmuştu; Cumhuriyetçi senatör John Cornyn ve Cumhuriyetçi kongre üyesi Marc Veasey. Kongrenin iki kanadının da törende temsil edilmesi sadece Trump yönetiminin değil ABD kurumlarının yekpare olarak Güney Kore ile askeri ilişkilere verdiği önemin tezahürü. Malum ABD devletinin Kuzey Kore’deki Kim rejimiyle uzlaşma çabalarının kilit tarafı Güney Kore.
Türkiye’nin ilk F-35’inin teslim töreninde ise buruk bir havanın hakim olacağını kestirmek zor değil. Amerikan Kongresi’nin iki kanadında da Türkiye’ye F-35’lerin teslimatını engellemek için yasa hazırlığı varken kongre üyelerinin 21 Haziran’daki törene katılmasını beklemek fantezi olur sanırım.
Asıl önemli nokta şu; 21 Haziran’da Türk tarafına teslim edilecek olan bir adet F-35, törenin ardından havalanarak Türkiye’ye doğru hareket etmeyecek. Türkiye’nin ilk F-35’i en az 2019 sonuna kadar ABD’de kalacak ve Türk pilotlar uçağı kullanabilmek için öngörülen eğitimi Amerikan topraklarında alacak. Bu son anda düzenlenen bir koşul değil, Kongre krizinden önce de vardı. Ancak uçağın yaklaşık iki yıl kadar daha ABD sınırları içinde kalacak olmasını Trump yönetimi elbette şu ortamda kendisini Kongre’ye karşı ‘F-35’i aslında fiziken Türkiye’ye teslim etmedik’ diye savunmak için kullanacaktır.
Bu durumu tersten okursak Türkçesi şu; o uçak Türk topraklarına inmediği sürece aslında Ankara ile Washington arasındaki F-35 krizi gerçekten bitmeyecek. Daha bir de kalan 99 adet F-35’in teslimi var!
Paylaş