Megafon diplomasisi müzakereyi rehin alırken

ABD tarafı nihayet Türk-Amerikan ilişkilerinin dik bir yokuştan aşağı kontrolsüz yuvarlanmakta olduğuna ve acilen frene basılmazsa o yokuşun sonunda Amerikan çıkarlarını ağır bir enkazın beklediğine uyandı.

Haberin Devamı

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster’ın kısa İstanbul ziyareti Washington’daki yeni vizyon arayışının teyidi oldu. Trump yönetiminin PKK ile mücadele konusunda Türkiye’yi rahatlatacak adımlar atma arzusu Brüksel’de Mattis-Canikli buluşmasında da, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaretinde de dile getirildi.

 

Türkiye’nin Suriye’de terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan YPG’ye verilen desteğin sonlandırılması beklentisini karşılamak için eğer gerçekten yeni bir yaklaşım sahneye konacaksa McMaster ile Mattis kuşkusuz en kritik iki aktör. Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM’un Suriye dosyası üzerindeki tekeli kırılıp yeni bir siyasetin önü açılacaksa bunun yolu McMaster ve Mattis’in bizzat elini taşın altına koymasından geçiyor. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Ankara’ya hareketinden önce dile getirdiği ‘Biz YPG’ye hiç ağır silah vermedik’ şeklindeki hezeyanlara fazla takılmamak lazım.

 

Haberin Devamı

Bir kere artık ABD, YPG/PYD’nin PKK’nın Suriye kolu olmadığı tezini kendi kamuoyuna dahi yutturmaya çalışmıyor. Pentagon ya da ABD Dışişleri sözcüleri bugüne kadar YPG konusunda ne sayıklamış olursa olsun bütün Amerikan istihbarat kuruluşlarının şeflerinin hazır bulunduğu oturumda Kongre’nin istihbarat komisyonuna sunulan 2018 traporu YPG’nin kimliği konusundaki anlamsız tartışmaya tam anlamıyla noktayı koydu.

 

Ulusal İstihbarat Direktörü Daniel Coats imzasını taşıyan rapor meseleyi tek cümlede özetledi: ‘PKK’nın Suriye’deki milisi YPG muhtemelen bir çeşit özerklik arayışına girecek ancak bu Türkiye, Rusya ve İran’ın direnciyle karşılaşacak.’

 

ABD Başkanı Trump, Coats raporu açıklarken hemen sağında oturan CIA Başkanı Mike Pompeo’dan teorik olarak haftanın beş günü istihbarat brifingi alıyor. Teorik olarak diyorum çünkü Trump kendisinden önceki Amerikan başkanlarından farklı olarak bu brifinglerden kaçmak için adeta fırsat kolluyor. Washington Post’un Beyaz Saray muhabirlerinin geçen hafta yayınladığı istatiksel analiz Trump’ın haftanın beş günü alması gereken istihbarat brifingini haftada bir kaç kez ancak aldığını ortaya koydu.

 

Haberin Devamı

‘Bunlar işin magazini’ diyor olabilirsiniz...ama değil. ‘Trump bugüne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği sözleri niye tutmadı?’ ya da ‘Neden Trump başka konuşuyor bürokrasi başka?’ gibi soruları kafanızda evirip çevirirken bu istihbarat brifingleriyle ilgili detayı da hatırlarsınız.

 

Suriye şovunu bugüne kadar yöneten generalleri Trump’a YPG konusunda pembe bir tablo çizmeye devam ederken istihbarat şefleri kendisine ABD’nin kendi terör listesindeki PKK’nın uzantısı olduğunu teyit ettikleri YPG’nin özerklik peşinde olduğunu söylüyor.

 

Bütün bu çelişkilerin ortalığa döküldüğü bir ortamda Ankara doğal olarak artık ‘Merak etmeyin gerekeni yapacağız’ şeklindeki telkinlerle dizginlenebilecek durumda değil. Türkiye öncelikli olarak ABD’nin eski Başkan Obama döneminde verilen ‘YPG Fırat’ın batısına geçmeyecek’ sözünün geç de olsa yerine getirilmesini talep ediyor. Bu, YPG’nin 2016 Ağustosu’nda DEAŞ’tan kurtardıktan sonra yerleştiği Menbiç’ten çıkması demek.

 

Haberin Devamı

ABD’nin bu aşamada YPG’yi Menbiç’ten çekilmeye ikna etmesi zor gözüküyor. Onun yerine YPG’yi nasıl PKK’dan kopartabileceklerine kafa patlatıyorlar. YPG’yi PKK’ya karşı kullanıp kullanamayacakları gibi fantastik bir sorgulama içinde olduklarını Mattis’in kendisine bizzat açıkladığını Savunma Bakanı Nurettin Canikli’den öğrendik.

 

Kamuoyuna yansımayan ise şu; sahadaki Amerikalı komutanlar hala tersini söylüyor olsa da Washington Amerikan askerlerini Menbiç’ten çekmeyi ciddi ciddi tartışılıyor. Ancak Amerikan tarafı çekilme müzakere edilecekse Türk tarafının ‘megafon diplomasisi’ni bir kenara bırakmasını istiyor. Amerikalı yetkililer Ankara’yı rahatlatmaya yönelik arayış devam ederken gelen ‘Osmanlı tokadı’ gibi açıklamaların havayı yeniden boğduğundan yakınıyor.

 

Haberin Devamı

Amerikan yönetimi ‘megafon diplomasisi’ni denklemden çıkartmak istiyorsa işe kendi payına düşeni yaparak başlamalı. Geçen hafta Menbiç ziyaretinde üst perdeden demeçler veren komutan Paul Funk gibi isimlerin sesini kısıp vitrinden indirmek ABD yönetiminin elinde. Albay rütbesindeki askerlerin dahi Türkiye’ye kafa tutan çıkışlar yapmasının önüne geçilerek bütün mesajlar Mattis-McMaster ekseniyle uyumlu hale getirilirse Türkiye’den ‘megafonun sesini kısın’ beklentisi daha anlamlı bir düzleme oturabilir.

 

Bu arada Ankara’nın bir yıldır görevden alınmasını beklediği DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün büyükelçi olarak başka bir göreve atanacağı konuşuluyor. Olumlu bir hikaye arayışında olan Washington muhtemelen Türkiye’nin ABD’nin YPG ile işbirliğinin mimarlarından biri olarak gördüğü McGurk’ün gidişini Ankara’ya dönük bir taviz olarak pazarlamak isteyecektir.

 

Haberin Devamı

Öte yandan Trump yönetimi neoconların şahin ismi eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in ulusal güvenlik danışmanı John Hannah’ı yeni Suriye özel temsilcisi olarak atamaya hazırlanıyor. Hannah 15 Temmuz darbe girişiminden bir ay önce Foreign Policy’de yazdığı Erdoğan’a müdahale edilmesi gerektiğini savunan makalesiyle Ankara’nın radarına girmişti. Hannah aynı zamanda Trump döneminde yıldızı parlayan İsrail yanlısı düşünce kuruluşu Demokrasileri Savunma Derneği’nin (Federation to Defend Democracies) yönetim kurulu üyesi. Daha McGurk’ün gidip gitmeyeceği net değilken denkleme bir de Hannah’nın girmesinin Türk tarafında yine can sıkacaktır.

 

Yazarın Tüm Yazıları