PaylaÅŸ
Â
Şu an için Trump’ın Suriye’den daha büyük derdi Meksika sınırına dikmek istediği duvara bütçeden istediği payı alamaması ve bu inadı nedeniyle hükümetin üç haftadır kapalı olması. Ancak yarın aniden Suriye’den ‘derhal çıkış’ gündemine dönmeyeceğinin bir garantisi olmadığını Trump’ın altında çalışan herkes çok iyi biliyor.
Suriye’den çıkışı planlaması gereken kurumlarda ise tam bir kaos yaşanıyor. Savunma Bakanı James Mattis’in Trump’ın çekilme kararına tepki olarak istifa etmesinin ardından Pentagon epey karıştı. Mattis gibi bir denge unsurundan sonra özel sektörden gelen ve devlette tecrübesi olmayan Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın Pentagon içindeki güç çekişmelerini yönetmesi zor görünüyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı ise daha düne kadar Suriye konusunda neredeyse tamamen devre dışıydı. Askerlerin çekilmesiyle birlikte top ister istemez Dışişleri’nin sahasına kaymaya başlayacak. Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey’nin görev alanı genişletildi. Jeffrey, istifası Ankara’da neredeyse davulla zurnayla kutlanan Brett McGurk’ten boşalan DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilciliği’ne atandı. Ancak Jeffrey ve ekibinin Suriye ile ilgili kararlarda Başkan Trump’a ne kadar nüfuz edebildiği tartışma konusu.
Tüm bu karmaşa içinde İran karşıtı şahin bir gündemle yaşayan Ulusal Güvenlik Danışmanı Büyükelçi John Bolton, Trump ile koordinasyonu en kuvvetli isim olarak öne çıktı. Hatırlıyorum da neredeyse İslamofobik çizgideki Bolton’ın Beyaz Saray’daki kritik pozisyona atandığı günlerde konuştuğum bazı Türk yetkililer bu yeni muhatap konusunda epey gergindi. Yaklaşık sekiz ay sonra Bolton, kritik Suriye pazarlığında kilit aktör olarak Ankara’nın karşısına çıktı.
Bolton’ın üslubunun Ankara’da rahatsızlık yaratmış olması sürpriz değil. ‘Kürtleri Türkiye’den koruyacak bir anlaşma olmadan çekilmeyiz’ şeklindeki sözleri kişisel görüşü olmasa da bunu Türkiye’ye varmadan hem de İsrail’de üst perdeden ilan etmiş olması tam da Bolton’a göre bir hareket.
Üslup bir yana, Bolton’ın başkanlık ettiği heyetin masaya derli toplu bir çekilme planı koymamış olmasının da Türk tarafında Washington’ın niyetiyle ilgili kuşkuları tetiklediği anlaşılıyor.
Washington masaya bir plan koymadı çünkü planın operasyonel unsurları daha ortada yok. Amerikan hükümetinin geleneksel kurumlar arası koordinasyon mekanizması iÅŸlemiyor. Kurumsal koordinasyonu bırakın kurumlar arasında çoÄŸu zaman basit bir iletiÅŸim bile yok. Bolton’ın baÅŸkanlık ettiÄŸi heyet Ankara’da iken Washington’da konuÅŸtuÄŸum Suriye doyasına bakan bürokratlar Bolton’ın ziyaretinden ne beklemeleri gerektiÄŸini bilemez haldelerdi. Beyaz Saray’ın ne yapmak istediÄŸini çoÄŸu kez haberlerden öğrenmekten yakınıyorlar.Â
Beyaz Saray’ın çekilme planı daha ziyade Ankara ile yeni başlayan sıkı pazarlığın sonucunda şekillenecek. Bu süreci etkilemek isteyen aktörler pazarlığın Trump-Erdoğan eksenine endekslenmesini önlemeye çabalayacaktır.
Çekilmenin üç ayağı var; siyasi, stratejik ve taktik.
Başkan Trump siyasi kararı ve talimat verdi. Geçen süre zarfında güvenlik bürokrasisi stratejik boyutu kavramsallaştırdı. Çekilmenin DEAŞ’la mücadele ve Suriye’deki İran etkisinin kırılmasına yönelik çabalar sekteye uğratılmadan gerçekleşmesi, Türkiye’nin güvenlik kaygılarının giderilmesi ve Türkiye’nin YPG/PYD’ye dönük saldırılarının engellenmesi ABD açısından stratejik hedefler olarak kondu. Çekilmenin taktik boyutu ise henüz havada.
Amerikan tarafı, Ankara’nın taleplerini ‘maksimalist’ buluyor. Suriye’deki ABD üslerinin Türkiye’ye devredilmesine sıcak bakılmadığı gibi YPG’ye gönderilen silah ve ekipmanın toplanması konusunda da ciddi bir gönülsüzlük hakim.
YPG’nin omurgası üzerine oturan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) tamamen lağvedilerek Ankara ile geçinebilen Suriyeli Kürt ve Araplardan yeni bir yapı oluşturulması talebi de Washington’da dosyaya bakan pek çok kişiye ağır gelen bir talep. Nitekim, DEAŞ operasyonlarının koordinasyonu için Suriye’nin güneyinde küçük bir Amerikan birliği bırakmaktan bahsettikleri bu ortamda SDG’nin Ankara’nın beklediği hızda dağıtılması gerçekçi gözükmüyor.
Dahası, Amerikan bürokrasisi içinde şu görüşü dile getirenler var; ‘Türkiye’yi tanıyoruz. Yarın çıkıp biz DEAŞ’ı bir başımıza bitiremeyiz’ diye sızlanacaklar.’
Öte yandan Amerikan tarafı olası bir tampon bölge konusunda asıl pazarlığın Ankara ile Moskova arasında dönmesini bekliyor. Washington’daki genel kanaat şöyle; ‘Türklerin İdlib’de bazı tavizler vermesi kaçınılmaz gözüküyor. Ruslara HTŞ’yi silahsızlandırma sözü verdiler ama bunu yapamadılar. Bu durum Ruslara işi bitirmek için kente girmelerini meşrulaştıracak gerekçe yaratıyor.’
Bu büyük belirsizlik bulutunun içinde şu an için nispeten net olan tek şey takvim. Pentagon’ın Beyaz Saray’a sunduğu ‘minimum 90, maksimum 120 gün’ önerisi üzerinden gidiliyor. Elbette bürokrasinin Suriye’den çekilme sürecini uzatmak için daha önce olduğu gibi yine türlü taktiklere başvurması mümkün.
Washington açısından pazarlığın en önemli unsuru Ankara’nın şu an için ertelediği Fırat’ın doğusuna yönelik büyük bir operasyonun Amerikan askerleri çıktıktan sonra da engellenmesi. ABD, pazarlık sürecinde Ankara’yı Afrin tipi geniş çaplı bir operasyon yerine YPG’yi Türkiye sınırından güneye kaydırarak yerlerine Türklerle çalışabilecek Kürt ve Arapların yerleştirildiği formüle ikna etmeye çalışacak.
Bu arada duyduğuma göre ABD ile ayrı bir hatta devam eden Patriot pazarlığında işler çok da iyi gitmiyormuş. Ankara’nın ‘füze savunma ihtiyacımız acil’ uyarılarına rağmen Washington’ın masaya koyduğu ilk teklifte en erken teslimat tarihi 2026 olarak görünüyormuş.
Trump ile Erdoğan arasında son üç ayda esen sıcak rüzgarlara rağmen 2019, Türk-Amerikan ilişkileri açısından yeni sancılarla başladı. İki lider arasındaki güçlü iletişim iki ülke kurumları arasındaki derin güvensizliği gidermeye yetmiyor.
Â
PaylaÅŸ