Bunlardan ilki FIFA 2015 23 Eylül’de satışa çıktı. Öncelikle belirtelim oyun devrimsel değil. Fakat FIFA 14’e göre daha heyecanlı. Bizi muhakkak en çok ilgilendiren kısım Spor Toto Süper Lig’in seriye yeniden eklenmiş olması.
Oyun oynanışına gelirsek FIFA’nın 2012’de ilk kez oyuncuların hizmetine sunduğu Impact Engine’in seriye getirdiği dinamik yapı aynen korunmuş. Kaleciler daha atletik. Taktik yapma ve oyuncu değiştirme çok daha hızlı olmuş. Oyun hızı genel olarak serinin önceki oyunlarına göre daha hızlı. Belki de en hızlısı.
Manager Mode’un atmosferi önceki serilere göre futboldan daha uzak. Artık gazete manşetlerinde kendinizi göremiyorsunuz. Öte yandan takımınızda çok başarılı olsanız bile kulübün beklentilerini karşılamazsanız çok daha alt seviyede takımlara gönderiliyorsunuz. Örnek olarak İspanya Ligi’nde Real Madrid’le ligi ikinci bitirirseniz bir sonraki durağınız Valencia değil Almeria oluyor!
FIFA 15’in en gerçekçi özelliği Manager modundaki transfer sistemi. Bir oyuncuyu satın almak artık sadece parayı basmakla olmuyor. Öncelikle oyuncuların özelliklerini onları belli bir süre takip etmeden öğrenemiyorsunuz. Scout ekibinizin bir oyuncuyu 3-4 defa size rapor etmesi gerekiyor. Böylece oyuncunun her istatistiğini detaylı olarak görebiliyorsunuz.
Dünyaca ünlü oyuncular söz konusu olduğu zaman ise onların istatistikleri otomatik olarak gözüküyor.
FIFA 14 oynayanlar için oyunda çok köklü değişiklikler olduğunu söylemek doğru olmaz. Fakat EA PES ile yarışında çok da zayıf bir hamle yapmamış. Kaliteyi koruyarak küçük değişikliklere gitmiş. Oyun severlerin bu yılın şampiyonunu belirlemeleri için 13 Kasım’da çıkacak PES’i beklemeleri gerekecek gibi…
Teknik sıkıcı konulara girmeden önce satışa resmi olarak çıkalı 1,5 ay olan ürünün Sony için ne ifade ettiğini anlatmaya çalışalım. Sony uzun süredir finansal sıkıntılar içinde olan şirket. Japon ekonomisinin son yıllarda pek parlak olmayan ekonomisine paralel olarak teknoloji firmaları da çok istikrarlı bir grafik izlemiyor. 2000 yılında 200 milyar dolar olan Sony’nin piyasa değeri günümüzde 20 milyar dolara kadan düşmüş durumda. Bunun nedenlerini sadece Japon ekonomisinin son yıllarda içinde bulunduğu durgunlukla açıklamak akıl kârı olmaz. Sony, Panasonic ve Sharp gibi dev firmalar zamanın ruhunu yakalayamadıkları için televizyon, cep telefonu ve dijital kamera gibi pazarlarda Apple ve komşuları Samsung’un gerisinde kaldılar.
Öte yandan Sharp ve Panasonic’in içinde bulunduğu nakit sıkıntılarının bir benzerinin Sony’de yaşandığını söylemek mümkün değil. Fakat şirketin insan gücü ve mali konularda pek çok tedbir aldığını biliyoruz. Şirketten kademeli olarak 1000’in üzerinde insanın işten çıkarılması söz konusu. Bunca sıkıntı içerisinde ise Sony’nin sığındığı tek güvenli liman ‘oyun konsolları’ yani Playstation birimi.
Playstation 3 ile birlikte dünya pazarında Microsoft Xbox 360 ile kıyasıya bir rekabet içinde olan Sony ürün çeşitliliğini artırarak bundan 1.5 sene önce Playstation Vita isimli el konsolunu piyasa çıkardı. Sony’nin bunla da ürün çeşitliliğine bir yenilik getirdiğini söylemek zor. Zaten cihazın çıkış tarihinin sürekli olarak ertelemesi de Sony’nin CEO’su Kazuo Hirai’nin adını ‘Bay Geç Kalan’a çıkardı.
Özellikle cep telefonu başta olmak üzere, dayanıklı tüketim malları kalemlerinde zarar eden veya beklediği satışları gerçekleştiremeyen Sony’nin şu an en sağlam kalesi durumunda bulunan Sony ise Playstation 4 ile çok iddialı. Diğer ürün kalemlerinden beklediği ekonomik tatmini sağlayamayan Sony için Playstation şu an şirketi ayakta tutan en önemli ürün kalemlerinden biri.
Donanım kısmının ne kadar güçlü olduğu çok yazılıp çizildi o yüzden bunlara değinmeyeceğim. Cihazla ilgili olarak ilk bakışta farkedilen durum şu ki açılır açılmaz bir oyun havasına giriyorsunuz. Sony’nin menüler arasına serpiştirdiği müzikler, cihazın açılış şekli, yeni joysticklerin ele kavranışı oldukça güzel. Multimedya araçlarında eksikler olduğunu da bu bağlamda eklemek doğru olacak. Özetle Sony Playstation 4’ü elinize aldığınızda bu cihazla keyifli saatler geçirebileceğinizi biliyormuş gibi bir havaya kapılıyorsunuz.
Peki ya Playstation 4’ün en büyük sıkıntısı şu an için ne? Kesinlikle görsellik. Bundan önceki Playstation 3’ün erişebildiği çözünürlük oranı 720 p ile ifade ediliyordu. Playstation 4’te de bu oran aynı. Sadece oyun arasına giren videolarda çözünürlük 1080p’ye çıkıyor. Tabiki donanım olarak PS3’ten daha kuvvetli olduğu için PS4’teki oyunların grafik kalitesi daha bir başta. Fakat Playstation 3’ü 4K bir TV’ye bağlarsak çok kaliteli bir görüntü elde edebileceğimizi unutmamalıyız.
Öte yandan yine de Playstation 4’ün grafik kalitesini henüz test edebileceğimiz kadar ürün elimizde yok. PS4 bu bağlamda biraz aceleye getirilmiş gibi. Eğer ürün çıkmadan 1-1,5 yıl gibi bir süre önce cihaz oyun firmalarına gönderilseydi büyük stüdyolar daha iyi işler çıkarabilirlerdi. Microsoft ile girişilen pazar yarışında ürünü benzer zamanlarda piyasaya sunmak için iki şirketinde ciddi bir yarışta olduğu buradan anlaşılıyor.
Önemli oyun stüdyoları cihazla daha fazla zaman geçirdikçe makinanın limitlerini zorlamaya başlayacaklardır. Grafik kalitesi hakkında konuşmak için ikinci nesil oyunları beklemek daha isabetli olacak gibi.
Kısaca 2013 sonbaharının en büyük bombası Xbox One ve Sony Playstation 4 oldu. Bu yeni nesil konsolların beklentiyi ne kadar karşıladığı tartışmaya açık. Ekran çözünürlüğünün 720p olduğu bu cihazlar 4K TV’ler yaygınlaşmadan tam olarak görüntü performanslarını ortaya koyamayacaklar gibi. İki cihazın karşılaştırılmasıyla ilgili olarak oldukça çok makale yayınlandı. Biz şimdi 2013 sezonunu kaparken kimileri için yılın en önemli oyunu olan Call of Duty (CoD) Ghost’tan bahsedeceğiz.
Call of Duty hakkında çok şey söylemeye gerek yok. 2004’ten beri Activision bünyesinde çıkan oyun içinde ilk bakışta pek bir yenilik olduğunu söylemek zor. Oyunun yapımcısı Infinity Ward burada yıllar içinde kemikleşmiş oyuncu kitlesini kaybetmemek için uzun zamandır olduğu gibi elini biraz korkak alıştırmış. CoD’u CoD yapan bütün unsurlar oyunun içinde aynen yer almaya devam ediyor. Bu yıl ise yeni olarak tanıtılabilecek tek unsur yeni hikâye kurgusu.
Call of Duty Ghosts’un senaryosuna bakıldığında oyun kabaca ‘Amerika’yı kurtarmak yine bize düştü’ oyunu. Kuzey Amerika topraklarını elinde bulunduran Federation isimli bir gruba karşı mücadele eden Logan isimli bir askeri canlandırıyoruz. Logan kardeşi Hesh ve Babası Elias ile birlikte ABD’nin ‘yeni bağımsızlık savaşı’na katılıyor. Ve Güney Amerika birliklerinden oluşan Federation’a karşı mücadele ediyor.
Oyun süresince yapıma ismini veren Ghosts yani ‘Hayaletler’ takımının bir parçası oluyoruz. Hayaletler kabaca 5 kişiden oluşan bir özel harekat ekibi. Federation’ın başında ise Rorke isimli eski bir Ghosts üyesi var. Rorke bir Hayaletler ekibine dahilken bir görevde ekibinin kendisini yüz üstü bıraktığını düşünerek Hayaletleri yok etmek ve ABD’yi ele geçirmek üzere yeni bir oluşumun içinde giriyor. Oyunun senaryosu boyunca amacımız ise Rorke’ saf dışı bırakmak.
Senaryo dışında pek bir yenilik içermeden CoD Ghosts yeni nesil konsollarda da görsel olarak hayal kırıklığı yaratmışa benziyor. Ama her şeye rağmen serinin hayranlarının oyunu heyecanla oynayacağı kesin. Yapımın sonunda ise bir Eminem sürprizi var.
Aral İthalat'ın Türkiye'ye getirdiği Call of Duty Ghosts Xbox 360 ve Playstation 3 için 220 liraya satılıyor.
Fakat artık arabalar kadar insanların da yer aldığı bir NFS’ye ihtiyaç var gibi gözüküyor. Zira yeni çıkan NFS serileri oyun içinde ‘sağlam’ bir senaryo olmamasından dolayı sürekli birbirinin kopyası gibi olmaya başladı. NFS The Run’daki gibi insan figürü oyundan biraz daha uzak kalırsa serinin sonu geçen günlerde aşırı hız yüzünden hayatını kaybeden da Hızlı ve Öfkeli serisinin başrol oyuncusu Walker gibi olacağa benziyor…
GÖKDELENLERİN YERİNİ KASABALAR ALDINeed For Speed Rivals önceki oyun Most Wanted’tan çok daha heyecanlı bir oyun. Fakat seriye bir yenilik getirdiğini söylemek güç. Rivals’ta önceki oyun Most Wanted’da olduğu gibi devasa bir haritada dolaşıyorsunuz. Fakat harita bu kez daha çok şehir dışında geçiyor. Yani devasa gökdelenlerin arasında değil küçük kasabaların arasında yarışıyorsunuz. Oyunun haritası 160 kilometrelik olarak tasarlanmış. Bu Most Wanted’dan daha geniş bir haritada oynandığı izlenimini veriyor. Harita genişliği Criterion’un Need For Speed’in dağıtıcısı EA için hazırladığı 2010 yapımı Hot Pursuit’in genişliği ile aynı.
Oyuna otomatik olarak başlanan Porsche 911’le birlikte yapım içinde Aston Martin’den BMW’ye Dodge’dan Mercedes’e kadar pek çok araç modelini kullanabiliyorsunuz. Yapım içinde yarış tipleri önceki oyunlara göre biraz makyajlanarak yeniden sunulmuş. Polis kariyeri veya yarışçı kariyerinden hangisini seçtiğinize göre yarışlarınınız tipi değişiyor.
MODİFİYE KONUSU YİNE SIKINTILI
Yarışçı kariyerinde ‘polisten kurtulma’, ‘klasik yarış’, ‘zamanlı yarış’ gibi opsiyonlar önünüzde açık. Bu yarış tiplerini kadar başarılı şekilde tamamlarsanız (Başarıdan kasıt ne kadar hızlı olarak yarışları tamamladığınız.) kazandığınız ödül puanları o kadar yüksek oluyor. Ödül puanları ile yeni bir araba alabiliyor aynı zamanda da mevcut arabanızı modifiye edebiliyorsunuz. Modifiyeden kasıt Underground serisinde olduğu gibi aracın komple tampon, kaput gibi bölgelerini değiştirmek değil. Sadece renk değişimi ve desen uygulamaları yapabilmek.
“Dümene, dürbüne ve rüzgara bak.” Çok sevilen bir korsan türküsü böyle başlar. Assassin’s Creed IV’te (AC 4) aynen böyle başlıyor. Ağustos ayında Almanya’daki Gamescom fuarında görme şansını bulduğumuz AC4 1718’den günümüze kadar olan çok geniş bir zaman dilimini kapsıyor.
Serinin beşinci oyunu yine heyecan yine aksiyon ve her zamanki gibi tarih dolu. Tarih 18. yüzyılın başı. Yer Kuzey Amerika’nın batı kıyıları. Korsanlar, İngiliz ve İspanyol donanmalarının iç içe geçtiği bu coğrafyada Edward Kenway büyük paralar kazanmak uğruna korsanlığa başlayan bir çiftçi.
Çiftçilikle karısına iyi bir hayat sağlayamayan Edward korsanlığa ‘sınıf atlamak’ ve zengin olmak için başlıyor ve kendisini kısa süre içerisinde Jamaika ve Küba arasındaki denizlerde kılıç sallarken buluyor. Edward Kenway AC 3’ten tanıdığımız Haytam Kenway’in babası. Kendisi serinin diğer oyunlarında olduğu gibi doğuştan bir Assasssin (Assassin suikastçi demek. Oyundaki orijinal deyime sadık kalmak adına yazının devamında da böyle anacağız.) değil. Kendisi zaman içerisinde kendisini Assassin cemaatinin içinde buluyor. Kenway’in açık denizlerdeki en büyük düşmanları ise dönemin dünya hakimi olan İngilizler ve İspanyollar.
İSPANYOL VE İNGİLİZLERE DİKKAT
Hikayeye kısaca değinmek gerekirse… Kenway açık denizlere açıldıktan kısa bir süre sonra mürettabatına dahil olduğu korsan gemisi batırılıyor. Okyanusta mahsur kalan bu genç Galli mahsur olduğu adadan bir İngiliz tüccar sayesinde kurtulur. Bu sırada istemeden de olsa adadan kurtulurken bir Assassin’i öldürür ve kıyafetlerini üzerine geçirir. Tek derdi para kazanmak olan bu genç adam Assassin’in üzerinden çıkan eşyaları satmak derdindedir. Çok kısa bir zaman içinde öldürdüğü Assassin’in cebinde bir cam küp ve not bulur. Notta elindeki küpü aslen bir İspanyol olan Havana valisine vermesi gerektiği söylenir. İşte bu tam da Edward’ın para kazanmak için aradığı fırsattır.
Hırslı korsan sığındığı İngiliz tüccarla birlikte Havana’nın yolunu tutar ve Kingston, Nassau ve Havana arasında geçecek olan macerasına başlar. Edward istemeden de olsa kendisini tarihi Tapınak Şövalyeleri ve Assassin’ler arasında asırlardır süren mücadelenin içinde bulur. Hikayenin bunda sonraki olay örgüsünü serinin hayranları aralayacaktır.