MAÇ içerisinde ortaya çıkan tablo son derece enteresandı. Sinirli ve stresli olması gereken takım İngiltere idi... Rio Ferdinand olayı yüzünden buraya gelmek istememişlerdi, deplasmanda oynuyorlardı ve üstüne üstlük seyircileri de yoktu.
Buna rağmen, sakin olan, futbol oynamaya çalışan ve oyuncuları iyi anlaşan takım İngiltere idi. Peki biz ne yaptık... Futbolcularımız yüzde yüz herşeylerini vererek oynadı ama, rakipten çok daha stresli ve sinirliydiler. Halbuki bizim daha sakin olmamız gerekiyordu.
Milli Takım, sanki birbirlerine yabancı oyunculardan kurulmuş gibiydi. Anormal derecede anlaşmazlık vardı. İngilizleri havadan geçmenin çok zor olduğunu bütün dünya biliyor ama biz ısrarla hava toplarından medet umduk. Kenarlara kadar topu iyi götürdük, ancak bitirici noktalarda ne adam geçebildik, ne de doğru dürüst orta yapabildik. Nihat'ı gol pozisyonuna sokamadığımız için, sık sık geriye gelip top almak zorunda kaldı. Büyük ümitler bağladığımız Emre tam bir hayal kırıklığı yarattı. Maç boyunca bütün yaptığı iş, topu sol bekten alıp, o kanadın ilerisinde oynayan futbolcuya vermekti. İleriye doğru bir tek etkili hücum yapamadı.
En çalışkanı Okan'dı
İbrahim, ileriye çok güzel gidiyor ve topu geriye veriyor! En azından bir adam geçip, güzel bir orta yapması lazım ama yapamıyor. Çok iyi niyetli, kalbinden oynuyor, bunların hepsi tamam da, beceri yok. Orta sahanın en çalışkan ismi Okan'dı.
İngilizler o kadar iyi yer tuttular ki, bize paslaştırma yaptırmadılar. Hep 'çok teknik oyuncular' diye övdüğümüz Sergen, Emre Belözoğlu ve Okan, sahayı çok iyi parselleyen İngiltere karşısında iki pas üst üste yapamadılar. Bunları yapamadığımız için de sürekli topu şişirip durduk. Dünyada hangi takım İngilizler'den kafa topu alıyor ki, biz alacağız.
Yıldıray oynamalıydı
Şenol Güneş'in oyuncu değişiklikleri de yanlıştı. Tuncay, tecrübesiz olduğu için bu maçın adamı değildi. Bu oyuncunun yerine Yıldıray'ı alması daha doğru olurdu. Ergün ve İlhan'ın da çok önceden oyuna alınması lazımdı. Belki de Ergün'ü ilk 11'de başlatmak, en doğrusu olurdu. Alpay, defansımızın en iyisiydi. Ama, Beckham'a yaptığı terbiyesizlik, yenir yutulur cinsten değil. Hiç gereği yokken, penaltıyı kaçıran rakibine gidip birşeyler söyledi. Allah'tan Beckham soğukkanlı davrandı da, iş fazla büyümedi.
Sonuçta, yanlış üstüne yanlış yapan ve sinirli olan taraf bizdik. Hiç öyle oturup ağlamamıza gerek yok. İngiltere'nin sadece ilk yarıda üç tane net gol pozisyonu ve bir tane de kaçırdığı penaltı vardı. Gol yemediğimize şükredelim.