Paylaş
Türkiye’de doğmuş, İngiltere’de okumuş, Dünya’nın pekçok farklı ülkesinde kısa süreler de olsa yaşamış bir insan olarak sizinle bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Türkiye’de genel olarak herkes yaptığı işten ve pekçok şeyden şikayetçidir. Devamlı birilerini suçlama hali çok geneldir. Tatminkarsızlık adeta olması gereken bir kişilik yapısıymış gibi kabul ediliyor.
Çok az insandan güzel cümleler duyuyorum. Bunu şu an için değil, 33 yıllık gözlemim adına söylüyorum.
İngiltere’de okuduğum süreçte çok ilginç birşey farkettim. Sokakta çöpçülük yapan bir adam, marketteki kasiyer, ilan dağıtan çocuk bile Dünya’nın en önemli işini yapıyormuş edasında işlerini yaparlar. Yaptıkları iş çooookkk önemlidir. Bizde ise genel bir memnuniyetsizlik ve işe karşı isteksizlik hali vardır. Herkes bir şikayetçidir.
Dünya’nın pekçok farklı ülkelerini gezerken, gerçekten İstanbul’a geldiğim ve havalimanına indiğim o an eğilip toprağı öptüğümü ve sahip olduğumuz herşey için hissettiğim minnettarlığı hatırlıyorum.
Bir çok ülkede yeraltı sistemleri çok kötü olduğu için her yer lağım kokuyor, başka bir ülkede bütün sokaklar evsiz insanlar ile dolu, Avrupa’nın bazı ülkelerinde her yer farelerle dolu ve Avrupa’nın pekçok yerinde Türkiye’deki sağlık sistemi gerçek anlamda yok.
Bizde bir aile kültürü, birbirine sahip çıkmak gibi insani değerler var. Hiç unutmuyorum, ismini vermeyeceğim bir ülkede bir sokak kedisi görmüştüm. Hamile karnı burnunda, belli ki aç ve gözümün içine bakıp miyavlıyor. Hemen kafeden yiyecek birşeyler istedim. Onun yiyebileceği şekilde yaptırdım ve kediciğe verdim. Garson kadınlar şok içinde baktılar. Adeta bana neden böyle birşey yapıyorsun gibi baktılar. Ve içlerinden birtanesi diğer kadınlara döndü ve ‘Ben hamile olup aç olsam, kimse bana bir yemek vermez ‘ dedi. O an gerçekten insanlık adına çok üzüldüm. Tabii üzülmekte aslında bir tür ego yapmak, herşeyin bir zamanı var.
Lakin Türkiye’de doğduğum için ve bu topraklarda yaşadığım için çok şanslıyım. Tamam herşey mükemmel, herşey harika demiyorum elbette. Ama şunu unutmayın ki Dünya’nın hiçbir yerinde herşey harika değil. Heryerin kendine göre sorunları var. Kuzey Avrupa ülkeleri ve Kanada gibi ülkeler kabul ediyorum çok daha farklı bir konumdalar. Şunu unutmayın ki bizlerin yükseliş ve çok iyi bir dönemde olduğumuz tarihsel dönemlerde onlar da çok kötü dönemler yaşıyorlardı. Daha şurda kendilerini toparlayıp iyi döneme geçmeleri çok yeni... Bırakın iyi bir dönemde yaşasınlar. Bizim astrolojik olarak sınavlarla dolu bir dönemden geçtiğimiz bu zamanda sevgi de kalmamız, sahip olduklarımızdan dolayı mutlu olmamız çok değerli...
Gerçi şimdi Kanada içinde şunu söylemem lazım, orada yaşayan bir arkadaşımın bir sağlık problemi oldu, bu arada vatandaşlığı da var, uzman doktorla görüşebilmesi için 3 ay sonraya randevu verdiler. Özetle her gülün bir dikeni vardır.
Brezilya’da bana çok tarihi ve en eski yapıları olan bir kilise olduğunu söylemişlerdi. Ne kadar eski dedim. 200 yıllık dediler. Gerçekten gülmemek için kendimi çok zor tutmuştum. Bizim yeni camimiz bile 500 yıllık. Ayrıca Dünya’nın en eski kilisesi Tarsus’da... Bütün Dünya tarihini değiştiren. Dünyanın en eski yapısı ve tapınağı Urfa Göbeklitepe’de...
Şu dolaştığınız sokaklar, dokunduğunuz her bir tarihi doku, o kadar değerli ki... Kelimeler bunu ifade etmek için yetersiz kalır. Dünyanın gittiğim pek çok ülkesinde 4 mevsim yok. Biz 4 mevsimi birden tam olarak yaşıyoruz.
Dünyanın en güçlü ordularından birine sahibiz. Türkiye’nin gerçekten taşı toprağı altın ve heryer müthiş değerli...
Dünya’nın en gelişmiş yemek kültürlerinden birine sahibiz. Ve gerçek anlamda bir lezzet cennetindeyiz diyebilirim...
Herşeyden önce insanımız biraz içgüdüseldir ama iyidir. Anaerkil bir toplum olduğumuzdan dolayı dişil kalitelerimizin çok yüksek olduğunu söyleyebilirim.
Dünya’yı bir beden olarak düşünecek olursak, Türkiye’ye Dünya’nın midesi ve karnı diyebiliriz. Yani solarpleksusu. Gerçek anlamda Türkiye çok değerli.. Ve bizler çok şanslıyız.
İstanbul boğazında karşıdan karşıya geçebilmek yada boğazın kenarın da bir yürüyebilmek, haftasonu adalara gidip bir dolaşabilmek, ormanlarımızda piknik yapabilmek ve Türkiye’nin bütün şehirlerindeki güzellikleri yaşayabilmek gerçekten paha biçilemez. Karadeniz turuna gidişimi hala unutamıyorum. O nasıl bir güzellik, nasıl bir doğa harikası...
Antakya, Mardin, Urfa ve Diyarbakır, insanı gerçekten mistik bir Dünya’da, insanlığın beşiğinde dolaştıran yerler. Beni çok büyülüyor.
İzmir, Bodrum, Fethiye zaten cennet bahçeleri... Çok bana göre değil, insan iyice bir rahatlıyor orada. Ben daha İstanbul insanıyım.
Bursa yı söylemeden edemeyeceğim, benim aşkım Bursa, çok seviyorum Bursa’yı... Bursalı değilim, hatta ailemden kimsenin bir bağı yok. Lakin Bursa, tarihi dokusu, kaplıcaları, Evliyaları ile beni çok etkiliyor.
Eskişehir, Kapadokya, Nevşehir, Pamukkale veee saymak ile bitmeyecek düşündükçe kitaplar hatta kütüphaneler dolu yazsak bitmeyecek bir hazinenin içindeyiz...
Ahhh Konya... Hz. Mevlanam benim; sen yüzlerce yıl geçmesine rağmen ışık saçmaya devam ediyorsun...
Işık eri, benim sonsuz saygı ve kalben aşk duyduğum Hacı Bektaşı Veli Hazretleri ....
Gerçekten bu satırları yazarken hissettiğim mutluluktan ve sevgiden dolayı gözlerim doluyor... Bu kadar güzelliğin ve şanslı olmamızın farkında olarak aslında çok daha mutlu olsak....
Sokakta insanlar çok rahat birbirlerine kızıyor, bağrıyor, küfür ediyor. İş hayatında veya evde kendisini üstün olarak hissetmek için elinden geldiği kadar başkalarını aşağılıyor, küçümsüyor ve şikayet ediyor.
Aslında egomuzu bir kenara bıraksak, hayatımızdaki güzellikleri görerek yaşamayı seçsek, sevmeyi seçsek ve etrafımıza mutluluğu yaymaya odaklansak, herşey nasılda bambaşka olurdu...
Herşeyi bildiğimizi düşündüğümüz noktadan, şu sonsuzlukta bir hiç olduğumuz farkındalığına gelsek ve asıl olanın hiç birşey bilmediğimiz olduğunu kabul etsek, çok rahatlayacağımızı düşünüyorum...
Yazmaya devam edeceğim...
Sevginin Kaynağının Gücü Bizlerle Olsun...
Sizi seven bir Can...
Paylaş