Paylaş
Bir de Türk toplumunda yaygın kullanılan, kalıplaşmış cümleler vardır, "Yemeğini yemezsen seni dışarı çıkarmam", "Kız gibi ağlama", "Hemen buraya gel yoksa gidiyorum..." Bunların hepsi sizin için o anı kurtaracak çözümler yaratsa da çocuğunuz için çözmekte çok zorlanacağı ve belki farkına varması bile yıllarını alacak ya da hiç anlayamayacağı problemler edinmesi, otomatik davranışlar geliştirmesi demek.
Nitekim birçoğunu siz de yaşadınız... Mesela deli gibi öfkelendiğiniz bir olayda eşiniz "Bunda kızacak ne var" dediğinde siz gerçekten kızacak bir durum olmadığını anlamadınız... Psikomola'dan Uzman psikolog Reyhan Uzun ile Türk toplumunda en yaygın kullanılan bu kalıpları ve neden oldukları davranış biçimlerini derledik. Belki davranışınızın nedeni çocuklukta duyduğunuz bu sözler olabileceği gibi, çocuklarınızınki de sizin söylediklerinizdir.
KAFASINI MASAYA VURAN ÇOCUK İÇİN MASAYI DÖVMEK
- Kafasını masaya vuran çocuk ağlar ve annesi-babası gider masayı dövmeye başlar. ‘Eh Eh masa, bir daha sakın oğluma vurma’ diye. Bu sözcükler genelde birçok anne babanın ağzından zaman içinde belki pek çok kez dökülmüştür. Peki bu çocuğunuza aslında ilerisi için nasıl mesaj vermektedir ya da söylediğimiz şey çocuğumuza neyi öğretmektedir?
Bu tutum sonrasında çocuk her düştüğünde, her kafasını vurduğunda ya da ayağı takıldığında kabahatliyi dışarıda aramaya başlar, başkalarını suçlar ve yaptığı şeylerin sorumluluğunu almaz. Hataların sorumlusu olarak başkalarını görür. Sorumluluk almamayı öğrenir.
"GEL YOKSA BEN GİDİYORUM"
‘Hemen buraya gel yoksa ben gidiyorum’, ‘Bunu buradan al yoksa sevmem seni,’ gibi terk edilme ve sevgisizlikle tehtit etme bir çocuk için en tehlikeli şeylerdir. Hiç bir çocuk sevgisizlikle ve terk edilmeyle tehtit edilmemelidir. Bu söylemler çocukta güven ilişkisi zedeler, sevginin koşullu olduğunu, ancak istenilen şeyleri yaparsa sevilebileceğine dair öğrenme geliştirir. Anne ile çocuk arasındaki koşulsuz sevgi ve güven bağı kişinin yetişkin hayatında diğer insanlarla kuracağı ilişkinin temelini oluşturur.güvensiz ve tehtidkar , sürekli sevilmemekle tehtit edilen bir ortamda büyüyen çocuk insanlara güvenmemeyi, şüpheci olmayı öğrenir, terk edilme korkusu yaşar, kaygı bozuklukları geliştirme olasılığı vardır.
"SENİN PABUCUN DAMA ATILDI"
’Kardeşin oldu artık senin pabucun dama atıldı’, bir çocuğa yeni doğan kardeşinin olduğu dönemde söylenmesi gereken en son sözdür herhalde. Yeni bir kişinin eve dahil oluyor olması, çocuk için tamamen kriz hali ve endişe yaratıcı bir durumken bu cümleyle beraber biz aslında ona ‘Artık senin değil, kardeşinin istekleri ön planda, sen daha arka plana düşüceksin, kardeşin şu anda daha öncelikli’ demiş olmaktayız. Bu da bir çocuk için normal olan kardeş kıskançlığını tetikler ve kardeşe karşı olan öfke, nefret, kıskançlık duygularını ön plana çıkarır ve zaman zaman ortaya çıkabilecek ağlama nöbetleri, içekapanmalar, tutturmalar, regresif hareketler, davranış problemlerinin ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelir.
TEHDİT ETMEYİN: YEMEĞİNİ YEMEZSEN GEZMEYE GİTMEYİZ
‘Yemeğini yemezsen gezmeye gitmeyiz, oyuncaklarını kaldırırım, anane gider…’ gibi tehtid cümlelerini daha çok ufak çocuklarda yemek yedirebilme mücadelesi verirken kullanılır. Çocuk yemek yemek istemez, ebeveyn için o anda o yemeği yedirmek ve bir an önce masadan kalkmak en önemlisidir, dolayısıyla çocuğun bir an evvel tabağındaki yemeği bitirmesi için tehtidler devreye giremeye başlar. Bu tehditler çocuğa ne öğretir? Tehdit istenen davranışa ulaşmak için kullanılabilen etkili bir yöntemdir, ilerde bende bir şeyleri yaptırmak istediğimde bu yolu kullanabilirim düşüncesi. Ayrıca çocuk için yemek yemek bir şeylere ulaşabilmek için kullanılan bir araç gibi görülmeye başlar ve sağlıksız beslenme alışkanlığını tetikler, dolayısıyla beslenme bozuklukları görülme olasılığı daha fazladır, aynı zamanda anne-çocuk ilişkisinde çatışmaları ve iletişim bozukluklarını tetikler.
KARDEŞ ÇATIŞMASI
- ‘Sen büyüksün, kardeşin ağlamasın bu seferlik alttan al bir şey olmaz.’, ‘Affetmek büyüklüktür’, ‘Sen ablasın ama…’ gibi yönlendirmeler kardeşi olan evin içinde çatışma zamanlarında birçok anne babanın varolan sorunu bir an önce çözümleme ihtiyacını gidermek amacıyla kullanılır. Peki nedir bu yönlendirmelerin ileriki aşamalarda çocuğa kazandırdığı davranış? Hakkını aramama, hakkını aradığı zaman suçluluk hissetme, isteklerini doğrudan ifade edememe, duygularını bastırma ve sonrasında da meydana gelen öfke patlamaları, kardeşe yönelik kızgınlıklar ve anne babaya duyulan öfke.
"KIZ GİBİ AĞLAMA"
Türk toplumunda bir erkeğe biçilen en zor görevdir belki de ağlamamak. ‘Erkekler ağlamaz’, ‘Kız gibi ağlama’, Çok ufak yaşlardan itibaren duyarız, çocuklar oyun oynar, erkek çocuk düşer, ayağı incinir ve ağlamaya başlar, hemen yanına koşan baba ya da anne çocuğunu teselli etmeye çalışırken ya da onu sakinleştirmeye çalışırken ‘Kız gibi ağlama hemen, erkek adam ağlar mı oğlum ya’ gibi öğrenilmiş kalıp cümleleri kullanarak çocuğunu yatıştırmaya çalışır. Burada erkeğe verilen mesaj; sen duygularını belli etmemelisin, erkeksin ağlayamazsın, her zaman dik durmalısındır.
ÇELİŞKİLİ SÖZLER SÖYLEMEYİN
Çocuklarımıza zaman gelir ‘ Sen artık büyüdün bunları yapabilirsin’ deriz yeri gelir ‘Sen karışma bakalım, çocuklar böyle şeylere karışmaz’, anne babaların kendi içinde çeliştiği ve çok sık yaptığı bir durumdur bu. Çocukların zaman zaman büyümelerini ve kendi sorumluluklarını almalarına yönelik mesajlar vermek, bazen de fikirlerini beyan etmesine izin vermeden çocuğun kafasında oluşturulan çelişkiler. Zamana ve duruma göre ebeveynlerin vermiş olduğu tepkiler ve değişen tutumları, çocuğun kendi hakkındaki görüşlerini farklılaşmaktadır. Buda aslında en temelde kendine yönelik güveni sarsan ve şüpheciliği tetikleyen bir tutumdur. Ben aslında kimim? Sorusunu getirir gündeme çocuk için, büyük gibi mi davranmalıyım yoksa, çocuk mu olmalıyım? kararsızlık, çelişkiler ve çelişik tutumun arkasında temkinli olma, kararsız kişilik yapısı ortaya çıkabiliyor.
"YEMEK ARKANDAN AĞLAR"
’Yemeğin hepsi bitecek arkandan ağlar yoksa’ yemek yemek kişinin kendi karar vereceği, doyup doymadığını ancak kendi kontrol edebileceği bir şeydir. Fakat özellikle küçük çocuklar yemek konusunda anne babalar için biraz zorlayıcı olabiliyorlar. Sorunun çözülmesi için de dışsal bir etken oluşturarak çocuk üzerinde vicdani olarak disiplin oluşturmaya çalışıyoruz. Sonra çocuk her yemeğini yemediğinde kendini kötü hissetmeye başlamakla beraber, kendini suçlamaya yönelik duyguları tetiklenmektedir. Böylece yemek yemek başkasını mutlu etmek için meydan gelen bir eylem halini almaktadır.
DÜŞÜNCELERİNİ KONTROL ETMEYE ÇALIŞMAYIN, ZORLAMAYIN
‘Onunla oynamak istemiyorum’ diyen çocuğa annesi, ‘Aaaa ne kadar ayıp öyle söylenir mi hiç?’ gibi tepkiler verebiliyoruz. Küçük yaştan itibaren olumsuz duygularımızı bastırmayı, yokmuş gibi davranmayı öğrenerek büyüyoruz. Mutlu olmak, heyecanlanmak, eğlenmek ne kadar ön plana çıkartılması gerekiyorsa, mutsuz olmak, hayalkırıklığı ya da tedirginlik gibi duygular bir o kadar gösterilmemesi gereken ve bastırılması gereken duygular olarak görülmektedir. Sürekli bastırılan duygular bir süre sonra bizi aslında duygularımızı ortaya koymamız gerektirdiğine dair inancı beslemeye başlar, sürekli kendimizi bastırmaya çalışırız.bir süre sonra kontrolsüzce öfke patlamaları veya sebebi bilinmeyen saldırgan tutumlara zemin oluşturabilir, aynı zamanda düşüncesine saygı duyulmamanın vermiş olduğu düşüncelerini farklı gösterme çabasına girme ve kontrolcü tutum oluşmaya başlar.
"ÖCÜ VAR", "POLİS AMCA KIZAR", "DOKTOR AMCA İĞNE YAPAR"
‘Öcü var oraya gitme, bak gidersen doktor amca iğne yapar, polis amca kızar’ bu cümleler çocuğun o andaki atılımcı davranışını durdurmayı amaçlayan, çocukları korkutarak istenmeyen davranışı yapmasını engellemek, gözünü korkutmak olmaktadır. Uzun süreli baktığımızda çocuk hasta olduğunda doktora gitmek istemez, hastaneye gitmek, aşı yaptırmak onlar için kabus halini alır, düşüncesi bile onu öfkelendirmeye, ağlatmaya yeter hale gelir. Yada sokakta polis gördüğü zaman korkarak kaçmaya, uzaklaşmaya başlar ve korkusu tetiklenir. Ebeveynlerin ikna etme sürecinde yetersiz kaldıklarını hissettikleri noktada çözümü dışsal etmenlere bağlayarak, korku geliştirerek çözüm ararlar. İleriki süreçte çocuk tek başına tuvalete girmeye, diğer odaya geçmeye korkar hale gelebilir, cesareti kırılır ve kendine dönük özgüveninde zaman içinde sıkıntılar başlar. Yalnız kalma kapasitesi düşer, farklı korkular geliştirmeye başlar, ebeveynlerine daha yapışık hale gelir. Ayrıca bu tehtitler çocukta kaygıyı tetikler ve kaygı bozuklukları geliştirme olasılığını arttırır.
"DİKKAT DE YANMA SAKIN"
‘Aman dikkat et de, düşme’, ‘Eyvah!! yanma sakın!’ gibi endişeli hareketleriyle aşırı korumacı tutum sergileyen ebeveynler çocuklarının her seferinde attığı adımı engelleyip gelişmesine engel olduğunu farketmemekle beraber ileriki zamanlarda çocuğun daha pasif kalan, özgüveni düşük, bağımlı kişilik geliştirmeye yatkın, korkak, sorumluluk almakta güçlük çeken, benlik saygısı düşük bireyler olmalarına zemin oluşturmaktadır.
Paylaş