Paylaş
Bu açıklamanın ardından doğal olarak akıllara; Paul Ryan isminin Cumhuriyetçi parti başkan adaylığı yarışında nereden çıktığını, sürecin hiç bir noktasında olmadan adaylık noktasına nasıl gelebildiği sorusu akıllarda belirdi.
Bu durumu doğru anlayabilmek için belki de önce yapmamız gereken, Cumhuriyetçi partinin ön seçim sürecini ve sistemsel anahtar taşlarını değerlendirmektir. Birçok eyalette yapılan ön seçimlerden evvel her iki partinin de adayları, partilerinden başkan adayı olduklarını açıklarlar. Nitekim Cumhuriyetçi partiden de Donald Trump, Jeb Bush, Marco Rubio, John Kasich, Ted Cruz, Ben Carson, Carly Fiorina gibi isimlerde bu sürecin başında adaylıklarını açıkladılar.
Bu yarışta adayların en önemli misyonları, yaklaşık bir buçuk yıl sürecek ön seçim ve genel seçim kampanyalarının finansmanını ve bu finansmanın alt yapısını hazırlama sürecidir. Bu süreci takiben, Caucus ya da Primary adı altında yaşanan ön seçimler, adayların başkanlık yolundaki serüvenin en önemli kısmını oluşturur. Adaylar ön seçim sürecine başladıklarında, ABD’nin bütün eyaletlerinde yapılan ön seçimlerde belli delege sayılarını yakalamakla mükelleftirler. Cumhuriyetçi partiyi ele aldığımızda bütün eyaletlere yayılmış 2472 delegenin 1237 tanesini alan aday ön seçim bittikten sonra yapılacak olan parti kongresine başkan adaylığını garantilemiş olarak gider. Cumhuriyetçi partinin tarihinde de bu sistem uygulanmaya başladıktan bu güne kadar, kongreye gidene kadar adaylar, 2472 delegenin yeterli kadarı olan 1237 delegeye kongreden önce ulaşıp başkan adaylığını garantilemiş olurlardı.
Ancak bu seçim hepimizin tahminlerini ve analizlerini farklı bir noktaya götüren bir seçim olma yolunda gidiyor. Şu ana kadar hiç şans vermediğimiz Donald Trump 743 delegenin oyunu garantilemişken, Ted Cruz 545 delegenin oyuna sahip. Diğer adaylar arasında yarıştan çekildiğini açıklamış olan Marco Rubio 171, John Kasich 143, Ben Carson 9 ve Jeb Bush 4 er delege oyu almış olmakla birlikte, Fiorina, Huckabee ve Paul’un 1 er delege oyu bulunmakta. Ayrıca kendini henüz bir tarafa bağlamamış olan ve ortada bulunan 57 delegenin de olması bu güne kadar Cumhuriyetçi partide eşine az rastlanılan bir durumu doğurmuş bulunuyor.
Bundan sonraki ön seçim sürecinde, Cumhuriyetçi partide kalan delege sayısı sadece 854. En önde yarışı götüren Trump’un geri kalan 854 delegenin en az 494’ünü alması gerekirken, 2. sıradaki Ted Cruz’un geri kalan 854 delegeden en az 692 tanesini hanesine yazdırabilmeli ki kongre öncesi başkan adaylıklarını garantileyebilsinler.
Önümüzde 95 delegelik bir New York, 71 delegelik Pennsylvania, 172 delegelik California, 51 delegelik New Jersey, 51 delegelik Indiana gibi eyaletlerin olduğu ve bu eyaletlerde yarışın ilk günlerinin aksine fazla oyu alan adayın, delegelerin tamamını hanesine yazdıracağı bir sürece giriyoruz. Tüm bu sistemsel gidişat hesaplandığında delege sayısı anlamında büyük eyaletlerin, farklı gruplar tarafından yapılan kamuoyu yoklamalarına bakıldığında Trump’ın bu eyaletlerin çoğunda önde gittiğini görmemiz mümkün. Eğer Trump ya da Cruz Cumhuriyetçi partinin kongresine kadar gerekli oya ulaşır ve alınması gereken minimum rakamı alırlarsa, zaten ortada bir problem kalmayacak ve bu rakama ulaşan aday Cumhuriyetçi partinin resmi adayı olacak.
Ancak bu noktada devreye şu ana kadar bahsetmediğimiz ama yazının başlığını oluşturan Paul Ryan ismi devreye giriyor. Temsilciler meclisi başkanı olan Paul Ryan şu an Cumhuriyetçi partideki en üst düzey devlet görevlisi. Bütün hesaplar Cruz ya da Trump’ın kongreye gerekli delege sayısı tamamlayamadan gitmesi üzerine kuruluyor. Netice böyle mi olur yoksa farklı mı bunu zaman gösterecek. Ancak gerekli delegenin kongreye kadar toplanamaması halinde, kongrenin 1. turunda olmasa da daha sonraki turlarında adayların eyaletlerden almış olduğu delegeler tamamen açığa çıkacaktır. Yani o delegeler 1. turdan ve bilhassa 2. turdan sonra istedikleri adaya oy verebilir hale gelebilecekler. İşte bu noktada da eğer mevcut adayların arasında bir uzlaşma sağlanamamışsa yarışın hiç bir sürecine dâhil olmamış ama herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir aday, Cumhuriyetçi parti kongresinde başkan adayı olarak belirlenebilir.
Bu sürece hiç dâhil olmamış ve herkesin üzerinde uzlaşabileceği bu aday son bir aydır ABD basının üzerinde çok durduğu Paul Ryan olarak gösterildi. Hatta birçok kişi Ryan’ı sistem dışı kampanya yürütmekle de suçladı. Belki de bu sebepten, Ryan kesinlikle başkan adayı olmayacağını ve böyle bir teklifi kabul etmeyeceğini açıklama zorunluluğunda kaldı.
Daha önce, başkan adaylığı için niyetini farklı dönemlerde ifade etmiş olan Ryan’ın, neden bu kadar keskin bir şekilde bu süreçte hayır dediğini anlamak zor değil. Eğer kongreye kadar Trump ya da Cruz başkan adaylığını netleştiremez ve bu iki adaydan başka bir kişi bu tarz bir kongre kararı ile aday yapılırsa, Cumhuriyetçi partinin içi çok karışacaktır. Dolayısı ile Ryan’ın böyle bir tartışmanın ve sürecin içinde gelecekteki siyasi hedeflerini gözeterek yer almak istememesi çok doğal.
İşte bu noktada önümüze çıkan en önemli süreç, eğer kongreye kadar gerekli oyun 1 aday tarafında toplanamaması halinde, tarihte bu denli şiddetli ve tartışmalara açık bir Cumhuriyetçi parti kongresinin sadece aday belirlemek sürecinde kalmayacağı fakat bundan sonraki ABD siyasi yelpazesinde belki de yeni yaklaşımlara ve yeni oluşumlara fırsat doğurabileceğidir.
Paylaş