Paylaş
ABD’nin ve koalisyon güçlerinin, peşmergeyi ve merkezi Irak hükümeti ile ona bağlı Şii güçlerini desteklemesiyle başlayan Musul operasyonunun nasıl gelişeceği ve ileride nasıl şekilleneceği akla birçok soru getiriyor. Daha evvel de ifade ettiğim gibi gerek ABD seçimlerinin mevcut sürece yansıması, gerekse oluşan uluslararası konjonktür bu sürecin altyapısını hazırladı.
Kanaatimce burada üzerinde durulması gereken esas nokta DAEŞ’e karşı yapılan Musul operasyonunun mevcut durumu ya da askeri gelişmelerinden ziyade sürecin neticesidir. Barzani’nin operasyon başladığı günlerdeki söylemleri, açık konuşmak gerekirse, süreçteki plansızlığa işaret ediyor. Barzani operasyon sonrası Musul’un geleceğine dair herhangi bir net plan olmadığını, bu ve benzeri detaylar konuşulmadan operasyona başlandığını ifade etmişti.
Musul, DAEŞ’in eline geçmeden önce Bölgesel Kürt Yönetimi’ne değil, Irak topraklarına dâhildi. Ancak peşmerge, Musul’u kurtarma operasyonunun ardından bölge üzerinde bir hak iddia etmese de, petrol kaynakları ve stratejik açıdan büyük önem taşıyan Musul’un geleceğinin kendisine hiç danışılmadan şekillendirilmesini istemediğini de açıkça belirtmişti.
Merkezi Irak hükümeti için ise DAEŞ’ten temizlenmiş bir Musul’u kendi kontrolü altında tutmak, petrol kaynaklarından ve stratejik öneminden had safhada istifade etmek doğal olarak en büyük öncelik olacaktır. Ancak Musul operasyonunun geleceğini tehdit eden belki de en önemli mesele, operasyon sonrasına dair plansızlık ve bu sebeple hem etnik gruplar hem farklı mezhep mensupları etrafında ortaya çıkacak kaos ortamıdır.
Etnik olarak Musul’un Kürtler, Araplar, Türkmenler gibi birçok grubun temsil edildiği dağınık bir yapıya sahip olduğu hesap edildiğinde, şehirde operasyon sonrası yaşantıya dair ciddi soru işaretleri vardır. Mezhepsel ayrılıklar işi daha da karmaşık bir hale getirmektedir. Ekseriyeti Sünnilerden oluşan Musul nüfusunun Haşdi Şabi güçleri tarafından DAEŞ’ten temizlendiğini ve şehre Haşdi Şabi güçleri başta olmak üzere aynı felsefede başka güçlerin de hakim olduğunu düşünelim. Önceden beri Sünnilere karşı sergilenen duruş ile etnik demografiyi değiştirme amaçlı agresif tutumlar, şimdiden birçok noktada Şii milislerin ve Haşdi Şabi kuvvetlerinin Musul’un geleceğinde rol almasıyla ortaya çıkacak büyük çaplı bir etnik gerginliğe işaret etmektedir.
İşte, sadece bu noktalardan dolayı bile Musul’un DAEŞ’ten kurtarılması kâfi değildir; bu sürecin çok doğru yönetilmesi ve DAEŞ sonrası Musul’da herkesin can güvenliğini ve istikbalini sağlama alacak nitelikte adil bir alt yapı planlanması gerekmektedir.
Bugüne kadar DAEŞ’i DAEŞ yapan, koalisyon güçlerine ya da bölge ülkelerine karşı sahip olduğu askeri gücü değil, bölgede yaşanan etnik ve mezhepsel çatışmaların yarattığı korkunun DAEŞ gibi bir terör örgütünün üzerinde adeta bir koruma kalkanı görevi görüyor olmasıdır. Musul operasyonu sadece bu açıdan konuya bir çözüm getirmenin ötesinde bundan sonraki operasyonlar için de önemli bir emsal teşkil edecektir.
Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların, Sünni ya da Şii her etnik toplululuğun ve mezhep grubunun adaletle temsil edildiği doğru bir yapının Musul’da tesis edilmesi, bundan sonrası için gerek DAEŞ ile mücadele gerekse uzun vadeli bölgesel yapılanma açısından çok büyük önem arz etmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki, ağızdan kolaylıkla çıkan bu temenni, hayata geçmesi o kadar da kolay olmayan bir süreç gerektirmektedir.
Paylaş