Paylaş
Fakat tüm bu eleştirilere rağmen Trump’ın bu politikasının iç politikada müspet yansımalarını da gördük. Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel seçmeninin ve Trump’a oy vermiş kesimin en büyük iddiası, Donald Trump’ın Kuzey Kore’nin nükleer programını durdurduğu ve rehineleri geri aldığı savı. Bu noktada Trump’ın büyük dış politika başarısından bahsediliyor. Hatta bazı analistler, Trump ile Pompeo’nun bu hamlesini, Nixon’un Kissenger ile planladığı, Soğuk Savaş Dönemi’nin en büyük hamlelerinden biri olan ve komünist bloğu bölmek için 1972 yılında Nixon tarafından gerçekleştirilen Çin ziyareti ile denk tutuyorlar. Açık söylemek gerekirse, Kuzey Kore meselesinin Amerikan iç politikasına, biraz da Beyaz Saray’ın halkla ilişkiler stratejisiyle, müspet yansıdığını söyleyebiliriz. Ancak bu hamlenin iç politikada Trump’a belli oranda artı sağladığını söylemekle beraber, dış politika için aynı şeyi ne kadar söyleyebiliriz bilemem. Esasen, tutarsızlık ve uygulanan politikalardaki ayrımcılık, kısa vadede olmasa da orta ve uzun vadede Amerika’ya dış politika sıkıntıları olarak geri dönebilir. Örnek vermek gerekirse, Amerika’nın İran ile yaptığı Obama dönemindeki anlaşmadan geri adım attığı aşikar ve bu noktada ortaya konulan en büyük sebep ise İran’ın nükleer kapasitesi. Neticesinde de İran’a uygulanan çok sert önlemler… Öte yandan nükleer kapasitesi İran’ın daha ilerisinde olduğu bilinen, nükleer denemeleri had safhada yapan Kim ile yakın bir muhabbet, birbirine latifeler yapacak duruma gelmiş bir diplomasi ve sadece denemelerin durdurulması için herkesi endişelendiren otuz bine yakın Amerikan askerini bölgeden çekme iddiası… Hal böyle iken, akıllara şu soru geliyor: Kuzey Kore için durum bu ise İran için neden farklı? Bu soruya birçok cevap verilebilir ama yanıtın anlatıldığı ve medyada konuşulduğu gibi nükleer kapasite olmadığı aşikar.
Diğer bir noktaya değinecek olursak, Kuzey Kore’nin nükleer denemeleri durdurması karşılığında Amerika’nın Güney Kore ile yaptığı tatbikatlara son vereceği ve bölgedeki sınır güvenliğini sağlayan otuz bine yakın askerini çekeceği iddia ediliyor. Tüm bu iddialar bir kenarda dursun, Trump’ın dış politikasını anlatırken söylediği şu sözü hatırlatmak isterim: “Düşmanlarımız bizden daha çok korkacak, dostlarımız ise bizimle olmanın gücünü görecek.” Son dönemdeki Kuzey Kore politikası, ABD’nin düşmanlarının ya da geleneksel olarak düşman addettiği ülkelerin birden dost olabileceğinin ve uzun yıllar müttefiklik ilişkisi olan ülkelerin ise ortada kalabileceğinin göstergesi oldu. Açıkçası ABD’nin müttefiki olan Güney Kore ve Japonya’nın bu durumu nasıl değerlendirdiği merak konusu.
Ayrıca, ABD’nin Kuzey Kore politikasından da öte, İran ile yapılan anlaşmanın bir kenara konulması, bundan sonra yapılması muhtemel birçok anlaşmada Amerikan devlet devamlılığını dış politika anlamında sıkıntıya sokup ABD’ye karşı güveni azaltabilir. Ayrıca yönetimin değişmesiyle birlikte söz konusu anlaşmalardan çekilmesi durumunun dış politikada el zayıflatan bir unsur olarak karşıya çıkması muhtemel.
Yazımın başında da ifade ettiğim gibi, Kuzey Kore hamlesinin iç politikada Donald Trump’a müspet bir katkı sağladığı ortada. Bu müspet katkı belli oranda Kasım seçimlerine ve şu an konuşması çok erken olmakla birlikte, 2020’de gerçekleşecek olan başkanlık seçimlerine bile belli oranda etki edebilir. Ancak söz konusu politikanın orta ve uzun vadeli olarak, Amerikan dış politikasının duruşuna ciddi bir eksi ve belirsizlik katacağı ortadadır.
Paylaş