Yurdun büyük kısmında görülen yağışlar orta ve kuzey kesimlerde kar şeklini alıyor. Haftasonunda ise batı bölgelerden başlayarak hava açıyor ve sıcaklık artıyor. Pazara kadar, iki gün içerisinde sıcaklık 10 derece artacak. Bu artış, lodos yönünden gelen fırtına ile olacak.
Bugün içinde bulunduğumuz soğuk sistemin en düşük sıcaklıkları oluşuyor. Öncelikle bir kere sıkı giyinin diyoruz. Ardından yer yer sıfırın altına inen soğuklarla da buzlanma riskinin ortaya çıkacağını hatırlatıyoruz, dikkat! Yurdun büyük kısmında görülen yağışlar orta ve kuzey kesimlerde kar şeklini alıyor. Haftasonunda ise batı bölgelerden başlayarak hava açıyor ve sıcaklık artıyor. Pazara kadar, iki gün içerisinde sıcaklık 10 derece artacak. Bu artış, son 3 haftadır olduğu gibi cumartesi gecesi ve pazar günü lodos yönünden fırtına ile olacak. Denizcilerin yanında batı bölgelerde, özellikle Bursa çevrelerinde yaşayanlara soba zehirlenmelerine karşı dikkatli olun diyoruz. Yatmadan bir saat önce eğer kullanıyorsanız sobalarınızı söndürün. Son 3 haftadır onlarca insan hastanelere kaldırılıyor ve maalesef her seferinde can kaybı var.
*
Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik sorunlarını ve rekabet koşullarını gerekçe göstererek karşı koymasına rağmen Kyoto Protokolü 16 Şubat’ta yürürlüğe girdi. Küresel ısınmaya neden olan gazların atmosfere salınmasında payı % 30’dan fazla olan ABD, bazen sorumluluğu üzerine almıyor, bazen de doğru ya da yanlış, küresel ısınmanın söz konusu olmadığı iddialarını ortaya atıyor. Türkiye’nin durumu ise biraz farklı. Türkiye, iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerini önleme amaçlı BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalayan ülkeler arasında. Bu sözleşmeye, gelişme düzeyi, kalkınma hedefi ve tüketim modelini dikkate alarak taraf, ancak Kyoto Protokolü’ne taraf olmadığı için herhangi bir küresel ısınmaya neden olan gazları indirim taahhüdünde bulunmadı. İşte burada tartışmalar başlıyor.
Kyoto Protokolü’nü, dolayısıyla 2008-2012 yılları arasında ısınmaya neden olan kirleticilerin, 1990’lı yıllardaki seviyesinin % 5 ya da daha fazla altına indirilmesi öngörüsünü destekleyen ülkelerin öncüleri ağırlıkla Batılı, gelişmiş ülkeler. Küresel ısınmanın tarihçesine baktığımızda, sanayi devrimi ve fosil yakıtların fazlaca tüketilmeye başlanması ile ısınmanın başladığı görülüyor. Fosil yakıtların tüketiminin hızla sürmesini ve atmosferin refleks süresini işin içine kattığımızda ısınmaya bağlı sıkıntıların 20. yüzyılın ortalarından sonra çıktığını görüyoruz. Bu dönemde Avrupa ülkeleri fosil yakıt tüketimi ile sanayilerini zirveye doğru çıkartıyorlar. Ardından biz ve bizim gibi kalkınmakta olan ülkeler sanayileşmeye yöneliyoruz. Aynı dönemde de küresel ısınma artık alarm vermeye başlıyor. Bu durumda Kyoto Protokolü’ndeki gibi önlemler gündeme geliyor. Batılı gelişmiş ülkeler vaktiyle sanayi büyümelerini fosil yakıtlarla tamamladılar ve teknolojilerini temiz enerjiye yönlendirmeye başladılar. Bu durumda hem fosil yakıt tüketimini azaltarak öngörülen sera gazı kısıtlamasına gidebiliyorlar, hem de dünya ülkelerinin temiz enerjiye geçmesi ile ellerindeki teknolojiyi satabilecekler. Fosil yakıt tüketip sanayileşmeni tamamla, ardından mahvolan atmosferi kurtarmak için önlemler al ama aynı zamanda para da kazan. Şimdi burada soru şu: Eşit koşullarda olmadığımız için, bu kısıtlama konusunda oransal olsa da herkes aynı fedakarlıkta bulunmamalı mı? Yoksa aynı gemide hep beraber boğulmalı mı?