Sıcaklıklar yine düşüş yönünde dalgalanıyor. Batı’da lodos yönünden esen rüzgarlar karayele dönmeye başlıyor.Bu durumda haftasonunda sıcaklıklar 4-5 derece azalıyor ve sağanak yağışlar da devam ediyor. Cumartesi orta ve kuzey bölgelerin büyük kısmı yağışlı. Pazar günü ise etkisini yitirmeye başlıyor. Yer yer Marmara, Karadeniz ve Doğu Anadolu’da görülecek. Geçtiğimiz hafta da söylemiştim; bu ayın ortalarına kadar sıcaklıklarda aralıklarla bu dalgalanmalar olacak, değişim olabilir ama mayısın ikinci yarısı daha ılık, en azından ılık günler daha uzun süreli olacak gibi görünüyor.Geçenlerde internette bir konu üzerine arama yaparken, hayvanlar ve meteoroloji arasında eski dönemlere ait bağıntıların anlatıldığı bir siteyle karşılaştım. Eskiler ‘Kurbağa ötünce, yağmur gelir’ derlermiş. Eğer kurbağa ötemiyorsa, yağmur damlasının içerisinde gökten yağıyorsa o zaman ne demek? Öncelikle özür diliyorum, geçen hafta yazımda kurbağa yağmurundan bahsedeceğime dair söz vermiştim ancak unutup nanobakterilerden söz ettim. (Yaşlanıyor muyum neyim? 30 oldum ya komplekse girdim sanırım :) ) Sağolsun pek çok kişi mailleri ile hatırlatmalarda bulundu. Bu hafta unutmadım. Size söz verdiğim Kurbağa Yağmuru’nu anlatacağım. 1960’TAKİ ADANA’DAKURBAĞA YAĞMURUBaşka bir ülkede aynısı olmuş mu bilmiyorum ama Türkiye’de, Adana’da 1960’larda meydana gelen bu kurbağa yağmurunun oluşumu aynen çamur yağmuru gibi. Aslında burada öncelikle bir yağmur damlacığının nasıl oluştuğunu anlatmam lazım. Her yağmur damlasının içerisinde bir çekirdek vardır. ‘Yoğunlaşma çekirdeği’ olarak tanımlanan bu taneciğin görevini herhangi bir partikül yapabilir. Okyanusların buharlaşmasından dolayı açığa çıkan tuz kristallerinden havadaki kirleticilere, lodoslu günlerde güneyden taşınan tozdan-kumdan bir kurbağa yavrusuna kadar birçok tanecik, yoğunlaşma çekirdeği olabilir. Yağmur damlacığı, mikron büyüklükteki bu tanecikler üzerinde su buharının yoğuşması ile oluşuyor. Bulut içerisindeki bu tanecik üzerinde su buharı yoğuştukça damla büyüyor, bu damla bulut içerisindeki düşey yöndeki rüzgar akımlarına karşı koyacak ağırlığa ulaştığında da yere inmeye başlıyor. Çamur yağmurlarında da aynı durum söz konusu. Lodos yönünden rüzgarlar ile Afrika üzerinden taşınan toz-toprak, yağmur damlacıklarına çekirdek oluşturarak yere iniyor ve yeni yıkanmış arabalarınızı sütlü kahve kıvamına getirebiliyor. (Tabii bu tozun-toprağın bir kısmı da yağmur damlacıkları ile havada birleşerek yere iniyor).Kurbağa yağmuru da benzer şekilde, hortum ya da kum fırtınası gibi meteorolojik bir olaylar ile kurbağa yavruları derelerden bulut içine çekiliyor. Yukarıda aktardığım gibi kurbağa yavrularının bir kısmı yoğunlaşma çekirdeği görevi görerek, bir kısmı ise serbest düşüş hareketi ile yere inmiş. Normal koşullarda yoğunlaşma çekirdeklerinin mikron büyüklüğünde olduğundan bahsetmiştim. Sanırım bu olay kümülüform tarzı bir bulut içerisinde gerçekleşmiş. Zira bu tür bulutların büyüklüğü düşey yönde 10-12 km’yi bulabiliyor. Haliyle içlerinde de çok güçlü hava akımları oluşuyor. Bu akımlar kurbağa yavrularını, üzerinde su buharı yoğunlaşıncaya kadar bulut içerisinde tutmuş olmalı. ‘Kurbağa Yağmuru’ olarak akıllarda kalan bu olay aslında çok sıra dışı değil, benzerleri birçok ülkede yaşanmış. Almanya’nın Essen şehrinde 1806’da yere düşen bir dolu tanesi içerisinde 4 cm. uzunluğunda bir sazan bulunmuş. ‘Yağmur damlasını anladık ama bu sazan, dolu tanesinin içerisine nasıl girmiş?’ demeyin, zira onun ayrı bir hikayesi var. Sazanın hikayesini haftaya anlatırım sözünü vermiyorum, çünkü yine unutabilirim :)