Aldatıcı yaz sona erdi. Yağışlar Orta ve Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun kuzeyinde etkili oluyor. Marmara ve İç Anadolu’da sıcaklıklar düşük değerlerini koruyor.
Doğu Anadolu’da Kars, Erzurum çevrelerinde gece sıcaklıkları neredeyse 0 dereceye iniyor. Pazar günü İstanbul’da yağış ihtimali düşük. Ekim’in ilk haftasından sonra sıcaklıklar tekrar toparlanacak.
Eylül ayından beklenmeyen sıcaklık değerlerini gördük. Açıkçası Marmara’da bu değerler temmuz-ağustos döneminde oluşmadı. Ama aldatıcı yaz sona erdi. Sıcaklıklar düştü. Yağışlar orta ve doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun kuzeyinde etkili oluyor. Diğer bölgeler güneşi görse de özellikle Marmara ve İç Anadolu’da sıcaklıklar düşük değerlerini koruyor. Doğu Anadolu’da Kars, Erzurum çevrelerinde gece sıcaklıkları neredeyse 0 dereceye iniyor. Bu arada pazar günü İstanbul’daki yağış ihtimali pek yüksek değil. Yeni bir aya girdik ve nasıl bir ay olacak? Yüksek ihtimalle ilk haftasonundan sonra sıcaklıklar tekrar toparlanacak, normallere çıkacak. Marmara 25 dereceleri, hatta üzerini görebilecek.
*
Neden sonbaharı yazın bitişi olarak görürüz de, kışın başlangıcı, ya da başlı başına bir mevsim olarak düşünmeyiz? Sanki şartlı refleks mevsimlere yaklaşımımıza da yansımış. Giyinmekten, üstümüzün başımızın dağılmasından, çamurlanmasından bu kadar mı korkuyor, bu kadar mı rahatsız oluyoruz acaba? Aynen tatillerimizi hep yaza denk getirmelerimiz gibi. Yaz aktivitelerini araştırıyoruz, buluyoruz. Ama sonbahar ve kışa üvey mevsim muamelesi yapıyoruz.
Meteorologların; mesleklerinin önemini daha fazla anladıkları, işlerini daha çok önemsedikleri mevsimdir sonbahar; zira sonbahar bir geçiş mevsimi olduğu için öngörülerin tutarlılığı biraz düşer ve gelen tepkilerden ne kadar çok insan tarafından takip edildigi anlaşılır!!! :)
Genellikle tiril tiril giyinip dolaşamayacağınız bir mevsimdir sonbahar. Sonbahar cesaret ister, üstümüzün başımızın hiç beklemediğimiz bir anda ıslanacağını, çamurlanacağını, saçımızın başımızın dağılacağını, hatta üşüteceğimizi bilerek İstiklal’de dolaşma cesaretini mesela.
Her baharda aşık olanların yaprak dökmeye başlamalarının nedeni, belki havanın kapatması-bulanması, psikolojilerin bozulmasıdır. Düşünsenize yağmurlu bir günde Rumelihisarı’nda, Don Jon ya da Sade Kahve’de oturuyorsunuz, grinin tonlarını sergileyen gökyüzü ile yeşile dönen denizin iç içe geçtiği tablo manzaranız, kahvaltınızı yapıyorsunuz, canlı tek renk çayınızın kırmızısı.
Yağmurda yürümek ya da yürüyenleri izlemek, ikisinden birini mutlaka seviyorsunuzdur. Bağdat Caddesi’nin bir ucundan diğer ucuna vitrinleri, insanları izleyerek yürümek ya da evinizin sokağı gören camı önünde, büskivi ve çayla yolu seyretmek, suyun yol kenarında akışını gözlemek sonbaharın size sunabileceklerinden.
Sonbaharda kurumuş yaprakların yerde rüzgarla sürüklenişi bana hep eskiyi hatırlatır. Üzerinde yürürken çıkan çıtırtı sesi ile geçmişe uzanmak, üşümek ile üşümemek arasında gidip gelmek, daha dün gibi geçmişi anımsamak. Sonbahar güzeldir yaaa...
Haftasonunun fıkrası
Gezmek için Hollywood’a giden Temel, açık havada bir film çekiminde;
- Yarın yağmur yağacak... der ve ertesi gün yağmur yağar. Aradan birkaç gün geçtikten sonra yine film çekimi esnasında Temel;
- Yarın fırtına çıkacak çekim yapamazsınız... der ve yine Temel’in tahmini tutar. Temel’e danışmadan açık hava çekimine çıkmaz olurlar artık. En son fırtına tahmininden sonra Temel ortadan kaybolur, birkaç hafta görünmez. Yönetmen sonunda dayanamaz;
- Bulun artık Temel’i, der. Temel’i bulup getirirler ve neden ortadan kaybolduğunu ve hava durumu bilgilerini paylaşmadığını sorarlar. Temel;
- Son fırtınada çanak antenim kırıldı, CNN Türk izleyemiyorum artık... der.