Paylaş
Brezilya’da olmalı, maçları izlerken ayrı bir keyif almalıydık. Üzüntülüyüz, bu kupaya katılabileceğimiz bir eleme grubuna sahiptik. Grubun favorisi Hollanda’nın ardından en iyi ikinci olabilir ya da play off oynayıp Brezilya’ya gidebilirdik. Ama olmadı. Sebep hoca mı? Hadi hocayı değiştirdik. Yoksa yabancı kuralı mı?
Yabancı kuralını TFF ne için getirdi? Güya, her zaman unuttuğumuz ama iş dört yılda bir yapılan Avrupa ve Dünya şampiyonalarına geldiği zaman hatırladığımız A Milli Futbol Takımımız için getirildi. Kulüpler itiraz etse de, yerli oyuncuların fiyatları yükselse de, Avrupa’da kulüplerin başarısı için yabancı futbolcu şart dense de, önemli olan A Milli Takım. Acaba öyle mi? Başarısızlık sadece yabancı futbolcuların ülkemizdeki çokluğundan mı yoksa kaliteli oyuncu grubumuzun olmayışından mı? Her iki yanıt da, Millilerimizin başarısızlığının, Brezilya’da olmayışının sebebi mi?
İskelet aynı ama
Kafamı bu konu üzerinde yoğunlaştırdım. 96 Avrupa Şampiyonası’na ilk kez katıldığımız kadroya, 2000, 2002 ve 2008’de A Milli Takımımızla yakaladığımız başarılara odaklandım. Kadrolar kısmen değişse de teknik direktör isimleri farklı olsa da (Terim, Denizli, Güneş) iskelet aynı, yani bir kulüp takımı gibi zaman zaman takviyeler yapılmış, bazı oyuncularla ise yollar farklı nedenlerle ayrılmış. Bunlar normal ama anormal olan kadro istikrarsızlığı, bir maç milli formayı giyen oyuncumuzun ertesi maç kadroda olmayışı başarısızlığın nedenlerinden birisi değil mi? Sercan Sararer, Tunay Torun gibi birçok milli oyuncumuzun hem de genç olmasına rağmen bugün çağrılmaması, Hasan Ali gibi Milli Takımımızın sol bekinin bugün takımında forma şansı bulamaması bu soruma örnek olabilir mi? Bu sezon Galatasaray’ın Hocası Mancini’yi en çok niçin eleştirdik? Kadroda istikrarı sağlayamadı diye. Başarılı mı? Diyebilirsiniz ki, Türkiye Kupası’nı kaldırdı, Şampiyonlar Ligi’ne direk katılma hakkını kazandı, daha ne yapsın? Peki, elindeki kadro daha fazlasını yapamaz mıydı? Bu kadroya en azından taraftarın hoşuna giden, onları coşturan futbolu oynatamaz mıydı? Şampiyonluğu takımına ligin sonuna kadar kovalatamaz mıydı? Elbette ki soruma futboldan biraz anlayanların cevabı ‘Evet’ olurdu.
20 oyuncu farklı
Neyse, konumuza dönelim. Abdullah Avcı, A Milli Takım Teknik Direktörü olduğunda ilk Avusturya Kampı kadrosuna futbolu bırakacak olan Rüştü dahil 32 futbolcu çağırmış. Fatih Terim ise yeni dönemde Amerika kampına bu 32 futbolcudan yaklaşık Egemen, Serdar Aziz, Serdar Kurtuluş, Sinan Bolat gibi 20 futbolcuyu çağırmamış. Buna performans deyin, takımlarında oynayamadı deyin veya hoca tercih etmedi deyin. Sayıyı çok net yazmıyorum çünkü sakat olan veya izin isteyen ya da Mustafa Pektemek gibi sonradan dahil olanlar olduğu için. Ama şöyle bir araştırıp, en azından Milli Takım kadrolarımıza bir göz attığınızda, iki hocanın kamp kadrolarındaki farkı görüp, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Panzer hep aynı
Size küçük bir örnek: Bundesliga’da yabancı futbolcu sınırlaması uygulamayan Almanya’ya bakalım, sürekli turnuva takımı olarak anılan Panzerler neden başarılı oluyor biliyor musunuz? 2012 Avrupa Şampiyonası’nda görev yapan kadroda bulunan Kaleci Neuer’den tutun da forvetteki Miroslav Klose’sine kadar Low’ün kadrosunun Brezilya’da da 3 oyuncu haricinde aynı olduğu görürsünüz. Onun için Milli Takımlarda günlük değil de sürekli başarının en önemli sırrı bana göre yabancı sınırlamasında değil, kadro istikrarındadır. Nokta.
HAKEM OLMAYA GEREK YOK
SON yıllarda okuduğum en güzel hakem yazısını, Selahattin Duman ağabeyim salı günü köşesinde yazmış. Usta gazetecilik bu olsa gerek. Hayatında hiç hakemlik yapmamasına rağmen kelimeleri o kadar güzel kullanmış, yazısına mizahı o kadar güzel eklemiş, hakemleri de bir o kadar güzel tahlil etmiş ki okumaya doyamadım. Okumayanlar varsa Selahattin Ağabey’in ‘Hakem Milletinden Allah Razı Olsun Yazısını’ mutlaka okusun.
Paylaş