Stresten uzak kalmaya uğraşırız. Fakat günlük hayatın akışı içinde çoğumuzun vakit azlığından yakınarak es geçtiğimiz bir husus vardır, o da spor yapmak.
Özel Tınaztepe Hastanesi Kardiyoloji Uzm. Dr. Efe Edem, “Hergün adım at, yaşamaya bak”, “Ayakta kal, hayatta kal” diyerek, şunları söylüyor:
SÖYLEMEK KOLAY
Haftada 4-5 gün yarım veya bir saat yürüyüş yapmak. Ama söylendiği kadar kolay olmuyor. 8.30’dan 17.00’a kadar mesai yapmak, üstelik bu sürenin başına ya da sonuna ilaveten bu egzersiz süresini eklemek irade gerektiriyor gerçekten. Nitekim çoğu zamanda günün akışına yedirilemiyor bu spor mevzu. Gerek toplumun gerekse de bilim insanların bu açığı kapatmak amacı ile araştırdığı bir konudur günlük adım atma sayısı ve onun sağlığımız üzerine olabilecek faydaları. Gerçekten de yoğun çalışan ve bu nedenle spor yapmaya vakit bulamayan insanlar için uygulaması nispeten mantıklı, gerçekçidir. Çünkü hayatın akışı ile beraber yoğrulabilir bir aktivitedir.
2000’DE JAPONYA’DA
Fitbit ve diğer benzeri adım ölçerlerin icadından beri çoğu insanda günlük 10.000 adım atmanın sağlıklı bir hayat için kilit taşı oluşturduğu düşünülmekteydi. 2000’li yıllarda ortaya çıkmış olan bu sayıda Japonya’da hipertansiyona sahip erkek bireyler arasında yapılmış olan bir çalışma yatmaktaydı. Günde 10.000 adım sonrası bu grup erkeklerde tansiyon değerlerindeki ve kilolarındaki düşmeye ilaveten vücut yağ-kas oranı anlamlı ölçüde düzelmekteydi. Fakat güncel olan iki önemli çalışma günlük adım sayısı barajını biraz daha yukarıya çekmekte.
BOLİVYA YAPILDI
Özel Park Tıp Merkezi’nin, bu bilinçle modern ekipmanlara sahip çağdaş bir sağlık merkezi olarak kurulduğuna dikkat çeken Kurucu ve Genel Müdür Dr. Mehmet Zafer Kitiş, ‘Size Özel Park Tıp Merkezi’ni şöyle anlattı:
Merkezimizde yer alan tüm tıbbi cihazlar, dünyada kabul görmüş iyi markaların üst sınıflarından seçilmiştir. Gerek ameliyathanelerimiz, gerekse laboratuvarlarımız, klinik tanı ve tedavi cihazlarımız, radyoloji departmanımızın donanımları hep bu anlayışla oluşturulmuştur. Kurumumuzun SGK güvencesiyle hizmet almak isteyen hastalarımıza yardımcı olamaması bizleri de üzmektedir. Ancak aşırı hasta yoğunluğunun olmadığı, hekimlerin hastalarına yeterli vakti ayırabildiği bir kurumda hizmet vermek gerek sağlık personeli gerekse hastalarımızın mutluluğunu artırmaktadır. Özel Park Tıp Merkezi’nde, hastalarımızın kendilerini özel hissedecekleri, ‘Size Özel’ sloganımıza uygun olarak sağlık hizmeti vermek ve hizmet kalitemizi her geçen gün yükseltmek için tüm gücümüzle çalışıyoruz.
29 YILDIR HİZMETTE
Sağlık sektöründe 1989 yılında başlayan faaliyetimiz, 1995- 2015 arasında Karşıyaka’nın Park Polikliniği olarak 20 yıl hizmet verdikten sonra, Ağustos 2015 tarihinden itibaren daha modern, donanımlı ve yeni binasında “Özel Park Tıp Merkezi” unvanı altında devam etmektedir. Park Tıp Merkezi Bakanlık sınıflamasında ‘A tipi’ cerrahi tıp merkezi olarak tanımlanmaktadır. Merkezimiz eskiden gün hastanesi olarak adlandırılan, butik bir sağlık kuruluşudur.
Yeni binamız üçü bodrum katı olmak üzere, toplamda on üç kattan oluşur ve yaklaşık 5000 metrekare kapalı alana sahiptir. Şu anda 25 uzman doktor, 3 pratisyen hekim, 1 diş hekimi ile, 20 branşta hizmet vermekteyiz. Poliklinik hizmetinin yanı sıra acil servisimiz 7 gün 24 saat aralıksız olarak çalışmaktadır. Hastanemizin tüm özel sağlık sigortası şirketleri ve bankalar ile anlaşması mevcuttur. Kurumumuzun SGK ile anlaşması yoktur.
Hiç beklemediğimiz bir anda kapımızı çalabilecek ciddi kazalarda ya da sağlık sorunlarında ilk yardım uygulamalarına ne kadar hazırız? Hiç şüphesiz pek çoğumuz acil durumlarda ilk yardım tekniklerini bilmiyoruz! Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Gürkan Ersoy, en sık karşılaşılan kazalar ve sağlık sorunlarında ilk yardım uygulamalarını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
BİZZAT KIZIMDA YAŞADIM
“Konuya acı ama gerçek bir olay ile başlayayım. Kızım İpek, tahminen 7 yaşlarında. Evimizde otururken bir anda kulakları sağır eden ağlama sesini duyduk. Eşimle birlikte, sesin geldiği banyoya koşarak gittik. İpek, elinde annesinin en sevdiği parfüm şişesini tutuyor, hüngür hüngür ağlıyor ama neden ağladığını, ne olduğunu bir türlü ifade edemiyordu. Çok belli ki bir nedenle çok acı çekiyordu. Olayın ne olduğunu çok kısa süre içinde kavradım, hepimizin uygulayabileceği, çok basit ilkyardım uygulamasından sonra halen çalışmakta olduğum Dokuz Eylül Hastanesi acil servisine götürdük. Acil tıp uzmanı ve arkasından göz hekimi arkadaşımız muayenesini tamamlayıp, reçetesini yazdıktan sonra, gönül rahatlığı içinde evimize döndük.
Peki, kızımıza ne olmuştu, ilkyardım uygulaması olarak ne yapmıştım, yapmasam oluşan bu görünmeyen kaza İpek’te ne gibi kötü sonuçlar doğurabilirdi?
ÖĞRENMEK ZORUNDAYIZ
Hayat çok zor. Her an her yerde yaralanma, kaza, hastalık ile karşılaşabiliyoruz. Ama her yerde doktor, hemşire, paramedik, ambulans yok. Bu zaten mümkün de değil. Peki, çözüm ne? İşte, tek ama tek çözüm, ilkyardım uygulamak. İlkyardımı öğrenmek durumundayız. Unutmayalım ki öğrendiğimiz ilkyardım uygulamalarını hayatımızın bir döneminde ve yüzde 80 oranında bir yakınımız için kullanıyoruz.
EĞİTİM İÇİN GEREKEN
Yapılan araştırmalara göre yetişkin bir insan, günde yaklaşık 23 bin kez nefes alıp verir. Yaşam boyunca bu kadar çok yinelenen bu eylemin ne kadar doğru yapıldığı önemli. “Doğru nefes alıp vermeyi öğrendiğimizde hayatımızda birçok şey değişir” diyen Özel Park Tıp Merkezi’nden Dr. Aslı Toros, sağlıklı yaşam için doğru nefes almayı şöyle anlattıyor:
KİŞİYE GÖRE EGZERSİZ
“Son 5-6 yıldır dünyada ve ülkemizde uygulanmakta olan değişik nefes ekollerini inceledim, uygulamalarına katıldım. Meslek yaşamımda da tıbbi tedaviye ek olarak birtakım nefes çalışmalarının kişi bazında değerlendirilerek hem tedaviye hem de sağlıklı yaşam profiline çok büyük katkılar sağlayabileceğini gördüm. Bundan sonraki hedefim ağırlıklı olarak ‘hastalık yok hasta var’ ilkesindeki gibi, olayı kişi bazında değerlendirerek nefes egzersizlerini çalışmalarıma ve tedavilerime entegre etmektir. Öncelikle bu konuda farkındalık yaratabilmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü nefes dediğimizde, hele de doğru nefes almak dendiğinde insanların aklında bir soru işareti belirmekte. ‘Nefes alıyoruz ki yaşıyoruz, doğrusu eğrisi mi var bu işin’ gibi bir soru geliyor çoğunluğun aklına. Hastalarımı muayene ederken öncelikle nefes paternlerine bakıyorum ve nefesin yetersiz gittiği bölümleri ya da uzun-kısa, hızlı-yavaş, derin yada sığ nefes paternlerini gözlemliyorum. Bu konuda kendilerini bilgilendirdiğimde ve nefesleri ile ilgili geri bildirim yaptığımda çoğunlukla bir şaşkınlık, sonrasındaysa büyük bir merak ve heyecan; ilk defa duyduklarını söylüyorlar.
İÇİMİZDEKİ ŞİFA GÜCÜ
Bizler tıp doktorları olarak yıllarca hastalarımızı çıkan en yeni ve son teknoloji tıbbi yöntemlerle ve en etkili ilaçlarla tedavi etmeyi çok sevdik ve uyguladık ancak bunun yanı sıra hepimizin kendi içindeki şifa gücünü ortaya çıkaracak en önemli araçlardan biri olan kendi nefeslerimizi doğru kullanabilme konusunu ne yazık ki geri plana attık...
AKCİĞER EKSİK KAPASİTE
Her varisin bir tedavisi olduğunu söyleyerek, “Ağrılarınızla yaşamayı öğrenmek yerine tedavi şeklinizi belirleyin” diyen Özel Medifema Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahı Doç. Dr. İlker Kiriş, varislerin damar cerrahisi ile tedavisini anlattı:
VARİSİN ESTETİK TEDAVİSİ
* Varisleri olan bir hastada tedavi öncesi değerlendirme nasıl yapılmalıdır?
Varis yakınması olan hastalar öncelikle bir kalp damar cerrahisi uzmanı doktor tarafından görülmeli. Ardından hastaya bacak toplardamar ultrasonografi tetkiki yapılmalıdır. Bu tetkik birçok hastanede radyoloji uzman doktoru tarafından ve genellikle ileri bir tarihe randevu verilerek yapılır. Hastanemiz Kalp Damar Cerrahisi Kliniği’nde ise; bunları aynı seansta yapıyoruz. Böylece aynı gün hasta değerlendirilerek tedavisinin planlanması bir bütünlük içerisinde gerçekleştiriliyor.
Kimilerine göre bu anne ya da baba olduğunun haberinin verilmesi, kimilerine göre evlendiği gün, kimilerine göre de lunaparkta radar üzerinde geçirdiği birkaç dakikadır. Fakat çok az insanın yaşadığı bir heyecan daha vardır hayatta, Milli Piyango çekilişinden büyük ikramiyeyi kazandığını öğrendiği an...
Milli Piyango İdaresi’nin bu gün yapılacak yılın son çekilişinde büyük ikramiye 61 milyon TL. Heyecan dorukta. Özel Tınaztepe Hastanesi Kardiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Efe Edem, bu konuya şunları söylüyor ve uyarıyor:
HEYECANDAN UZAK DURUN
“Gerçekten büyük bir duygu yoğunluğu, şok ve stres... Biz kalp hekimlerinin hastalarımıza sürekli öğütlediği ve kendimizin de sürekli uymaya çalıştığımız altın öğütlerden biri stresten ve aşırı heyecandan uzak durulması gerektiğidir. Şimdi düşünün biletine 61 milyon TL isabet etmiş birini ve onun yaşadığı bu heyecanı. Tarifi zor, heyecanlı, riskli, bazen de üzücü olarak ölümcül... Ani olarak yaşanan heyecan dalgaları panik atağı tetikleyebilir, bu da beraberinde kalp krizini getirebilir. Halihazırda kalp hastalığı tanısı olan bireyler başta olmak üzere, daha önceden bilinen kalp damar hastalığı olmayan bireylerde dahi ani ve aşırı heyecan kalpte ritm bozukluklarını ve ciddi kalp damarı spazmlarını tetikleyebilir. Ani ritm bozuklukları ve damar spazmları ise hayatı tehdit edecek kadar vahim sonuçlar doğurabilir. Bu tip durumlardaki kişilerde nefes darlığı, çarpıntı, halsizlik ve bayılma gibi belirtilerin yanında tipik kalp krizi bulgusu olan sırta, çeneye veya sol kola yayılım gösteren baskılayıcı-yanıcı vasıfta göğüs ağrıları aniden ortaya çıkabilir. Ani heyecanlanma sonrası bu gibi belirtiler varsa dikkatli olunmalı ve mümkün olan en kısa zaman içinde profesyonel sağlık hizmeti veren bir yere başvurulmalıdır.
UMUTLARINIZI KORUYUN
Ne derler biliyorsunuz: ‘Çıkmaz demeyin şansınıza güvenin’. Bence de her zaman şansınız güvenin ve umutlarınızı koruyun. Bunun yanında kendimize de çok iş düşüyor kalbimizi ‘o anlar’a hazırlamak için. Her fırsatta hastalarıma tavsiye ettiğim gibi size de ediyorum; düzenli spor yapın, yağlı besinlerden ve aşırı stresten uzak durun, sigara içmeyin ve ilaç kullanmaktaysanız lütfen düzenli kullanın. Unutmayalım ki, hayat tarzı değişikliği yapıp düzenli ve sağlık bir ömür sürmek kendimize olduğu kadar bizi sevenlere de olan borcumuzdur. Kalbinizin her zaman yeni heyecanlar için hazır olması dileğiyle...”
BÜLENT KATARCI
Günümüz dünyasında teknoloji, modern çağa bir çok yarar sağlıyor. Ancak bu yararların yanı sıra kişiler daha az hareket halindeler. Bu da birçok olumsuzluğu beraberinde getiriyor. Kadınlar açısından durum daha sıkıntılı. Hareketsiz mesleklerde artan kilo ve selülitlere karşı çareler aranıyor, diyetler yapılıyor. Ancak uzmanlar denetiminde olursa çözüm olabileceği belirtilen bu yöntemlerin yanısıra bir çok cihaz da bu konuya önemli bir katkı sağladığı iddia ediliyor.
Doktor Tayfur Yağcı da selülitin mezoterapi ile tedavisinin mümkün olduğunu söyledi. Cilt altı yağ dokusunun, bağ dokuları arasında sıkışıp kalmasıyla ortaya çıkan ve ciltte portakal kabuğu görüntüsüyle kendini belli eden bir rahatsızlık olan selülitin tıbbi, yani ilaçla tedavisi olarak bilinen mezoterapi, 1952 yılından beri Fransada uygulanıyor. Yağcı, tıptaki adıyla “Hydro-Lipo Distrofi” olarak bilinen selülitin mezoterapi yöntemi ile yüzde 70 ile yüzde 90 oranında başarıyla tedavi edildiğini belirterek, şöyle anlattı:
İLAÇ ENJEKTE EDİLİYOR
“Bu yöntemde hastalık cildin mezoderm tabakasına, ilaçların enjekte edilmesiyle tedavi edilir. Kişinin durumuna göre 4 ile 8 seans arasında uygulanır. Bu amaçla kullanılan ilaçlar cilt altına çok küçük ve ince bir iğne ile enjekte edilerek (Bacak, üst kol, sırt, basenler, bel ve karın bölgesi vs. gibi) Cildin düzgün, pürüzsüz ve daha canlı bir hale gelmesini ve de toparlanmasını sağlar. Aynı zamanda tedavi edilen bölgelerde 1 ile 3 beden arasında incelme sağlamak mümkün. Karın ve bacaklardaki çatlaklarda toparlanma ve sıkılaşma etkisi görülür. Cildinizin biyolojik yaşında ise en az 5 yıllık bir gençleşme ve canlılık sağlar.”
Tıbbi bitkiler ile tedavi şekli, Uzakdoğu’da özellikle Çin ve Hindistan başta olmak üzere, Kuzey ve Güney Amerika kıtalarında, Afrika ve Okyanusya’da Şamanlar’ın her zaman başvurduğu yöntemler olmuştur.
Fitoterapinin merkezi konumunda olan Almanya’da hekimler arasında yapılan istatistiksel verilere dayalı araştırmaya göre, bitkisel ilaçlarla gerçekleştirilen tedavi oranları şöyle: Ortalama olarak psikolojik rahatsızlıklarda yüzde 25, solunum sistemi hastalıkları (bronşit tipleri) yüzde 16, kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları yüzde 13, sindirim sistemi yüzde 9, böbrek ve idrar yolu sistem hastalıkları yüzde 8, kas-iskelet hareket sistemi yüzde 6.
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Hekimi Fitoterapist Dr. Serdar Özgüç, hangi hastalıklarda ve kimlere fitoterapi uygulanması gerektiğini şöyle anlattı:
KİMLERE UYGULANIR
Ülkemizde bitkisel ürünler çoğunlukla kişiler tarafından, kendini daha iyi hissetmek, hastalıklardan korunmak, hastalanınca daha çabuk iyileşmek, kilo kontrolü yapabilmek, daha uzun yaşayabilmek ve sporcular tarafından vücut geliştirmek için kullanılmaktadır. Fitoterapi eğitimi almış hekimler tarafından önerilen ve reçete edilen bitkisel destek ürünlerinin sayısı ise bu bilinç doğrultusunda giderek artmaktadır.
Hastanın yaşı, genetik yapısı, beslenmesi ve özellikle bağırsak florasının durumu, mevcut hastalıkları, varsa kullandığı diğer ilaçlar, uzun süreli kimyasal ilaç tüketimi bitkisel ilaçlar kullanılırken ilgili hekim tarafından göz önünde bulundurulması gereken hususlardır.
UZMANA DANIŞILMALI