Paylaş
Nasıl kurulmasın? Düşünsene Elvis Presley, Paul Anka, Neil Sedaka, Cliff Richard & The Shadows zaten dünyayı sallıyor ve yetmezmiş gibi karşıdan gümbür gümbür Brit Rock'ın devleri Beatles, Rolling Stones, Animals, Kinks falan geliyor.
Taş olsan erirsin.
O sıralarda 3 Atatürk Liseli, 1 İzmir Ticaret Liseli (kendi deyimleriyle 3 Karşıyakalı, 1 İzmirli) "Ne duruyoruz canım, haydi biz de helva yapsak ya" deyip 3 saniyede grup kuruyor. Yıl 1964, yaşları 14-15.
Tabii takdir edersiniz ki helva yapmak için de malzeme gerekir. Bizimkiler üç beş gitar, mandolin tıngırdatıp, plak koleksiyonu yapmak dışında öyle profesyonel müzisyenler falan değil. Fakat şükürler olsun ki ellerinde sadece bateristin sahip olduğu 2 baget (çubuk) ve müzik aşkıyla alev alev yanan 4 adet kalp var.
Yani öyle cesur, böyle atılımcılar.
Peki grubun adı ne olacak? O dönemdeki Karşıyakalı rakipleri Sefiller, Yakamozlar gibi isimler almış. Bizimkiler bir troleybüsün arkasında didişirken içlerinden biri bizim adımız da '4 Halifeler' olsa ya deyivermiş. Pek beğenmişler bu adı. Hemen benimsemişler. O zaman zerre farkında değillermiş ama iyi ki hoşgörülü İzmir'de yaşıyormuşlar, çünkü bu isim başka coğrafyalarda belki de hiç de hoş karşılanmazmış.
Grup kuruldu. İsim tamam. Peki ya hangi enstrümanla neyi çalacaklar? İşte bu noktada artık hayatta olmayan İzmir'in en iyi bas gitaristlerinden ve müthiş bir vokalist olan Karşıyakalı Züyyin Özavar devreye girmiş. Gönüllü hocaları olmuş.
Turgay Bakalım (1. gitar-vokal), Korhan Atay (2. gitar-vokal), Tufan Usal (bas gitar-vokal), Cumhur Payziner (bateri) ve işte, "4 Halifeler karşınızdaaaaaaaaa...."
Kiralık enstrüman ve amplifikatörlerle sağda solda mesela film öncesinde yazlık sinemalarda çalmışlar. Sonra kendi enstrümanlarını almışlar. Derken yerel orkestra yarışmalarında dereceler gelmeye başlamış.
Hatta İzmir Kız Lisesi'nde düzenlenen bir yarışmaya bizimkiler öyle iddialı gitmişler ki, Turgay pelerin kuşanmış, Cumhur beyazlara bürünüp, beyaz peluş şapka giymiş, Tufan en günlük kıyafeti içindeyken Korhan, belden yukarısı çıplak bedenine annesinin tilki kürkü etolünü giyip, evde bulduğu bütün kolyeleri takmış.
Dur biraz aradan çekileyim de sonrasını Korhan Atay anlatsın: İzmir Kız Lisesi'nin kızları bizi çok beğendi. Hatta salondan ayrılmaya çalışırken sevgi gösterileri yüzünden izdiham yaşandı ve hani derler ya, 'Canımızı zor kurtardık'... Bir rivayete göre, ardımızdan koşmaya çalışanlar arasında henüz 13 yaşındaki Sezen Aksu da varmış...
Parasız kalınca düğünlerde hatta kasaba düğünlerinde çalmaya başlamışlar. Üstelik repertuarlarında ilaç için tek bir Türkçe parça yok. Düşün. Tireli, Nazillili, Ödemişli eşraf, kasaba meydanlarında Beatles ve Rolling Stones şarkıları eşliğinde dans edermiş. Zeybek ve oyun havası zamanı geldiğinde beraberlerinde getirdikleri Roman klarnetçi veya saksafoncu sahne alır, Tufan bas çalmaya devam eder, gitarist Turgay bateriye geçer, Korhan ve Cumhur sahneden inermiş. Parçaların çoğunu Korhan veya Tufan azını Turgay söylermiş, ancak her parçada mutlaka ikinci-üçüncü ses ve vokal yapılırmış.
Bu arada topluluğa beşinci kişi olarak Taşkın Oray katılmış. Taşkın İzmir Devlet Konservatuarı mezunu bir obuacıyken onlara klavye yani org çalmış. O şimdilerde Almanya'nın önemli oboistlerinden biri. Aralarında çaldığı sürece 4 Halife adını Halifeler'e dönüştürmüşler.
Hadi itiraf et. Bir dönem müzikali izler gibi okuyorsun bütün bu hikayeyi değil mi ey canımın içi okur. Peki ben bu hikayeyi nereden mi biliyorum? Grubun kahramanlarından Korhan abi, benim en sevdiğim, birlikte çalışma şansına sahip olduğum (Devriye - Kanal D'de yapımcım) meslek büyüklerimdendir. Kendisi muhabirlikten fotoğrafçılığa, yapımcılıktan yöneticiliğe medyanın her alanında yer almış, şahane kitaplar ve işlere imza atmış bir duayendir.
Dur kendime de pay biçeyim. Bugün karşıma çıkıp bana, "Ah ne güzel belgesel ve program metinleri yazıyorsun kız sen öyle..." dersen, hepsi de ondan öğrendiklerim sayesindedir.
Nasıl bıçak gibi kestim en ballı yerinde bizimkilerin hikayesini ve seni susuz bıraktım.
Ne yapayım hikayeleri o kadar güzel ve yerim o kadar dar ki, dedim gerisini haftaya bırakayım.
Haftaya neler neler var torbamda. Al işte minik ip uçları sana:
Halifeler'in müzik kalitesi giderek artacak, Amerikalılar onları keşfedecek, Paris'e uzanacaklar, sonra dört bir yana dağılacaklar. Ve tam 50 yıl sonra buluşup, Çeşme Alaçatı'da sahne alacaklar. Artık her biri torun tombalak sahibi. Ve ah hala öyle güzel delikanlılar ki...
Değil onları dinlemek, bak yazarken bile gözlerim doldu. Kap patlamış mısırını ve gazozunu. Haftaya aynı yer ve saatte anlatacağım sana, filmin sonunu.
Paylaş