Paylaş
Yavaş yavaş uçlardan başlayarak kirpiklerime tek tek rimel yedirmek, ağır ağır diplere inmek, birbirine yapışanları ayırmak, dışa doğru hafif bir kavis verip onları yuvarlamak çok iyi gelir bana.
O esnada aklım öbür dünyalardan balıklar tutar. Öylesine herhangi bir an, zihnimde parıldayıp, patlar.
Bazen 5, belki 12 yaşımdan bir sahne... Aaaa, deyip şaşırırım kendi kendime. Daha önce tam da işte bu anı, nasıl oldu da bunca yıla rağmen bir kez bile hatırlamadım da bak şimdi hatırlıyorum ve aslında ne kadar da önemliymiş diye...”
Neyse... Yukarıda okuduğun bu cümleleri, başka bir vesileyle yazmışım yıllar önce. Ve “şiir yazan şair” rimel sürerken tak diye düşmedi fikrimin ince gülüne. Bir muhabbet esnasında arkadaşlarımın hatırlatması üzerine, belirdi hatıralarımın arka bahçesinde. Çoluk çocukluğumuzun İzmir’inde bir adam vardı. Bir dirhem iki çekirdek, üzerinde “şiir yazarı şair” yazan Bond çantasıyla ortalıkta dolaşan; sen artık her ne hikmetse, ekmek, su gibi şiire ihtiyaç duyduğun bir anda, tak diye şiiri önüne koyan.... Son dakika şiircisi.
Senin tipine bakıp da şiir yazabilirdi. Aşkının şiddetini tarif ettiğin tipin kendisine de... İstersen rüzgar, istersen tipiye de. Tiplerden tip, tipilerden tipi beğen. Yeter ki onun şiir yeteneğine güven. Gönlünden kopan üç kuruşu verdiğinde.
Söylediklerinde bilsen nasıl bir yük çöktü omzuma? Yılların nasıl bazı şeyleri hiç yokmuş, hiç olmamış gibi zalimce unutturarak geçtiği duygusuyla... Ay dedim evet tabii hatırlamaz mıyım şiir yazarı şairi? Nasıl oldu da en azından bir rimel sürerken hatırlamadım diye kendime kıza kıza... Hani nasıl olduysa oldu, yıllarca gelmeyip şimdi sayenizde aklıma kondu? Ne adını bilirim ne sanını? Acaba hayatta mı? Sonra Google’ladım onu. Şükürler olsun ki, İzmir’in en gelmiş-geçmiş en tarih yazarı, en Heredot’u Yaşar Aksoy olmasaydı inan ol ki halimiz yamandı.
Onun sayesinde, şairin fötür şapka taktığını, Manisa Kırkağaçlı Muharrem Coşkun olduğunu ve bir gün vapurda Yaşar Abi’ye de; “Gözünde gözlük, çayını içer luk luk...” dizeleriyle başlayan şiir yazmış olduğunu, bu vesileyle öğrenmiş oldum. Ama sonra bir baktım; Muharrem Coşkun’un şiir yolculuğu karmakarışık. Ekşi Sözlük’lerde Karşıyaka yerine Kadıköy vapurundaki “şiir yazarı şair” diye de geçiyor. Demek ki hayat ve şiir yolculuğu İzmirlerden taşmış, İstanbullara ulaşmış. Ya da tam tersi, biz internetin bilgi kirliliğine gafil avlandık. Gafil avlanalım ya da avlanmayalım! Sen yine de mesleğini böyle şevk ve zevkle yap canımın içi.
Ve taşır. Yağmur Ormanları’ndan. Yaptığın işin güzelliğini.
Tabii bu arada... Şu dört dörtlük dizeler ve akrostişlerle bezenmeyen hayatta... Biliyorsan şiir yazarı şairin nerelerde neler yapıp ne ettiğini? Lütfen söyle bana da.
RİMELDEN RUSYALARA
Söz hazır yazı-çiziden açılmışken, koş en akraba can dostun kitapçıya Cenk Başlamış ve Okay Deprem’in Putin’i anlattığı, “Rusya’yı Ayağa Kaldıran Lider” kitabını alıver. Her ne kadar henüz ben de okumamış ama derhal okuyacak olsam da bu fırından yeni çıkmış çikolatalı çörek tadındaki kitabı, inan kefilim bir nefeste okuyacağına. Çünkü 21 yıl Milliyet’in Moskova temsilciliğini yapan Cenk Başlamış’ın “Rusya’nın Sırları” kitabını okurken Çehov’un kısa hikayelerini okuyormuş gibi bir hisse kapılmıştım. O kadar bir içim suydu.
Ve sen şimdi sanıyorsun ki hep siyaset, hep siyaset. Halbuki ben ne anlarım siyasetten? Okurken siyasetten değil, edebi güzelliğinden içim yanmıştı doğrusu.
Paylaş