İdil Biret’in Brüksel’inden İzmir ve Bedri Rahmi’ye

İNSAN yaşayacağı şehri sırf bir tabloya yakın diye seçer mi?

Haberin Devamı

Seçer. 

İdil Biret, Brüksel’i sırf bu yüzden sevip-seçtiğini söylediğinde küçük büyük ne kadar dilimiz varsa hepsini susuz yutmuştuk. Nilüfer ve ben.
O sıralar yaptığımız belgesel için 3 gün boyunca yaşadığı şehirdeki en sevdiği yerleri gezdirmişti bize. Grande Place, işeyen minik heykel Manneken Pis, Wiertz Müzesi, meşhur A La Morte Subite (Ani Ölüm Kahvesi), Waterloo’nun kırları, bit pazarı.
Brüksel kazan, biz dilsiz dilsiz dolaşırken, hayran olduğumuz kadın şöyle demişti bize: Benim Brüksel’de yaşamayı sevmemin aslında tek bir nedeni var. O da Kraliyet Müzesi’ndeki bir tablo. Sırf o tabloyla aynı şehirde olduğumu bilmek yetiyor bana.
Sonra alıp bizi o dillere destan tabloya götürmüştü.
Hollandalı ressam Pieter Breugel’in “İkarus’un Düşüşü” tablosu.
Bu tablo onun oksijeni, suyuydu. Ona Mozart’ın en güzel eserlerini hatırlatıyordu. Haftada en az bir kez resmi görmeye gidiyordu. Onu bütün hücrelerine kadar sindirebilmek için defalarca karşısına geçip, kopyasını yapmaya çalışmıştı. Bitirdiğinde yırtıp yırtıp atmıştı. Yırtıp, yırtıp.
Hakikaten seyretmelere doyamayacağın bir tabloydu.
İkarus, Yunan mitolojisinin karakterlerinden. Kral Minos’un emriyle mimar babası Daidalus’la birlikte, babasının yaptığı labirente kapatılmış. Babası labirentten kaçabilsinler diye kendisi ve oğluna kuş tüylerinden kanat yapmış. Ve tembihlemiş oğlu İkarus’u: Ne çok yüksek, ne de çok alçaktan uç!
Fakat İkarus tutamamış kendisini, uçtukça yükselmek, özgürleştikçe özgürleşmek istemiş. Ve maalesef kanatlarını omuzlarına yapıştıran balmumu erimiş, denize çakılıp hayatını kaybetmiş.
Tabloda tepetaklak suya batmış İkarus’un bacakları minicik. Bul bulabilirsen.
Halbuki toprağı süren köylü, koyunları otlatan çoban, çalılıklar arasındaki kafatası, kıyıda balık tutan adam hepsi daha belirgin, daha kocaman. Üstelik ne İkarus’un, ne de battığının farkındalar.
Çünkü gündelik hayat dediğin öyle bir şey ki... Özgürlük peşinde uçmak gibi büyük projeleri öyle acımasızca ezip geçer ki...
İdil Biret bir dahi. Brüksel’de yaşadığı apartmandaki komşularını rahatsız etmesin diye evinde sessiz piyanoyla çalışıyordu. Tuşları dilsizdi. Ama önemli değildi. O çaldığı her notayı beyninde, senfoniyi kalbinde hissediyordu. O sıralarda ayrıca sırf çok sevdiği yazar Dostoyevski’nin kitaplarını yazıldığı dilde okuyabilmek için Rusça öğrenmekteydi.
Yine de beni en çok, o bir tek tabloya duyduğu aşk etkiledi.
O gün bu gündür sevdiğim tek bir sanat eseri geldiğinde yaşadığım şehire, hep İdil Biret belirir aklımın baş köşesinde.
Folkart Gallery’de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Sevmek Güzel Meslek Reis” retrospektif sergisinin açıldığını duyduğumda yine öyle oldu. İdil Biret’e kalbimi yolladım. Ayaklarımı ve kendimi de Folkart’a.
Herşeyi bir kenara bırak sevgili okur, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eserleriyle 12 Mart’a kadar aynı şehirde soluk aldığımı bilmek bile ayrı bir mutluluk veriyor artık bana.
Üstelik bu, bugüne kadar yapılmış en kapsamlı Bedri Rahmi Eyüboğlu sergisi. Sanatçının ailesinden ve pek çok özel koleksiyondan alınan bazı eserleri bizimle ilk defa buluşuyor. Sadece resimleri değil, mektupları, fotoğrafları, özel eşyaları da sergileniyor.
Giderayak bugünlük bu köşeden Proje Direktörü Fahri Özdemir’e ve serginin küratörü İbrahim Örs ve Hanefi Yeter’e çiçekler yollamak istiyorum ey sevgili okur.
Şehrimizi bu çok yönlü ve büyük sanatçıyla buluşturdukları için.
Dile kolay. 200 eser. 200 hikaye.
Tıpkı İdil Biret’in İkarus’u gibi her biri ayrı bir hikaye.
Ücretsiz bu sergiye, git gidebildiğin kadar, bulduğun her fırsatta sevgili okur. Önünde durduğun her eserin, baktığın her objenin, okuduğun her satırın altında yatan bir hikaye olduğunu da unutma!
Unutma da unutma diye tutturabilirim sana ey sabırlı okur. Çünkü belki senin hayatının tablosu da bir Bedri Rahmi eseridir ve büyülemek için seni, işte tam da bu sergide beklemektedir.

Yazarın Tüm Yazıları