Arkadaş

BİLİRSİN bazı arkadaşlar vardır hani, gerçekten arkadaşınmış gibi poz poz, 2.80 boy boy, bir sağ, bir sol profilden, şrik şrak görüntü verirler yanı başında, ama aslında fesatın, kıskancın önde gidenidirler.

Haberin Devamı


İşlerin ters gider mesela, diplerden diplere vurup, ah ne zor günler yaşarsın... Hayata tutunmak için içe çekecek tek bir nefes, tutunacak tek bir cılız dal ararsın. Zannedersin ki, arkadaşını da karalar bağlayacak, ağıtlar yakacak yanı başında, halbuki bir bakarsın, zil takıp oynamadığı kalmış zillinin. Yan yan çarpık gülümsemelerini yakalarsın, içe içe göndermeye çalıştığı. Ama Bruce Willis’inki gibi dışa dışa taşan. İstemsiz kaslar gibi tutamaz çünkü gülümsemelerini. Zapturapt altına alıp bastıramaz, senin mutsuzluğundan kaynaklanan gözlerindeki o simli pırıltılı mutluluğu.


Bazen de bir kara film tadındaki bu hayatta, tatlı bir piyango vurur sana. Minik de olsa. Sanırsın arkadaşınla tıpkı bir müzikaldeki gibi tatlı tatlı atışıp, karşılıklı şarkılar söyleyecek “tap dance”ler edeceksiniz. Tamam sesin kötü, o zaman en kötü ihtimal, bir çiftetelli, bir zeybek oynayacaksınız. Yahu, ne zeybek ya da ne sirtakisi? Bak arkadaşın yemekten tırnaklarını bitirdi. Senin mutluluğundan kaynaklı mutsuzluğundan bir deri bir kemik hale gelip, eriyip gitti.
İtiraf et, senin gibi bir cingözün bile hasbelkader böyle en az 2 arkadaşı olmuştur bu hayatta. Olmadıysa demek ki, bizim gezegenden değil, başka galaksilerdensin. O zaman sana kolay gelsin...
Ama bizim gezegende bazı arkadaşlar da vardır ki, eline gülün dikeni batsa senden önce yanar ciğerleri. Sanki, sen onun arkadaşı değil de çocuğusun. O kadar otomatik pilota bağlamıştır seninle olan empatisini.
Ve öyle bir sevinir ki, mutluluğun ya da başarına. Tıpkı kendi başarısı ya da mutluluğu gibi...

Haberin Devamı

Arkadaş


İZMİR BERLİN’DE FİNALE KALDI
İşte demem o ki, kuzenim Mesut sevinçle verdi müjdeli haberi. Hadi hatırla ya da dön de bak... Daha önce yazmıştım bu sütunda. Yıllar yıllar öncesinde daha ebeveynlerimle otururken Alsancak’ta, karşı dairemizde Helga Teyze’ler yaşardı ve o yıllar hepimizin hayatlarının en altınlı gümüşlü, sırmalı bronzlu yıllarıydı... Yıldızlar kafamıza akıp, saçlarımızı yıkardı.
Sonra hepimiz saçıldık dört bir yana. Babalarımız öldü. Sonrasında Helga Teyze’nin dairesini Emrah ve Egemen Yerce kardeşler aldı.
Ki onlar Mesut’un can arkadaşları.
O daireyi, kardeşlerden mimar olan Egemen ortağı Ayça Taylan’la öyle bir hale getirdi ki, yıllar sonra oraya gidip gezdiğimde hem çok duygulandım, hem de küçük, büyük var olan tüm dillerimi yuttum.
Kardeşlerden şahane fotoğraf sanatçısı Emrah Yerce o daireyi artık hem sanat galerisi hem stüdyo hem de bir ev gibi kullanıyor.
Dur daha bitmedi. Bu hafta mimarlık alanında uluslararası çok önemli bir yarışma - festivalde Yerce kardeşlerin Taylan’la dönüştürdüğü, yeniden yarattığı daire finale kaldı. Hem de Berlin’de yapılan World Architecture Festivali’nde “Yaratıcı Yeniden Kullanım” kategorisinde.
Az buz değil hani... İzmir’deki lise ve üniversite yıllarımın acı-tatlı tüm anılarının duvarlarına dövmelendiği tek daire gibi kullandığımız iki daireden biri bak ne güzel Avrupa’da nerelere geldi.
Sağolasın Mesut, beni arkadaşlarınla tanıştırıp başarılarını kendinden ballı ballı anlattığın ve beni yıllar yıllar öncesine, hala hepimizin mutlu mutlu hayatta olduğu o güzel zamanlara götürdüğün için... Ve arkadaş başarısı ya da mutluluğunu bu kadar içten yaşadığın ve hatırlattığın için...
Ay ne olur, sen de ey sevgili canım okur, kem gözlü kıskanç arkadaşlardan kaç, kurtul.
Ki zaten onlar, hiçbir zaman arkadaşın olmadılar.

Yazarın Tüm Yazıları