Paylaş
Veda Haccı’ndaki hutbesinde, “Kim bilir belki sizinle bir daha görüşemem” demişti. Ölümünden bir ay önce yeni bir sefer için hazırlığa giriştiğine göre, hastalığının ani olduğuna hükmedilmiştir. Hicretin 11. yılıdır. Bir gece kalkıp şehrin mezarlığına gider, ölmüşleri için uzun uzun dua eder. Eve döndüğünde başının çok ağrıdığını söyler. Ertesi gün hastalığı ağırlaşır, artık odasından çıkamaz olur.
SON HUTBE
Çok sıcak bir gündür, soğuk su ister. Şehrin bütün kuyularından sular getirip karıştırılır, başı ıslatılır. Bu bir Arap âdetidir, ferahlık vereceğine inanılır. Biraz iyileştiğini hisseder, yatağından çıkar, mescide gider, minbere oturur, şehitler için dua ederek sözlerine başlar. Sözleri not edilmiştir, bir özet şöyledir: “Ey insanlar, birinizin sırtına vurdumsa işte sırtım gelsin vursun. Birinize ağır bir söz söyledimse, gelsin ve benden hakkını alsın. Birinizin malından almışsam, işte malım gelsin alsın. Rabbime ayıpsız varabilmem için bu gereklidir.” Bu sırada cemaatten biri birkaç metelik alacağı olduğunu söyler, hemen ödenir. “Peygamberlerin mezarlarını tapınak haline getirenleri Allah lanetlemiştir, sakın mezarımı tapınak haline getirmeyin!”
SON NAMAZ
Bir sahabe anlatıyor: “Hastalığı ağırlaştı, kendine geldiğinde, ‘Namaz kıldılar mı’ diye sordu, ‘Hayır sizi bekliyorlar’ dedik. Su istedi, abdest aldı, ayağa kalkmak isterken bayıldı, ayıldığında yine su istedi, getirdik, abdest aldı, ayağa kalkarken yine bayıldı, üç kere tekrarlandı bu. ‘Namazı Ebubekir kıldırsın’ diye haber gönderdi. Bir gün kendinde bir hafiflik hissedince, Hz. Ali ile Hz. Abbas’ın kolunda öğlen namazı için odasından çıktı, Ebubekir namaz kıldırıyordu. Hz. Peygamber’in geldiğini hissedince geri geri çekildi. Peygamber işaret ederek, “Beni onun yanına oturtun” dedi. Böylece cemaat Ebubekir’e, Ebubekir Hz. Peygamber’e uyarak namazı tamamladılar.”
VEFAT GÜNÜ
Bir başka sahabe anlatıyor: “Bir pazartesi günüydü, namaz için saflar oluşturulmuştu. Allah’ın Elçisi odasının kapı perdesini açtı, bize baktı, yüzü sapsarıydı. Cemaatin saf bağlamış hali onu memnun etmişti, tebessüm etti. Biz ne yapacağımızı şaşırmıştık, Hz. Ebubekir, ilk safa çekilirken Allah’ın Elçisi işaretle ‘Namazınızı tamamlayın’ dedi. Kendisi içeri girip kapı perdesini indirdi, aynı gün vefat etti. Vefatı sahabe arasında şaşkınlık yaratmıştı. Ölümü değil, iyileşmesi bekleniyordu. Ağlıyor, bağırıyorlardı. Hz. Ömer kılıcını çekmiş, ‘Kim Allah’ın Elçisi öldü derse, boynunu koparacağım, o ölmemiştir, Allah katındadır, geri dönecektir’ diyordu.”
AYETLER HATIRLATILDI
Hz. Ebubekir şehir dışında bulunuyormuş, geldiğinde Allah’ın Elçisi’nin yanına girdiği, onun yüzünü saygıyla öptüğü ve şöyle söylediği kaydedilmiş: “Bizler sana kurban olalım ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın takdiri ölümü bir kere tattın, bundan sonra sana artık ölüm yoktur!” Sonra müminlerin toplandığı mescide gitmiş ve onlara hitap ederek şu ayeti okumuş: “Muhammed ancak bir peygamberdi, ondan önce de peygamberler gelip geçti. O ölür veya öldürülürse, gerisingeri mi döneceksiniz? Geriye dönen kimse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenlerin karşılığını verecektir” (Al-i İmran 144). Cemaat bu ayeti işitince sakinleşmiş, sanki bu ayeti daha önce hiç işitmemişler!
ÖLDÜĞÜ YERE GÖMÜLDÜ
Cemaat onu nereye, nasıl gömeceklerini düşünürken onun bir sözünü hatırlar: “Peygamberler son nefeslerini verdikleri yere gömülürler.” Odasında hazırlık yapılır. Cenaze namazı çok uzun sürmüştür. Oda çok küçük olduğu için namaz küçük cemaatler halinde kılınabilir. Önce erkekler, sonra kadınlar, sonra çocuklar ona son görevlerini yaparlar. Namazda imam bulunmaz, kendi kendilerine kılarlar. Hz. Peygamber ancak geceleyin gömülebilir. Hz. Fatıma babasının kabre indirilişini, üzerinin toprakla örtülüşünü izledikten sonra topraktan bir avuç alıp koklamış, “Bu kokuyu alan ömrünce yemek kokusu almak istemez”, demiş ve altı ay sonra vefat etmiş.
Paylaş