Paylaş
İstememiz de gerekiyor. Yoksa bütün aç kalmalar, Kuran hatimleri, çokça namaz kılıp çokça harcamalarla hayır yapmalar boşa mı gitmeli!
Günah işlemek insani bir zaaftır ve zaaflarımız tıpkı kuvvetlerimiz gibi insanca yaşayışımızın birer parçasıdır. Eğer Allah isteseydi insanları hiç günah işlemeyecekleri bir yapı ile yaratabilirdi. İnsanın böyle yaratılmamış olması, Allah’ın onu günah işlemeye teşvik etmesi anlamına gelebilir mi? Şüphesiz hayır! Yaratıcı insana hür irade, doğru ile yanlışı ayırt etme ve seçme imkânı ve kabiliyeti vermiştir. İnsanın zorla değil, yanlışı seçip işleme imkânı elinden alınarak değil, hür iradesi ile seçim yaparak iyi olması istenmiştir. İnsanların inanmaları ve inandıkları doğrultuda hareket etmeleri çok önemlidir, önemlidir ki cennet ve cehennem vardır.
İnsanların yaptıkları her hareket onların bir seviyeden bir seviyeye çıkmalarına veya inmelerine sebep olur. Bu iniş veya çıkışlar kendisine yarar veya zarar verdiği gibi diğer varlıklara da yarar veya zarar verir. Yanlışlarının veya yanılgılarının sonuçlarını görür görmez pişman olup bir daha böyle bir şey yapmamak üzere tövbe edenlerin, her pişmanlıkta ahlaki davranış seviyeleri yükselir. Pişman olmayıp tövbe etmeyenler ise davranış seviyeleri ine ine -Kuran-ı Kerim’in tabiri ile- kalpleri mühürlenmiş, gözleri perdelenmiş, kulakları tıkanmış bir hale gelirler, artık onların ıslahı çok güç olur. En güzel şekilde yaratılmış insanın en aşağı seviyeye indirilmesinin anlamı işte budur (esfel-i safilin - Tin Suresi).
Islah çareleri
Kuran, en aşağı seviyeye inmiş insanlarla başa çıkmak için, Ahiret cezasından önce, dünya hayatında uygulanacak bazı çareleri göstermiştir. Caydırıcı çarelerden biri kısas ahlakıdır. Malı gasp edenin elini kesme, bedensel organlara zarar verenlere göze göz dişe diş olmak üzere karşılıklılık uygulama, cezalarla durdurulabilen insanların hukukudur. Böyle insanlar her devirde bulunabilir. Nitekim bu tür cezaların uygulandığı ülkelerde, cami yollarında dilencilik yapan bu tür insanları görmek mümkündür. Bununla birlikte yine Kuran’dan ve diğer kutsal kitaplardan öğreniyoruz ki, Yaratıcı yarattığından pişman değildir. O, kullarından ümidini kesmemiş, onları terk etmemiş, terk etmeyeceğini bildirmiştir. Tövbe kapısı her zaman açıktır.
Doğruluğu kesin olmamakla birlikte meşhur bir hadis şöyledir: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizler hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah muhakkak sizin yerinize günah işleyip de tövbe edecek bir topluluk getirirdi ve onların tövbelerini kabul ederdi” (Sahih-i Müslim ter. C. 8, s. 240). İslam’dan önceki ümmetler hakkında da Yaratıcı bu iradesini mealen şöyle bildirmiştir: “Ben onları terk etmeyeceğim, onlar karanlıklarda yürüseler bile karanlığı önlerine ışık yapacağım ve onlar yollarını bulacaklar” (Kitab-ı Mukaddes, İşaya böl. 42-16). Yaratan insana güveniyor, elbette bir bildiği vardır, hiç Yaratan bilmez mi?
Karanlık ışığa nasıl dönüşebilir
Öğretmenin ve din görevlisinin görevi, malı gasp edenin veya başka insanların bedenlerine maddi manevi zarar verenlerin nasıl cezalandırılacaklarını öğretmezden önce, insanlara bu gibi haksız, yanlış ve çirkin tutum ve davranışlardan uzak duracak duyguyu ve eğitimi vermektir. Eğitim en küçük yaşlardan itibaren başlamalıdır. Çocuklar başlangıçta büyüklere sorgusuz sualsiz, körü körüne itaat ederler. Yaptıkları hareketleri niçin böyle yaptıklarını sorgulamaya başladıkları zaman, onlara iyiliğin, doğruluğun, güzelliğin öğretileceği zamandır. Kendisine bir yarar getirmese de, işleri ve hareketleri, onlar sırf iyi, doğru ve güzel olduğu için yapmayı benimsemelidirler. Fakat bunun kadar önemli diğer görev ortamı hazırlamaktır. Yani insanların en tabii ihtiyaçlarını gidecekleri gelir seviyesini ve diğer insanlara saldırma cesaretini kırıcı güvenliği sağlamaktır.
Paylaş