SEVGİLİ Zeynep Göğüş; dünkü köşende "Bekir Coşkun’a mektup" başlıklı yazını, tüm yazıların gibi özenle okudum. Bir fark vardı; her zaman yazın bittiğinde "Bu kız harika" derken, bu sefer şöyle dedim:
"Bu insanoğlu hasta..."
İsviçre’de misafir gittiğin evde, kedi yavrularını su kovasında öldürmüş olduklarını görüp kapıldığın dehşeti, aynı dehşetle okudum.
Diyorsun ki:
"Kadınına ve hayvanına kötü davranan tek yer burası değil.Oraları cennet, buraları cehennem değil... Kendimize bu kadar haksızlık yapmayalım ve siz bu kadar üzülmeyesiniz istiyorum..."
*
Haklısın....
Ben iyi insanların ve kötü insanların yeryüzünün her yerine eşit dağıtıldığını düşünürüm.
Kimi yerlerde yasalarla, eğitimle, öğretilerle kötü insanlar engellenir, kimi yerlerde engellenmez.
O kadar...
*
Bilirsin; benim Batılılarla akrabalığım var.
Her evde mutlaka insan dışı bir canlının olduğunu, onun evin ferdi sayıldığını yıllardır izlerim.
Üstelik daha tanıştığımız ilk günlerde, küçük köpeğini kurtarmak için hayatını veren, kızının düğününü göremeyen bir baba ve kızı ile başlayan akrabalıktır bu.
Öte yandan dönüp baktığımda; benim ülkemdeki insanların yüreğindeki sevgi-merhamet de eksik değil.
Haklısın...
Geçen haftaki "bilezik" yazım bunu anlatıyordu; yurdun dört bir yanından yağan destek-yardım mesajlarıyla nasıl bir sevgi şöleni yaşadık bilemezsin.
İspanya’nın arenalarında şişlenen boğalara, Alaska’da kürkü bozulmasın diye diri diri derisi yüzülen fok yavrularına, elçiliklerin kapısına dayanıp tepki gösteren Türk hayvanseverler, bir ilki yapıyorlardı aslında:
Merhamet ihracını...
Sorun da bu; iyi insanlar gibi, kötü insanların da yeryüzünün her yerinde oluşları...
Ve işimiz zor Zeynep...
Bizde bu göz pınarları oldukça... Koca yeryüzünde bir avuç içi kadar yer vermediğimiz küçük kedi yavruları dolanır köşelerimizdeki harflerin arasında...