DÜN kırmızı-beyaza bürünmüş Türkiye’ye baktım, her şeye... Her şeye rağmen yine de güzelsin cumhuriyet.
Çocuklar oynaya oynaya geçtiler.
Büyükler ağlaya ağlaya seyrettiler.
Okurum Cevdet Yüksel’in notunu alınca bir kez daha baktım onlara, yüzüm güldü; her şeye rağmen.
Şeref locasındakiler, cumhuriyet karşıtlığının simgesi tesettürlü-türbanlı kadınlarını evde bırakmış, erkek erkeğe öyle sıralanmış oturmuş olsalar da...
Biz onların laik cumhuriyetin aydınlık-çağdaş yüzünü sevmediklerini bilsek de...
Devletimizin; siyasetten bürokrasiye, bilimden sermayeye kadar, cumhuriyet karşıtları tarafından giderek kuşatıldığının farkında olsak da...
Güzelsin cumhuriyet...
Her şeye rağmen...
*
Cumhuriyetin kimliğindeki asla vazgeçilmez "bağımsızlık" öğesi, şu sıralar, kendini savunmak için dahi dış güçlerden "izin" beklese de...
Devleti yönetenler, esiri oldukları başka ülkelerin kapılarında dolanıp "biraz hareket etme kolaylığı" dilenseler de...
Ben hep kuruluşundaki ihtiyatı içeren o "ihanet edenler olacaktır" sözüne takılırım.
Evet, ihanet edenler var.
Buna "aydınların ihaneti" diyorlar.
En yüce mevkilerdekiler, en güvendiklerin, en emekle-özenle yetiştirdiklerin, seni koruyacağını umut edip en çok bel bağladıkların ihanet etseler de...
Hukuk dahi o ihanetlerin kurbanı olsa da...
Ve o insanlar...
Bir torba nohuta, beş kilo makarnaya, yarım ton kömüre satmış olsa da seni...