BENCE Maliye Bakanı’nın eşi Ahsen Hanım’ın elini açıp, hangi hastanenin daha iyi olacağını Rabbimizden sorması iyi bir şey.
Biliyorsunuz; Ahsen Hanım elini açıp sorunca, Rabbimiz ona Amerika’yı gösterdi.
Bu nasıl olmuş tam bilmiyorum, tahminen Bayan Unakıtan sordu:
"Ey Rabbim, bu iş nerede olursa iyi olur?.."
"Cleveland..."
"Doktorları iyi mi?.."
"İyidir..."
"Ey Rabbim, yemekleri nasıl acaba?.."
"Fena değil..."
*
Bizim Osman ise ne zaman hastalansa Rabbimiz ona devlet hastanesini gösteriyor.
Ki ben gözümle gördüm, Osman elini açmış şikáyette bulunuyordu:
"Ya Rabbim, beni buraya düşürdün... Ne doktor var, ne hemşire, ne oda, ne ilaç, ne bakım..."
Ama Unakıtan sorunca, gönderdiği yer iyi:
"Ya Rabbim nereye gitsek iyi olur?.."
"Cleveland..."
"Odalarında LCD televizyon var mı?.."
"........!"
*
Aynı gün Unakıtan’ın oğlunun Başbakan’ın "Van münit" sözünün patentini alması, bunu belki likit yumurtada, belki sucukta, belki soyulmuş salatalık konservesinde marka olarak kullanma hakkını kendi adına tescil etmiş olması da, bence yine "Rabbimizin" bir hikmetidir.
Düşünebiliyor musunuz:
Başbakan"Van münit"i seçim meydanlarında pazara sürüp oy kazanırken, Unakıtan Ailesi, üzerinde "Van münit" yazılı belki soyulmuş salatalık turşusu satarak para kazanacak...
*
Ne diyebiliriz?..
Elimi açıp ben de soruyorum:
"Ya Rabbim... Biz sana inandık, sana güvendik... Yaşamlarımızı sana borçluyuz ve bu yaşamda mutlu-huzurlu-onurlu olmayı diledik senden... İyi ama sanki onurlu, dürüst, günahsız, iyi insan olmak suçmuş gibi gelmeye başladı bize...