BAŞBAKAN, Deniz Baykal ile televizyona çıkıp yüz yüze, herkesin gözü önünde tartışmak istemiyor.
Ben de olsam televizyona çıkmam...
Sonra Baykal bana, "Şu Deniz Feneri davasının Türkiye’ye uzantılarını Alman Mahkemesi tespit etti, şunu bir konuşalım" dese...
Ne yanıt verebilirim?..
Ya da "Şu damadın şirketine iki kamu bankasından alınan para ile gazete-televizyon aldındı mı?" diye sorsa...
Ne diyebilirim...
Sesim çıkmaz...
Utanırım...
Diyelim ki "Üniversiteyi bitirmiş gençlerin tümü işsiz.Babalarının-annelerinin sorgulayan bakışlarından kaçmak için akşamları sofralara oturmuyor çocuklar... Sizin ise daha kolejde okuyan çocuklarınız bile şirket-mirket kurup zengin oluverdiler... Nedir bunun sırrı?" diye sorsalar bana...
Sıkılırım...
Elim-ayağım titrer...
Yüzüm kızarır...
Ter boşalır yanaklarımdan...
*
Soruldu diyelim:
"Nedir bu gemicik hikáyesi?.."
".........?"
"Nedir bu altın-mücevherat işi?.."
".........?"
"Nedir şu anda ailenin mal varlığı?.."
".........?"
"Cumhuriyetçiler evlerinden toparlanırken ’yargıya güvenin" diyorsun da, sıra dokunulmazlıkların kaldırılmasına gelince niye ’yargıya güvenmiyorum’ diyorsun?.. Niçin kaldırmıyorsun şu dokunulmazlıkları?.."
".........?"
"İnsanların yatak odalarını dinletiyorsun da, kendi yolsuzluk dosyalarınıza bakılmasına niye izin vermiyorsun?.."
".........?"
*
Denilse...
Ne yaparım ben?..
Kanım çekilir, kanım...
Bir daha meydanlara çıkıp bakamam insanların yüzüne...