YÜZDE 20’ye varan dünkü ÖTV artışında tıraş malzemelerini de ‘lüks’ saydılar.
Ben zaten genelde tıraşın ‘lüks’ olduğunu biliyordum.
Çünkü birisi tıraş olduğunda öbür erkekler onun düğüne gideceğine karar verirler.
Kahvede hep bir ağızdan ‘Düğüne mi?’ diye sorarlar, o ise elini çenesinde gezdirerek neden tıraş olduğunun bir gerekçesini bulup herkese açıklamak zorundadır.
Ya da mahkemeye çıkacaktır, tıraş olmuşsa.
Tıraş olmak lüks bizde.
Bunun daha da beteri ‘bayram tıraşı’dır. Ki o bayramdan bayrama yapılır, senede iki kez.
Ve ilk işim Türkiye’nin en çarpıcı, en dikkatli ve en çok okunan ekonomi yazarı, dostum Şükrü Kızılot’u aramak oldu.
‘Devlet tıraşı lüks saydı’ denilebilir mi?..
Evet...
İşte orada duruyor, eskiden boyalı olduğu anlaşılan, tahta saplı, tüylerinin yarısı dökülmüş lüks tıraş fırçam.
Bir zamanlar Türklerin tıraş olmadıklarını gören Almanlar, ilk giden Türk işçi kafilelerine bedava jilet dağıtmışlardı. Ve izne gelen işçilerimiz torbalar dolusu kullanılmamış hediyelik jiletlerle dönerlerdi.
Yıllar sonra devlet, tıraş malzemelerini lüks saydı demek ki.
*
Tıraş malzemelerini; altın kaşık-çatal, kürk, elmas, pırlanta gibi mallarla aynı kefeye koyup ‘lüks’ saymak size önemsiz gibi gelebilir.
Ama değil...
Çağdaşlığa-uygarlığa koşmak iddiasındaki bir toplumu anlatmak açısından bence önemli:
Şimdi kentlerin niye pis koktuğunu, sokakların niye çöplük gibi olduğunu, halıların niye balkonlardan çırpıldığını, hastanede ameliyattan kurtulanların niye mikroptan öldüklerini... Hatta camilerde niye ayakkabıların çalındığını, tüm gıdaların niye pislik dolu olduğunu, halkımızın kaynana Semra ile oğlu Ata’ya niye bayıldıklarını...
Dahası; kirli-paslı-hırsız-soyguncu siyasetçilerin niye her zaman kazandıklarını...