ARKADAŞLAR ‘‘Neyse ki kan dökülmeden atlattık’’ diyorlar. Pazar günkü maçta polis iki taraf arasına barikat kurdu, kan dökme ihtimali olanları ayrı kapılardan içeri sokup-çıkarttılar.
Beş bin beş yüz polis görevlendirildi.
‘‘Bireysel hadiseler dışında’’ olay olmadı neyse ki.
Nitekim ben ‘‘bireysel hadiselerden’’ birisini televizyonda gördüm zaten; otuz kişi bir ‘‘bireysel’’i aralarına almışlardı, biraz tokat-tekme ile dövdüler, ama o hálá ayakta durarak, dayak yemiş bir birey olarak öyle de gitti.
*
Peşinden çok konuşan adamlar bütün gece televizyonlarda durmadan, aralıksız ve heyecanla konuştular.
Ben bunların konuşmalarından hiçbir zaman hiçbir şey anlamam.
Misal ‘‘O pozisyon yanlıştı’’ diye iki saat tartışıyorlar.
Ne pozisyonu, neyi yanlış, olmuş-gitmiş bir saniyelik bir ‘‘pozisyon’’ için insan kavga eder mi?...
Benim aklımda kalan tek ‘‘pozisyon’’ var:
Birkaç gün önce, ona sataşmadığım halde, köşesinde ‘‘Bekir Coşkun gibiler....’’ diye başlayıp, bana Teke Tek fazilet dersi vermeye kalkışan birisinin, maç sırasında localarda elinde puro ve viski bardağı ile ‘‘bireysel hadise’’ çıkartması...
Rakip tarafa attığı viski bardağı ile sen kalk yanlışlıkla valiyi ıslat...
Bir de meşale yakayım derken halıyı mı yakmış, ne?..
*
Ben galiba futboldaki dinamizmi kıskanıyorum.
O hırs, o enerji, o çene...
Yani üç-dört kişi bütün gece televizyonda ‘‘pozisyon’’ üzerinde konuştuğunda hiçbir şey anlamıyorum.
Birisi ‘‘O pozisyonda Arif'in yapacağı tek şey vardı’’ diyor... Öbürü ‘‘Bunu kabul edemem, bir şey daha yapabilirdi o pozisyonda’’ diye karşı çıkıyor ve bütün gece ‘‘pozisyonu’’ tartışıyorlar.
Bu yetmiyor, ikinci gün oturup gazetelerinde yazıyorlar pozisyonu...
Benim gibi salaklar da sen otur ‘‘pazar günleri aşk-maşk’’ yaz, kızsın sana pozisyoncular...
Şeytan diyor ki ‘‘Arif'in pozisyonu doğruydu işte ulan...’’ diye çık ortaya...
Pozisyonu bilsem...
‘‘Aşk-doğa-moğa’’ yerine tuttur ‘‘Arif'in pozisyonu doğruydu’’ diye...
Sonra da al viski bardağını, geçir valinin kafasına...