TÜRKİYE "Kızımı alıp giderim" diyen piyanist-besteci Fazıl Say’ın "yerini" tartışıyor.
Türkiye sınırları içinde bir yerde mi dursun; yoksa sınırların ötesinde bir yerde mi?..
Diyelim ki bir zıplayışta, en soldan en sağdaki AKP’ye atlayıp, Kültür Bakanlığı koltuğunun üzerinde "duran" Ertuğrul Günay yer olarak "Biraz topluma insin" diyor.
Bakanın "yer değiştirme" konusunda uzman olduğu kesin.
Tek sorun; Fazıl Say "bakan" olmak istemiyor.
O yer olarak "adam" kalmak istiyor.
Yer gösterici olarak benim "gitmem" gerektiğini düşünen Başbakan ise Fazıl Say’ın "durması gereken yer" konusunda daha akıllanmış gibi, ona "Sen kal..." diyor.
*
"Git-kal" meselesinde, piyano hani şu kemençe gibi olsa, koy cebine dolan dur...
Ama piyano ağır.
Piyanist daha da ağır, evrensel.
Benim fikrimi soracak olursanız; bence Fazıl Say "giderim" derken, aslında geldi...
Yerleşti...
Yeri; hepimizin yüreği...
O, bu ülkenin gerçek sanatçısı olduğunu gösterdi.
Önceki gece onu rüyamda gördüm, beyaz bir piyanoyu çalıyordu, ama ağlaya ağlaya...
*
Bu ülke her zaman; Başbakan’ın önünde ceketini kemerine sıkıştırıp göbek atan ve böylece kavşakta benzin istasyonu sahibi olan sanatçıları "sanatçı" sandı.
Ya da; sulu, densiz, geveze, içi boş, ülkesinde olup bitenleri umursamaz, bacak arası sohbetlerle ekranlara tutunan, kalitesizliği "sanat" bildi.
Oysa sanatçılar toplumun önderleridir.
Onlar doğal liderlerdir.
Her sanatçının birer kutupyıldızı gibi insanlara yön gösterme görevi vardır.
Dönüyorum Fazıl Say’a:
Artık kimse onun "durduğu yeri" değiştiremez.
Názım Hikmet gibi, Aziz Nesin gibi, Ruhi Su gibi...
Yüreklerimizdeki sahnelerde belki asırlar sürecek en büyük konserinde durmadan çalacak.