ANLADIĞIM kadarıyla Başbakan’ın düşüne düşüne İstanbul için bulduğu çözüm şöyle:
Bir; İstanbul’a girişte vize uygulanacak.
İki; araba sayısı dondurulacak.
İki buluş birbirinden iyi.
Şimdi sormaz mısınız:
"Siz Anadolu halkını İstanbul’a sokmak istemezken, AB’ye nasıl bizi alın dersiniz?.."
Devlet adamlığı başka bir şey..
İstanbul’a girenlere parola da sorabilir bunlar:
"Parola?..."
"Ampul..."
*
Bence Başbakan bu açıklamasıyla; dinci yaklaşımlar ile devlet yönetiminin birbirinden uzak tutulmasının elzemliğini anlattı bize.
Bu arkadaşlar "nüfus kontrolüne, aile planlamasına" karşılar.
Onlar "bakabildiğiniz kadar" değil "doğurabildiğiniz kadar doğurun" diyorlar.
Ve çok çocuğu teşvik eden yasalar yaptılar.
Çocuk başına para veriliyor ve çocuk çoğaldıkça vergi indirimi artıyor. Diyelim ki Güneydoğu ve Doğu’da altı çocuğu olan bir aileye 240 YTL nakit ödeniyor, her ay... Yılda neredeyse 3 bin YTL eder ki, bölge için iyi bir gelirdir.
Kadınların doğurma yeteneği geçim kaynağı oldu mu size?..
Anadolu’da hızla artan nüfusa tarla-bağ-bahçe de yetmediği için, elbette yorganını alan vatandaşlarımız İstanbul’a koşuyorlar.
İşte o zaman İstanbul’a insanların ve araçların sığmadığını gören Başbakan işin içinden çıkamıyor ve canı sıkılıyor.
"Dincilik" ile "çağdaşlık" arasında sıkışıp kalıyor.
İstanbul’da düzeni sağlayamadığı için sinirleniyor.
Ve aklına gele gele kente insanların ve arabaların girişini yasaklamak geliyor.